19. yüzyılda aşk, gazetelerde yayımlanan sansasyonel haberlere bakılırsa son derece dramatik ve tehlikeli olabiliyordu. Jeremy Clay (*) gazete arşivlerinden BBC için bu tür 10 aşk hikayesi seçti.
- Eski aşkına geri dönmekle ilgili ibret verici bir hikâye
Ömrü boyunca talih Jack McKenna’nın yüzüne gülmemişti. Karısı en iyi arkadaşıyla Amerika’ya kaçmış, kızı gribe yakalanarak hayatını kaybetmişti. Derken kendisi de grip oldu. Açlıkla arasında sadece cebindeki birkaç şilin (o dönemin birkaç kuruşu) kalmıştı.
Sonunda şansı döndüğünde de başına gelenler daha ziyade kötü bir şakayı andırıyordu.
1892’de Londra’nın Deptford mahallesindeki yoksullarevine gelen iyi giyimli bir kadın, Jack’i sordu. Jack’in odasına götürüldüğünde, Leeds Mercury gazetesinin haberine göre, ayaklarına kapanıp ondan kendisini affetmesini istedi. Bir zamanlar en iyi arkadaşıyla kaçan karısıydı bu. Birlikte kaçtığı adam altın arayıcılığından iyi bir servet edinmiş, sonra ölmüştü. Kadın geri dönmek ve ilişkilerine bıraktıkları yerden yeniden başlamak istiyordu.
Fakat, hikâye Thomas Hardy romanlarına yakışacak bir sürpriz ile sonlandı. Geri döndüğü hasta kocasına bakarken kendisi grip olan kadın, hastalık zatürreeye dönüşünce öldü. Vasiyetinde 62 bin sterlinlik dev servetini kocasına bırakmıştı.
- Gizli kapaklı bir nikâh
Mahkumla sevgilisi, bir gece yarısı, cezaevi hücresinin parmaklıkları arasından birbirinin elini sıkıca tutarak evlendi.
Kadın, aşkına kavuşmak için karanlıktan yararlanarak, cezaevi duvarının dibinde erkek kardeşinin omzuna basmak suretiyle sevgilisinin hücresinin penceresine erişebilmişti. North Eastern Daily gazetesinin 1885 tarihli bir sayısında bildirildiğine göre, tam rahip nikahı kıymışken “küçük bir sıkıntı” yaşandı. 80 kiloluk gelin damadın parmaklıklar arasından uzattığı elini öperek ağlamayı sürdürürken, onu omzunda taşıyan kardeşi “artık dayanamıyorum” demişti.
18 yaşındaki Mollie Downes, onun aşkı uğruna bir rakibini öldürmeye teşebbüs ile suçlanan sevgilisi James Fauntleroy’un karısı olmuştu artık.
Bu durumda ertesi gün yapılacak duruşmada, öldürme teşebbüsünün tek tanığı olarak, kocası aleyhine ifade veremeye zorlanamayacaktı!
Virginia’daki Marion kasabasında Fauntleroy’u yakalayan polis komiseri ertesi gün gizli nikah yoluyla nasıl faka bastırıldığını öğrenince yataklara düşmüş ve habere bakılırsa, “alınan son bilgilere göre hâlâ koma sınırında” yatmaktaydı.
- Tarantulalarla düello
1892’de Las Vegas’da bir Meksikalı ile bir Amerikalı aynı kadına âşık olunca araları çok kötü bozuldu.
Yangına körükle gidercesine, Meksikalı aşık bir de rakibini “korkak bir milletin mensubu” olmakla suçlamaz mı? Büyüyen husumeti kökünden çözümlemek ve “kızı kimin kapacağını” belirlemek üzere bir düello yapılacağı duyuruldu.
Fakat bu öyle sıradan bir silahlı düello olmayacaktı. Amerikalı Meksikalıyı, kimin daha cesur olduğunu daha iyi ölçmek için, karanlık ve tarantulalar ve akrepler ile dolu bir odada kendisiyle başbaşa kalmaya davet etmişti.
Western Mail gazetesi “Meksikalı aslında reddetmek istiyordu, fakat korkak diye damgalanma kaygısı ağır basınca kabul etti” diyor.
Ve irade savaşı başladı. Western Mail, “Kapılar kapatıldı ama kısa bir süre sonra Meksikalının ‘Isırıldım, ölüyorum’ çığlığı duyuldu. Kapılar açılınca Meksikalı sendeleyerek çıktı ve yere devrildi” diyor.
Amerikalı sapasağlam ve muzaffer bir şekilde odadan çıkarken Meksikalının da aslında ısırılmadığı sadece elini duvardaki bir çiviye taktığı anlaşılmıştı.
- Cesetle evlenen adam
Gelin öpülmedi, balayına çıkılmadı. İlelebet mutluluk içinde yaşanmadı. Kasvetli nikah törenini cenaze töreni izledi.
1881 yılında Bradley adlı bir kişi Florida’da bir cesetle evlendi.
Bradley, Utahlı bir gezgin satıcıydı. Seyahatleri sırasında rüyalarının kadınıyla tanışmıştı, fakat kadın ölüm döşeğindeydi.
Bu durum Bradley’i yıldırmadı, evlilik teklif etti, kadın da kabul etti, hemen düğün planları yapıldı.
Ne var ki, kadın nikah günü gelmeden ölüverdi.
Illustrated Police News adlı dergi, “İşte hikâyenin en ilginç ve doğruyu söylemek gerekirse en tatsız ve uygunsuz kısmı da burada başlıyor” diyor.
Bradley aşkının mezara evlenmeden gitmesine izin vermeyeceğini söylemiş.
Bu durumda tabut taşıyıcıların omuzlarında ve nedimeler eşliğinde kiliseye götürülüyor, rahip ölen kadını Bradley ile karı koca ilan ediyor.
- Karşıtlar birbirini cezbeder
Büyüklük önemli değil. Yeni evli Hedley çiftinin bu görüşte olduğu kesin. Adam 1.80cm boyunda, eşi 80cm.
Kayıtlara göre 1891’de Amerika’da South Shields’de, ateşle kıvranan bir bir hastanın kabuslarından fırlamışı andıran bir düğünle evlenmişler.
Nedime, 250 kiloyu aşkın Satanella adında “ateşyiyen” bir kadındı.
Damadın nikah şahidi 2.13cm idi, nikahtaki en küçük boylu davetli ise 72cm boyunda bir kadındı.
Aslında davetlilerin tümü gelinle damat gibi, turneye çıkmış bir “hisseli harikalar kumpanyası”nın çalışanlarıydılar.
- Açık artırmayla eşini satan adam
Bazen ne yapsanız olmaz. Hangi klişeyi tercih ettiğinize bağlı olarak ilk heyecan söner, alevler sönükleşir, ateş küllenir. Aşkın kötü bir özelliğidir sönümlenmek.
Fakat Victoria dönemi İngilteresi’nde çok zengin değilseniz boşanma bir seçenek değildi.
Lancashire bölgesinden bir demiryolu işçisinin bıktığı karısından kurtulmak için neden bu eski İngiliz adetine başvurduğu haklı çıkarılamazsa da bu bağlamda açıklanabilir.
Karısını en yüksek teklifi verene satmak üzere açık artırmaya çıkardı. Daha da aşağılayıcı olan açık artırmayı kadınla paylaştığı evde yapması oldu.
Rotheram Independent 1879 tarihli haberinde, “İncil’de Süleyman’ın bir kadının yakuttan daha kıymetli olduğunu söylemesine ve izleyicilerin sayısının kabarıklığına rağmen, en yüksek teklif yalnızca 4 peniydi” diyor ve sürdürüyor:
“Açık artırmayı düzenleyen kadını alana üç çocuğu da verebileceğini söylediyse de alıcı kabul etmedi ve çocuklar satılmadı. Kadının ise yeni evine giderken halinden gayet memnun göründüğü dikkat çekti.”
Alıcı, çiftin kapı komşularıydı.
- Yeni evlilere çürük yumurta yağmuru
Eski hikâye. Oğlan kıza rastladı, birbirlerine âşık oldular, evlendiler.
Ama bundan sonrası farklı. Kiliseden eve kadar öfkeli bir kalabalık tarafından kovalandılar.
Damat seyyar kömür satıcısıydı, eşi birkaç hafta önce ölmüştü.
Manchester Courier, 1890 tarihli sayısında “Adamın ölen eşinden çocukları yeni evliliği onaylamadı” diyor, ama bu cümle duyguları ifade etmekte yetersiz kalıyor gibi.
Çift kilisedeki nikah töreninden çıktıktan sonra kendilerine konfeti yerine çürük yumurtalar fırlatan ve hakaretler yağdıran bir kalabalığın hücumuna uğruyor.
O itiş kakış içerisinde damat yüzüne bir yumruk da yiyor. Bir kadın, gelinin başlığını çekip koparıyor.
Damat gelini kucağında taşımaya falan imkân olmadığını kavrıyor, çift mümkün olduğunca hızla kaçmaya başlıyor.
Gazete, sokaklarda sabaha kadar olayların devam ettiğini yazıyor.
- Kritik soru: Nikah mı yakılmak mı?
Hamelin, 1893’de Madagaskar’a göç ettiğinde aklında yalnızca orkidelere duyduğu aşk vardı.
Bu merakı yüzünden yerli bir kabilenin şefinin kardeşini orkideler konusunda kendisine rehber edinmişti.
Bir gün orkide aramak üzere vahşi ormanlara gittiler, ama sadece Hamelin dönebildi.
Liverpool Echo gazetesinin haberine göre rehberi vahşi bir hayvan tarafından öldürülmüştü.
Kabile şefinin olayların gelişiminden memnun kalmadığını söylemek yanlış olmaz.
Şef orkide aşığı İngilize iki seçenek sundu. Ya ölen kardeşinin yastaki eşiyle evlenecek ya da yağlara bulanarak yakılacaktı.
Hamelin’in çok düşünmesi gerekmedi, ama o da bu anlaşmaya bir koşul ekledi. Artık kayınbiraderi olacak olan şefin, krallığını kendisinden başka bütün Avrupalı orkide meraklılarına yasaklamasınısağladı.
- Gülünç bir aşk
”Trajik ve gülünç” arasındaki çizgi çok incedir. 1888’de çok aşık ama çok zeki olmayan iki genç bu çizgiyi aştı.
Oğlan 17, kız 13 yaşındaydı. Gençliğin o aşırı sabırsızlığıyla evlenmeyi beklemektense ölmenin daha iyi olduğuna kanaat getirmişlerdi.
Budapeşte’deki gümrük binasının arkasında birliktelerine veda öpücüklerini verdikten sonra bu tutkulu aşkın sonunu getirmek üzere Tuna nehrine doğru yürüdüler. Kız kendisini nehre attı, oğlan tabancasını çekti.
Fakat kız, nehre düşünce yüzebildiğini hatırladı. O yüzerek kıyıya yaklaşırken, kalbi kırık sevgilisi de silahı kendisine doğrultmuş, üç kere ateş ettiği halde hiçbirini tutturamamıştı.
Tamworth Herald gazetesinin haberine göre bahtsız çift 15 dakika sonra ailelerine teslim edildiler.
- Beş kocayı gömen kadın
Eski İngiltere krallarından 8. Henri’yi saymazsak, beş evlilik hakikaten ciddi bir rekor. 19. yüzyıl kapanırken Fransa’da bir kadın beşinci kez dul kalıyordu.
Her bir kocasının başına bir felaket gelmişti. Birincisi kendini asmış, ikincisi kendini yakmış, üçüncü suya atlayarak intihar etmiş, dördüncü de birinci gibi kendini asmıştı.
Kadınla beşinci evliliği için nikah kıyan adamın bu durumda biraz kaygılanmış olması muhtemel.
Ve öyleyse haksız da değildi çünkü 1901’de o da kendini astı.
Neden hepsi de ölmek istemişti? Western Gazette’de yer alan haber buna bir açıklama getirmiyor.
Kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/dunya/19-yuzyildan-tuhaf-ask-hikayeleri-25811911
(*) Jeremy Clay, Burglar Caught by a Skeleton (İskelet tarafından yakalanan hırsız) romanının yazarıdır.
Oktay Valunya