En az bir hafta öncesinden başlayan çılgın reklamlar ve çılgın alışveriş günleri. Çiçekler, ayıcıklar, kalp şeklinde yastıklar, çikolatalar, 14 Şubat’a özel hazırlanmış hediyeler… Kırmızı kırmızı hediye paketleri, hediye kutuları, hediye çantaları…
Şimdi ben sizi 1980’li yılların sonlarına götüreyim. Üniversite öğrencisiyim, sevgilimleyim. O zamanlar ekonomiyi canlandırmak amacıyla Sevgililer Günü kutlamak gibi bir âdetimiz henüz yok ama doğum günlerimiz var, yeni yıl var, flört yıldönümümüz var velhasıl özenilerek kutlanacak günler hep var… Biz sevgimizi göstermenin yolunu, beraberce o günümüzü özel bir şekilde yaşamakta bulduk.
Sevgimiz sonsuz ama öğrenciyiz, paramız kısıtlı. Olan paramızın bir kısmını hediyeye, kalan kısmını günü kutlamaya ayırmak ve ikisine de yetişememektense, tamamını beraberce güzel bir gün yaşamak için harcamaya karar vermiştik. Bu bir anlamda parayla satın alınamayacak hediye anlamına geliyordu. Düşünsenize, baş başa şarap içtiğimiz bir akşam, otobüsle Uludağ’a günübirlik gidişimiz, Sapanca kıyısında pikniğimiz, salıncakta çılgın gibi sallanışımız, dolunayda yürüyüşlerimiz, tiyatroya gidişlerimiz, Rumeli Hisar’ında konserler, müze gezmeleri, sandal gezmeleri…
Sonra evliliğimiz boyunca da bu alışkanlığımız devam etti. Özel arkadaşlarla düzenlenen ev partileri, helikopter ile gezmeler, kayağa gitmeler. Hatta Bahçeşehir’deki evimize yeni taşındığımızda ve paramızın hepsini ev için harcadığımız dönemde, anneler günü hediyesi olarak “oğlumun çok istediği spor ayakkabıyı alarak” bana yavrumun mutluluğunu hediye etmişlerdi. Dünyada unutamayacağım bir hediye. Bir doğum günümde, oğlumun okul servisinden inen beş tane minik adam günüme neşe katmışlardı. Oğlumun öğretmenine bu hoş sürprizini anlattığımda, “Biliyorum, tüm hafta sınıfta sizin doğum gününüzün planları konuşuldu” demişti. Sürekli beni mutlu etmeye çalışan, sevgilerini saçan 5 küçük adam, 33. doğum günümde, evimde, tepemde, omzumda, gönlümde… Daha güzel bir hediye biliyor musunuz?
Oğlum da bizimle beraber bu hediyeleşme düzenimize alıştı, bana anneler günü hediyeleri hep yatağımdan öpücükle uyandırılma, gelincik yapraklarıyla süslenmiş kahvaltı masaları, bahçeden toplanmış mis kokulu çiçekleri, kendi yaptığı resimleri, bana yazdığı şiirleri, dahası sevgi dolu bakan pırıl pırıl yavru gözlerini hediye etti. Şimdilerde ise bana beste yapıp, sabah öpücüğümü gitar çalarak büyütüyor. Var mı daha ötesi? Bir de 3-4 yaşlarındayken, oğlumdan istediğim doğum günü hediyesini hatırlıyorum, sadece bir gün için “daha az soru sorması”ydı, hiç sormadan duramayacağını zaten biliyordum.
İşte böyle.
Bu bir seçim.
Çok güzel duygular yaşıyorum ama inanın minnacık bir pırlanta yüzüğüm bile yok, almıyorlar.
Bu sene mi?
Bu sene Sevgililer Günü hediyemiz, Bahçeşehir’de yayınlanan 7500 tirajlı “4 Mevsim Bahçeşehir” dergisinin kapak konusu “Aşkın Yıllanmış Hali” için röportaj verdik. Sevgimiz birbirimize hediyemiz olsun.
Okumak isterseniz bu linke tıklayın, sayfa:70’de.
Sevgiyle kalın…
Filiz Tuncay Temizel