Dokunmak veya Dokunmamak

Yaz diyor Yasemin* Hanım Mülteciler Günü** için yaptığın konuşmayı…

İnanılmaz bir kadın, konu başlıklarını, gönlümün kaydığı noktaları nasıl da bir çırpıda görüveriyor.

20 Haziran’da davetliydim, kalabalık bir mülteci grubuna konuşma yapacağım, maksat mültecileri yasal yollardan iş dünyasına kazandırmak, yani “sosyal entegrasyon.”

Ne söyleyeyim? Kafam karışık, salona vardığımda hazırlamış olduğum bilgi gözüme hayli itici görünmeye başlıyor. Tam o noktada, sahneye çıkmaya dakikalar kalmışken yüreğimin sesini dinlemeye karar veriyorum. Hazırlamış olduğum sunumu bir kenara bırakıyorum ve spontane konuşmaya başlıyorum. Öyle ya bilgi her yerde var, ya o bilgilerin bize hissettirdikleri?

Dünyada mülteci sayısının 60 milyon civarında olduğu düşünülmekte (resmi rakamlara göre). Bence gerçekte çok daha fazla; içlerine girince anlıyorsunuz, çok farklı bir dünya, kaydı olmayan-kaydı silinen-hiçbir yerde görünmeyen hayli kişi mevcut. Mülteci ülkesini zorla terk eden veya istenmeyen koşullar (savaş, her türlü baskı…) neticesinde terk etmek zorunda kalan kişiyken; göçmen eğitim, daha iyi haklar için gönüllü olarak başka yere yerleşen kişiye deniyor. Türkiye’de mülteci sayının son yıllarda 4 milyonu aştığı sanılmakta.

Söylediklerim

“İtiraf edeyim, sizler benim için öncelikle sayıdan ibarettiniz, her gün gazetede okuduğum veya haberlerde hüzünlenerek izlediğim. Dünyada filler kapışırken çimler ezilirmiş sözünü hatırlatan. Ne zaman sınıfıma gelmeye başladınız, yüz yüze  geldik, sizleri tanıdım, sayıdan öte ete kemiğe büründünüz, hepinizin hikayesi vardı. Karısını bombardımanda kaybedeni de, günlerce yürüyerek sınırı aşmaya çalışanı da, kurşunların kimden geldiği bilinmeyen silah çatışmaları arasında ailesini ziyarete etmeye gitmeye çalışanı da sınıfımda tam karşımdaydı. Onca travmatik öyküye rağmen güçlü duruşunuzla bana ilham oldunuz. Bazen ben mi size öğretiyorum, siz mi bana öğretiyorsunuz bilemiyorum. Kısa sürede inanılmaz şeyler kattınız hayatıma.

seyda-bodur

Biliyorum, beni şanslı kesimden görüyorsunuz, sizleri anlamayacağımı düşünüyorsunuz. Oysa bir insanın acısını anlamak sadece onun gözlerine kalp gözünüzle bakmak yeterli, aynı veya benzer acıdan geçmek şart değil.

Mülteci olmadım, ancak bilirim işsizlik nasıl hissettirir, ‘işe yaramaz’. Herkesin yapacak birşeyi varken hiçbir şey yapmıyor olmak…Yıllarca kapımda, işten dönüşü saatlerinde diğer servis araçları durduğunda, onlardan inen biri olmamanın verdiği suçluluk duygusunu yaşadım.

Bilirim yabancı bir ülkede işsiz olmak ne hissettirir, ‘köksüz’. Herkesin gidecek bir kapısı, ait olduğu bir yeri varken, öylesine unutulmak, sokaklarda boş boş dolanmak, ne yapacağını bilememek. Bu eylemlere sürekli eşlik eden kasvetli bir can sıkıntısı da cabası.

Maalesef ne ülkemde, ne de yâd ellerde bana uzanan yardım eli oldu. Umarım sizler daha şanslı olursunuz veya karşınıza çıkan fırsatları iyi değerlendirirsiniz.

Biliyorum güveniniz kırıldı, biliyorum çokça hırpalandınız, yine de sizlere bizler gibi dostça kapısını açan bir yer varsa es geçmeyin derim. Hayat ertelenmeyecek kadar güzel, her daim ve her zaman yeniden kaldığınız yerden başlayabilirsiniz. Nerden mi biliyorum? Kendimden. Unutmayın işsizliğin önündeki en büyük engel ne bambaşka bir ülkede gözlerini açmak ne de yabancı dil… Çaresizlik duygusu. Vazgeçmek, sadece kendinden ve geleceğinden ümidi kesmek. Yaranıza merhemi sürecek olan sizlersiniz, bense sadece merhemi veya ilacı uzatan olabilirim.”

foto-seyda

Söyleyemediklerim

Çok özel ve güzel insanlar tanıdım. Bir panelde “Bizler dilenci değiliz, iş istiyoruz” diyen ve böylelikle ülkemizin hatrı sayılır patronlarından birinin ilgisini çekip bizzat ayağına tanışmaya gelenini bildim. Ne mi oldu? Şu an o holdingden iş teklifini aldı bile.

Öyle anlar yaşadık ki beraber… Günü geldi onların yaşam koçu, günü geldi sırdaşı oldum. İlk kız arkadaşını çekinerek bana danışanı, yurdunda arayacak kimsesi kalmadığından evlenme haberini ilk bana muştulayanı… Aziz Nesin okuyanı ile beraber İngilizce espriler eşliğinde karnımızı tuta tuta güldük. Bazen coştuk, birinin diplomasını kutladık. Cibran şiirleri okuduk, duygulanıp ağlaştık. Kendi arkadaşlarım bilmedi ve görmedi, “Sende çocuk kalbi ve yüzü var” dediler. Bazen birikmiş tüm öfkelerini bana kustular, kişisel almadım, ısrarla aynayı onlara tuttum. Kimi satır arasında ‘özür’ diledi, kimi herkesin ortasında. Beklemiyordum da. Tek dileğim onlara bir nebze olsun dokunabilmekti; kalpten kalbe bir temas…

Ya işte böyle…

Şeyda Bodur 

* Baş Martı diyor kendisine, öyledir elbette. Martı dergisinin fikir annesi, kurucusu Yasemin Sungur
** 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü

 

Önceki İçerikSuskun Yas
Sonraki İçerikGezginin Rotası: Almanya’nın Romantik Yolu
Şeyda Bodur
Kendini anlatmak dünyanın en zor şeylerinden biri bence. Sürekli değişip dönüşürken, yaşam biteviye bizi şekillendirirken, sahi ben kimim? Değişmezlerim var mı, varsa neler? Dilerseniz beni yazılarımdan sizler tanıyın. Yine de beni heyecanlandıran kavramlar ortaya bırakayım, birer ipucu niteliğinde; Akdeniz, çiçekler, iletişim-İkizler burcu, Boğaziçi üniversitesi, kız kardeş, hak-miras, nezaket, ilk yaz, disiplin-aylaklık, Türk kahvesi, demli çay-simit, kiraz-karpuz, keyif, keşif, denge, dönüşüm, mistik, holistik, seyahat, sahici paylaşımlar, samimi sohbetler... Burada sadece yazmaktan ve okumaktan bahsetmek istiyorum. Neden mi yazıyorum? Biliyorum bencilce olacak, herşeyden önce bana iyi geliyor. Düşüncelerim netleşiyor, duygularım alan buluyor, sakinleşiyorum, sadeleşiyorum, “O”lanla hizalanıyorum, kendimi ifade ediyorum, üretiyorum, yaratıyorum, yüreğimi ortaya koyuyorum, yaşama katılıyorum, meydan okuyorum, “ben de varım” diyorum, belki ortaklık arıyorum ve daha nicesi...Satırlara sığmaz. Neden mi okuyorum? Sözü bir Usta’ya bırakmak istiyorum izninizle, ne bir kelime eksik ne bir kelime fazla... “Bütün iyi kitapların sonunda, bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda, meltemi senden esen, soluğu sende olan, yeni bir başlangıç vardır…” Edip Cansever

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz