Bir asrı aşan ömrünü Türkiye’nin aydınlanmasına adayan, Sümeroloji ve Hititoloji alanlarındaki çalışmaları ile birleştiren, tarihsel mirasımızın korunmasında büyük rol oynayan, yazdığı kitaplar ile “Tarih sıkıcıdır” inancını yerle bir ederek, tarihi geniş kitlelere sevdirmeyi başaran Muazzez İlmiye Çığ’ın hayatının en önemli kesitlerini, Sedef Kabaş’ın kaleme aldığı “Muazzam Muazzez” isimli kitapta bulabilirsiniz.
Sedef Kabaş’ın dediği gibi “Onun bir filme benzeyen yaşamına, mücadele azmine tanıklık ederken fonda tarihi gerçekleri, hem de hayata dair müthiş öğretileri kimi zaman şaşkınlık, kimi zaman da gülümseyerek okuyacaksınız.”
Kitaptan bazı cümleleri sizlere paylaşmak isterim:
Çocuklukla ilgili:
“Mutlu bir çocuk, özgüveni yüksek yetişkin demektir”,
“Çocuklarınıza vereceğiniz en büyük hediye, sevgi ve şefkat…”
Yaşamla ilgili:
“Kin kalbi çürütür, nefret ruha yüktür…”
“Sevgi eken, başarı biçer…”
Atatürk, Cumhuriyet ve devrimlerle ilgili:
“Avrupa’nın 400 yılda yaptığını, 80 yıla sığdırdık.”
“Geçmişini bilmeyenin geleceği yoktur…”
“Atatürk çok sevilirdi. Dediği her şeyi yaptı. Savaştan sonra, halktan toplanan paralar ve mallar geri verilecek dendi ve üzerine konmayıp savaş sonrası iade edildi paralar. Eğer iade edilmeseydi zaten Atatürk karşıtları kıyameti kopartırdı. Atatürk her söylediğini yaptı, sözü özü birdi. Halkta büyük güven telkin etti. Bugün hâlâ Anadolu insanı Mustafa Kemal için paşam der.”
“1933’te Hitler kendisi Musevi olan ya da ailesinde Musevi bulunan tüm eğitimcileri işlerinden atıyor. Bu anlattığım toplu katliamlardan önce yapılıyor. Bu öğretmenler işsiz, parasız kalınca hemen İsviçre’de bir yardımlaşma derneği kuruluyor. Tüm devletlere hocalık için müracaat ediyorlar, hiç biri kabul etmiyor. Göçmen ülkesi Amerika bile Hitler korkusundan kabul etmiyor bunları. Türkiye’de ise 1932’de Atatürk yükseköğrenimi kapsamlı hale getirmek istiyor ama elinde program yok. O zamana kadar Türkiye’nin adı bile yok, çok yeni bir devlet. Almanya’daki hocalar ismini bile yeni duydukları devlete İsviçreli Profesör Albert Malche aracılığıyla başvuruyorlar. Atatürk derhal gelmelerini istiyor. Ondan sonra gelmeye başlıyor hocalar. Bir yıl sonra Hitler uyanıyor, bu hocaların geri göndermemizi istiyor. Ama Türk devleti göndermiyor. Düşünün daha 10 yıllık bir Cumhuriyet ama kendisini nasıl güçlü görüyor. 1933-1945 yılları arasında en az 1200 bilim adamı ve göçmen bu şekilde Türkiye’ye geldi. Bunlar İstanbul Üniversitesi’nde, Ankara’da yeni açılan Hukuk, Siyasal Bilgiler, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde, tiyatro, bale, opera, konservatuvar gibi sanat okullarına yerleştirildiler. Bu bilim adamları ülkemize çağdaş bilimin temellerini attılar, kütüphaneler ve laboratuvarlar kurdular, kitaplar yazdılar, kendi alanlarında uzmanlar yetiştirdiler. Dışarıya okumaya gönderilen gençler mezun olup dönene kadar bu bilim adamları yükseköğrenimin imdadına yetişti.”
En çok ise Muazzez İlmiye Çığ’ın “Yandı İçim” isimli şiir kitabındaki şu satırlar beni etkiledi:
Öğret bildiğin kadar,
Olma hasis o kadar,
Sonunda öleceksin,
Bilgin kalsın yadigâr.
Kişisel mesajım: Bu satırlardan feyz aldım… Teşekkür ederim hocam…
Bu değerli çınarı daha yakından tanımamızı sağladığı için Satış Guruları Platformu’nda birlikte olmaktan çok keyif aldığım sevgili Sedef Kabaş’a teşekkür ediyor, keyifli kalemiyle nice kitaplar yazmasını diliyorum.
Hakan Okay