Yazarlığa kancanın ucundaki balığın acısını duyumsayarak ve bunu anlatmak üzere başlayan Kenzaburo Oe, acının coğrafyasında bir cumhuriyet kuruyor ve bu ülkede yaşananları hikayeleştiriyor.
1963 yılında, oğlu Hikari engelli olarak dünyaya geliyor, bir ölüm kalım operasyonu geçiriyor ve sonrasında ise ömür boyu sürecek olan bir zihinsel engel ile hayata devam ediyor. Bu süreci kabullenme aşamasında Oe, Hiroşima’ya giderek oradaki insanların acısından, kendi hayatına bir yol açıyor ve döndüğünde Hiroşima Üzerine Notlar’ı yayımlıyor. Bu yolculuktan döndükten sonra da “Asla oğlumdan bahsetmeden yazamayacağımı anladım ve o andan itibaren onu eserlerimin odak noktasına dönüştürdüm” diyen Oe, Kişisel Bir Sorun adlı romanında oğlu Hikari’nin kafasının arka tarafında, neredeyse ikinci bir kafa olacak kadar büyük bir yumru ile doğumunu ve sonrasında bu durumun, ebeveynler üzerinde nasıl tezahür edebileceğini çok çarpıcı bir dille yansıtıyor.
Romanın başkarakteri Bird, Afrika gezisi hayalleri kurarken, evleniyor ve sonrasında kendisini baba olmanın bekleyişi içerisinde buluyor. Çocuğunun ender olarak görülen beyin fıtığı hastalığı ile dünyaya gelmesi ile kendisini hayallerinin ötesinde bir kısıtlanmışlık ve hayatının sonuna gelmiş olduğu duygusu ile çevrelenmiş buluyor. Bu karabasanın içerisinde, daha önce de çıkmaza düştüğünde deneyimlediği alkolizmin ve ruhsal bunalımın eşiğinde bir müddet oyalanarak, hayatı ile ilgili sorgulamalarda bulunuyor ve sorumluluklarından kaçmak için düşüncelerini bebeğin ölümünü planlamaya kadar vardırıyor.
Bird’ün yaşadığı ruhsal bunalım sonrasında eski bir dostu olan Himiko’ya sığınması ve acılarının arasından birbirlerine sarılarak gerçekleştirdikleri ruhsal konuşmalar ile romanın bir yerinde Himiko’nun Bird’e “Kendini kandırma zehrini bir kez tadan insanlar, bir daha kendilerini asla kurtaramazlar” diyerek kehanetini “Bird, sen boşanmak yerine, var gücünle kendini savunacak, sorunu bulanıklaştırarak evlilik yaşamını devam ettirmeye çalışacaksın. Boşanmak gibi bir karar, kendini aldatma zehrini bir kez tatmış bir insan olarak senin asla gerçekleştiremeyeceğin bir şey” demesi kitabın mihenk taşlarını oluşturuyor.
Bird kitap boyunca, ömür boyu ruhuna ve yaşamına pelesenk olacak bu yük ve duyguyla mücadele ederken, okur olarak bizler de her zaman başkalarının başına geleceğini içten içe hissettiğimiz bu gibi acı bir hadisenin, ateşin düştüğü yerdeki izdüşümlerini birebir duyumsayarak izliyoruz. Ruhsal olarak yaşanan bir dizi gel git sonrası Bird, oğlunun yaşamına dört elle sarılıyor ve kitabın sonunda sözlüğünde “umut” sözcüğünün yerini “sabır” sözcüğü alıyor.
Gerçek hayatta da, sabır sözcüğünün büyük puntolarla yazılmış ve uzun bir zaman dilimine yayılmış haliyle yaşanan bir yaşam öyküsü Oe’nin hayatı. Acıdan yola çıkan, acıyı mercek altında tutan ve anlatan… Sonsuz bir özveri ile oğlu Hikari ile hayata devam edişleri ve romanın baş karakterinin ismi gibi kuşların, oğlunun hayatında büyük yer tutması, kuş seslerini dinlettiği ve hiçbir zaman konuşamayacağı söylenen Hikari’nin, bir gün bahçede duyduğu bir kuş sesine adıyla seslenmesi… Umudun filizlenmesi… Bu sebeple kuşlar her zaman ailenin bir parçası gibi oluyor ve Hikari’ye ilham veriyor. Zaman içinde Hikari çok ünlü bir besteciye dönüşüyor ve bazı CD’leri Oe’nin kitaplarından fazla satıyor. Hikari, her türlü engele rağmen, özveri, sabır ve inanç ile bir insanın neler yapabileceğinin adeta bir kanıtı oluyor.
Oe, Xavi Ayen’in “Nobel Edebiyat Ödüllü” yazarlar ile yaptığı röportajında acı ile ilişkisini altını çizdiğim aşağıdaki satırlar ile ifade ediyor:
“Çocukluğumdan beri bizim sınırlı bedenlerimizin acıyı nasıl içine aldığı ilgimi çekmiştir. Küçükken balık tutmaya gider ve kancanın ucunda kıpırdanan balığa bakardım. Bağırmadan, sessizce acı çeker. O zamanki aklımla ‘dile getirilmemiş ne çok acı var!’ diye düşünürdüm. Bu beni yazar olmaya iten ilk dürtü oldu çünkü biz çocukların da kendimizi doğru düzgün anlatamadığını düşündüm. Bir balığın acısını yansıtmak için yazar oldum ve bugün, insanoğlunun büyük bir hassasiyetle göstermeye çalıştığım acısını ifade etmekte uzmanlaştığımı düşünüyorum.”
Dünyada ve ruhunda yanan yanardağın küllerinden acının dilini kuran ve paylaşan Oe, önceleri yayınevlerinden yazamadığına dair işittiği söylevlere kulak tıkamış ve kendi yolunda ruhundan taşanları kelimelere aktarmış. İyi ki aktarmış ki bizler de böylesine büyük acılarda insan ruhunun yaşadığı çalkantı, korku ve utancın izdüşümlerini, acının çeşitli boyutlarını ruhunun derinliklerinde birebir yaşayan bir kalemden okuma fırsatına erişiyoruz.
Acının, günlük hayatın rutin akışına eşlik ettiğini anlatan bir roman Kişisel Bir Sorun. “Başkalarının başına geleceğini” düşündüğümüz acıların her an kapımızda olabileceğini, acının da mutluluk gibi hayatın bir parçası olduğunu bütün gerçekliği ile yansıtıyor ve insanı derinden sarsıyor.
Ayşen Atalay