Hüznün Son Yazı

Hüznün son yazı-bahar rüzgâr, kar, yağmurdan sonra gelendir.

Mevsim yaz… Burdur-Karamanlı’ya yakın bir köyde, 2 kız 1 erkek çocuğu annesi Hatice, daha çok erkek çocuk isteyen kocası Ökkeş’in zorlamasıyla 4. çocuğuna hamileydi. Doğum sancıları ile geldi kasabadaki eğitim araştırma hastanesine. Doğum sırasında arter yırtılmasıyla Hatice’nin kalbi 2 kez durdu ve erkek bebek ölü doğdu. Hatice, yaşadığı kalp sorunu nedeniyle ambulansla Isparta’daki üniversite hastanesine gönderildi.

Annenin yokluğunda evin ve 2 kardeşin sorumluluğunu alan 16 yaşındaki Hülya, bahçede küçük kardeşi ile meşguldü. 14 yaşındaki Açelya ise evi süpürmüş bulaşıkları yıkamaktaydı. Çalan telefona yanıt vermek, annesi ile yeni doğan kardeşinin öldüğünü ve hastaneye gidip cesetleri almaları gerektiğini söyleyen sese yanıt vermek, 14 yaşındaki Açelya’ya düşmüştü. Hastaneye gittiklerinde annelerinin ölmediğini, şehirdeki üniversite hastanesinin yoğun bakımında olduğunu öğrendiler. Doğarken hayata veda eden küçük kardeşlerini alıp köye geldiklerinde bebeğin resmini çekmişlerdi annesi sorduğunda göstermek için. Ve gömdüler küçük bebeği.

Uzun ve zor bir bekleyişten sonra hastaneden çıkan anne, sağ bacağını kullanamıyor, uzun bir fiziksel rehabilitasyon, psikolojik ve tıbbi desteğe ihtiyaç duyuyordu. Düğünlerde saz çalarak evine bakmaya çalışan Ökkeş, BAĞ-KUR primlerini düzenli yatıramadığı için hastane masraflarına katkı sağlamak bütün ailenin ortak sorumluluğuydu. Küçük Açelya yaz ayları boyunca gündelik tarım işçisi olarak çalışıyor, kazandığı para ile kendisinin ve ailesinin ihtiyaçlarına katkı sağlıyordu. Açelya, cep telefonu almak istiyor bunun için bulduğu her işe gidiyordu ve biriktirdiği 1000 lira da hastane masraflarına gitmişti.

Nefes darlığı yaşayan 80 yaşındaki annesini ziyarete gelen Melek ile Açelya’nın karşılaşması, Burdur-Karamanlı‘ya gelmeleriyle oldu. Karamanlı köyünde herkes bu talihsiz kadından ve mücadeleci çocuklarından söz ediyordu. Melek neler olduğunu dinlerken karar vermişti, bu böyle devam etmemeliydi. Açelya, güzel sesi ve hassas kulağını babadan miras almıştı ve güzel sanatlar lisesinde okumak istiyordu. Melek, kararlı, bilgili analiz eden doğru karar verebilen bir çocuk olabilme cesaretini Burdur’da bulunduğu sürede Açelya’ya aşıladı.

Önce Açelya’ya bir telefon alındı. İlk taksiti Melek ödemişti ve geri kalanların nasıl ödeneceği de planlanmıştı. Sıra sınava girmeye ve başarılı olmaya gelmişti. Açelya, sınava girdi başarılı oldu. Talihsizlikler yakasını bırakmıyordu Açelya’nın. Yurtta yer yoktu ve taşımalı sistemle köyden okula da gidemiyordu. Çözülmesi gereken yurt ve okul ihtiyaçlarıyla birlikte çocuğun devamlı gözetim ve denetimi gerekiyordu. Baba ne yazık ki sorumsuzdu ve anne ise hastalığı ile mücadele ediyordu.

Meleğin çevresinde pek çok yardımsever dostu vardı. Kısa bir haberleşme sonrasında herkes bir şeyler yapmak için çabaladı. İstanbul’da bir metin yazdılar ve Açelya’ya ulaştırdılar. 14 yaşındaki Açelya, metni okuduğunda “Bu beni anlatıyor Melek teyze” demişti. Burdur İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne gitti, yazılı metni verdi. Durumunu bir de sözlü anlattı. Şefkatli ve sorumluluk sahibi müdür, ilk toplantıda bu konuyu görüşüp halledeceğini söyledi. Sözünü tuttu ve Açelya yurda yerleşti. Burs gerekiyordu, ailesinin ona maddi destek olmasına imkân yoktu. Melek yine İstanbul’dan tanığı dostları ile Açelya’nın Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Burdur şubesine başvurmasını sağlamıştı. Açelya artık burs alıyordu. Bu arada okul açılmış dersleri ise çoktan başlamıştı. Keman bölümüne seçilen Açelya’nın kemana, notalara, omuzluğa ihtiyacı vardı. Melek hanım bir kez daha bu defa konservatuardaki dostları ile bu minik kalbe dokunmuş, Açelya’ya İstanbul’dan temin edilen keman ve diğer ihtiyaçlar kargo ile ulaştırılmıştı. Açelya, artık üniversite hayaliyle derslerine çok çalışan sömestr tatillinde Melek teyzesine İstanbul’a gelmenin hayalini kuran genç bir kız.

Bahara ulaşmak, kıştan geçmekti. Her mevsimde büyümek olgunlaşmaktı. Açelya, yaşam yolunda kışı erken öğrenmiş ama bahara yelken açmıştı. Hoş geldin bahar.

(Gerçek bir hikâyeden)

Ayşem Kaya

Önceki İçerikOkurun Gözünden: Cennette İlk Sofra – Bilge Kadın, Mine Ataman
Sonraki İçerikDüş ve Gerçek Arasında
Aysem Kaya
Daimi şiirinde “Ne olsa kışın sonu bahardır” demiş. Bende İstanbul’da bir Mart ortası dünyaya geldim. İlk, orta lise eğitiminden sonra İstanbul Üniversitesi tüm yaşantımı kapladı.2018 yılında üniversite bölündükten sonra İÜ-Cerrahpaşa ile moleküllerin, reaksiyonların bize söylediği sağlık şifrelerini çözmeye devam ediyorum. Yüksekokulda farklı disiplinlerin akademik eğitimde rol almak keyifli, eğitici ve oldukça öğretici bir süreç olarak hayatımı dolduruyor. Yazmayı, okumayı, neşeli şarkılar söylemeyi seviyorum. Kız çocuklarının eğitimini toplumu yönlendiren kadındır duygusu ile önemsiyorum. Sosyal fayda olarak kız çocuklarının eğitimi ve toplumda satranç eğitiminin yaygınlaşması için dernek çalışmalarına devam ediyorum. Ben kendimi yaşam boyu öğrenen, öğrenci gibi görmeyi seviyorum. Öğrenme yolculuğumda “taşı kıran suyun sürekliliğidir” felsefesi ile hayata ve kendime kararlılıkla yol alıyorum.