Gezegenimizin Büyümeyen Bilge Prensi: Küçük Prens

Çocukluğunda neredeyse herkes okumuştur Küçük Prens’i. Sadece resimli bir çocuk kitabı mıdır yoksa bir yaşam felsefesi mi anlatır? İşte bu sorulara yanıt için düştük yollara ve biz de Küçük Prens gibi aramaya başladık.

“Ama gözler gerçeği göremez ki. Yüreğiyle aramalı insan.”  

Üstüne sayfalar yazılabilecek bir cümle öyle değil mi? Ve diğerleri “Kendini yargılamayı başarabilirsen gerçek bir bilgesin demektir.”

“Yalnızca çocuklar ne aradıklarını biliyorlar.”

 “Çölü güzel kılan, bir yerinde bir kuyu saklıyor olması.”

“Çiçeğim gelip geçici,” dedi Küçük Prens kendi kendine. “Kendini her şeye karşı savunmak için yalnızca dört dikeni var ve ben onu gezegenimde yapayalnız bıraktım!”

Konumuz kült kelimesini sonuna kadar hak eden Fransız yazar Antoine de Saint Exupéry’nin Küçük Prens isimli kitabı. Çocukluğunda neredeyse herkes okumuştur Küçük Prens’i. Sadece resimli bir çocuk kitabı mıdır yoksa bir yaşam felsefesi mi anlatır? İşte bu sorulara yanıt için düştük yollara ve biz de Küçük Prens gibi aramaya başladık.

Küçük Prens kitabı nedir?

Yazarı Antoine de Saint Exupéry’nin en tanınmış eseri olan Küçük Prens 1943 yılında yayınlandı. Aslında çocuk kitabı şeklinde yazılmış olsa da büyüklere hitap eden bir felsefi hikâye söz konusu. Yazarın uçağı bozulur ve Sahra Çölü’ne iniş yapmak zorunda kalır. Çölde Küçük Prens ile karşılaşır. Küçük Prens yazara yaşadığı yeri, yaşadığı maceraları anlatmaya başlar. O, B612 Asteroidinde (küçük gezegen) tek başına yaşayan bir prenstir. Gezegeninde çok sevdiği güle özenle bakar. Gülüne nasıl daha faydalı olabileceğinin yollarını araştırmak istediği için diğer gezegenleri gezmek zorunda kalmıştır. Kitap yayınlanmasından itibaren dünya üzerinde 250’den fazla dil ve lehçeye çevrildi ve 80 milyondan fazla satış yaptı. Defalarca tiyatroya, sinemaya, baleye, operaya uyarlandı, sayısız kez çizgi film haline getirildi, sayısız şarkı ve müzik bu hikâyeden ilham aldı.

Küçük Prens, yazarın moderniteye ve II. Dünya Savaşı‘nın etkilerinin sürmekte olduğu topluma eleştirisini ifade ettiği bir kitap olarak da değerlendirilir. Yazarın ilhamını kendi başından geçen olaylardan aldığı düşünülür. Bir pilot olan Exupéry, 1935 yılında bir hız rekorunu denerken tıpkı Küçük Prens’te olduğu gibi Sahra Çölü’nün ortasına düşmüştü. Ayrıca kitaptaki gülün, karısı Consuelo’yu simgelediği söylenir ve yine Consuelo, Küçük Prens’in gezegeni gibi volkanlarla dolu El Salvador’da yaşamıştı. Yazar eseri, dostu Leon Werth’in çocukluğuna adamıştır. (Neden ona adadığını kitabın başında okuyucu ile paylaşır)

Antoine de Saint Exupéry kimdir? 

1900 yılında Fransa’da doğan Antoine de Saint Exupéry, havacılığa tutkun bir yazardı. Sivil ve askeri pilot olarak görev yapan maceracı ruhlu Saint Exupéry için pilotluk mesleği, varoluş ve insanın yaşam şartları üzerine araştırmalar yaptığı bir enstrümandı adeta. Zaten Güney Postası, Gece Uçuşu, Dünya ve İnsanlar kitaplarında da bu sorunsalları ele alır. İkinci Dünya Savaşı’na askeri pilot olarak katılan yazarın uçağı 31 Temmuz 1944 yılında vurulur ve Akdeniz’e düşer. Ta ki 1998 yılında Marsilyalı bir balıkçının yazara ait bilekliği bulmasına ve 2004 yılında yine Marsilya kıyılarında yapılan araştırmalar sonucu uçağın enkazı bulunana kadar bu, bilinmemektedir Ölümünden 65 yıl sonra, bir Alman pilotu Hors Rippert, yazarın kullandığı uçağı düşürdüğünü itiraf eder ve “İçinde kimin olduğunu bilseydim ateş etmezdim” der.

Küçük Prens kimdir?

Küçük Prens altın renkli saçlı, B 612 isimli gezegende tek başına yaşayan bir prenstir. Gezegenini yeni arkadaşlar bulmak için terk eder. Arkasında, çok genç olduğu için âşık olduğunu fark etmediği, bir gül bırakır. Çıktığı yolculukta, saflıklarını, temiz yüreğini ve çocukluğunun verdiği iyi niyeti kaybetmesine neden olan yetişkinlerle karşılaşır. Bir çölde bir tilki ona arkadaşlığın evcilleştirmek manasına geldiğini söyler. Ve “Küçük Prens tilki arkadaşından 3 önemli hayat dersi öğrenir.

“Bir tek kalp ile açıkça görürsün, önemli şeyler gözle görünmez.”

“Gülünü önemli kılan, ona harcadığın zamandır.”

“Aldığın terbiye kadar sorumlu biri olursun.”

Sonunda Küçük Prens, gülün önemini anlar ve ona tekrar kavuşmak için küçük gezegenine dönmeye karar verir.

Peki aslında ne anlamalıyız?

Küçük Prens aslında bize yaşam dersleri veriyor. Bu dersleri de kahramanlar vasıtasıyla bizlere ulaştırıyor Küçük Prens ve tabii onun bilge yazarı. Kahramanların hepsinin teker teker ne dersler verdiklerini siz okuyucularımıza bırakalım. Ama kitabın kült olmasını sağlayan bazı yaşam felsefelerini sıralayalım:

Bakmaya değil, görmeye çalış.

Gerçek duygularını saklamak daha önemli şeylere bedel olabilir.

Başkalarını değil kendini yargıla.

Kibirli olma.

Unutmak için içmek, berbat ve zayıf bir çabadır.

Kendini asla fazla ciddiye alma.

Eğlenceyi unutma.

Keşfetmek için içgüdülerini takip et.

Yabancılardan öğreneceğin çok şey olabilir.

Sevdiklerinizin yerini hiçbir şey dolduramaz.

Bazen sevdiklerinizin özgürce uçmasına izin vermeniz gerekir. 

Günümüzde Küçük Prens karakteri ne ifade ediyor?

Sayfalar arasında Küçük Prens bize yaşamayı, sevmeyi, dünyaya sahip çıkmayı öğretiyor: Bir tek kalple görebiliriz, tanımak evcilleştirmektir, evcilleştirmek de evcilleştirdiğine karşı her zaman sorumluluk duymaktır. Her insan başkalarının akıbetlerinden sorumludur ve biz hepimiz gezegenimize karşı sorumluyuz. Küçük Prens, dünya insanları için başkalarının hizmetinde olan cömertliğin, arkadaşlığın, dayanışmanın, daha iyi, daha adaletli daha doğru, daha insaflı, daha sağlıklı ve daha temiz bir dünya için duyulan kaygının simgesi haline geldi. Küçük Prens pek çok kuruluşun da alameti farikası oldu. BM, çocuklara insan haklarını öğretmek için de Küçük Prens’ten yararlanıyor. UNESCO ise eğitime giriş ve su programlarında Küçük Prens’ten yararlanıyor. Japonya’nın Hakone isimli şehrinde bir Küçük Prens müzesi bulunuyor. Ayrıca, Güney Kore’de Gyeonggi-do kentinde Küçük Prens temalı bir köy bulunuyor. Müze ve köy turistlerin uğrak noktalarından. 2000 yılında da yazarın doğup büyüdüğü Lyon’da bulunan havaalanına Saint Exupéry’nin adı verildi.

Küçük Prens nasıl ve nerede yazıldı?

I. Dünya Savaşı başladığında Fransa, Almanya’nın işgaline uğrar. Komutanları Exupéry’ye sağlık durumunun savaş şartlarına uygun olmadığını söylese de o askere yazılır. Fransa’nın yenilgisi üzerine de ABD’ye gider. Geçirdiği kazalardan dolayı yaralarının tedavisi için hastaneye yattığında Anabella mahlaslı Suzanne Georgette Charpentier isimli oyuncu arkadaşı onu rahatlatmak için Küçük Deniz Kızı isimli Andersen masalını okur. Bu, yazara bir hikâye yazmak için ilk itici güç olur. Daha sonra René Clair isimli yönetmen arkadaşı da bir sulu boya takımı hediye eder. Her ikisi de eş zamanlı olur. Böylece Saint Exupéry yazacağı hikâyeyi resimleyebilecektir. 1942 yılına geldiğimizde yazarın Amerikalı editörü, çizdiği karakterleri çok beğenir. Hele içlerinden bir tanesine bayılır, küçük bir erkek çocuğudur bu. Ona Noel’de yayınlamak için çocuklar için bir hikaye yazmasını ister. O da New York’ta Küçük Prens’i yazmaya ve çizmeye başlar. Yani kitaptaki tüm çizimler yazara ait suluboya çizimlerdir. Kitap şu anki kısa haline gelmeden önce aslında yaklaşık 1000 sayfalık bir eserdi. Yazarı Saint-Exupéry’nin kitabı kısaltması üzerine söylediği tahmin edilen sözü açıklayıcı olacaktır: Mükemmelliğe, yazıya eklenecek hiçbir şey kalmadığında değil, yazıdan çıkarılacak hiçbir şey kalmadığında ulaşılır.

Türkiye’de Küçük Prens

Kitabı Türkçeye çevirenler arasında Ahmet Muhip Dıranas, Cemal Süreya, Tomris Uyar ve Selim İleri gibi edebiyatımızın önemli isimleri bulunuyor. İlk çevirisi 1953 yılında Ahmet Muhip Dıranas tarafından yapıldı ve tefrika halinde yayımlandı. Küçük Prens Türkiye’de pek çok yayın evi tarafından basıldı. Can Yayınları 2015 yılında, kitabın yayınlanmasından 72 yıl sonra Cemal Süreya ve Tomris Uyar çevirisiyle tekrar yayınladı.

Ayşe Dural

Önceki İçerikZihinden Özgürleşmek ve Yaratıcılık
Sonraki İçerikBaharlı Kış
Ayşe Dural
Saint Benoit mezunu. Bu okulda Fransızca ve İngilizceyi öğrendi ve çok sevdi; özellikle Fransızcayı. Sonrasında Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni bitirdi. Eğitim hayatına İstanbul Üniversitesi İşletme İktisadı Enstitüsü’nde devam etti. Çalışma hayatına Garanti Bankası Halkla İlişkiler Bölümü’nde başladı. Sonrasında dergiciliğe adım atarak Gelişim Yayınları’nda çalışmaya başladı. Türkiye’nin ilk “copyright” dergisi Marie Claire’de çalıştı. Suha Arafat’tan Orhan Pamuk’a kadar pek çok kişiyle söyleşiler yaptı, kadın hakları konusunda araştırmalar yaptı, modayı yakından takip etti. AMICA, BIBA gibi dergilerde çalıştı. Yazı İşleri Müdürlüğü yaptı. 2000-2006 yıllarında The Gate dergisinin yayın yönetmenliği yaptı. Koç Holding’in Bizden Haberler dergisinin yayın yönetmenliğini üstlendi. Daha sonra PR ajanslarında Medya İlişkileri Yönetmeni olarak çalışmaya başladı. Böylece artık haber yapmayacak, ama haberi gazetecilerle paylaşacaktı. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti projesinin medya ilişkileri yönetmenliğini üstlendi. Yasemin Sungur’la birlikte Kültür Sanat Ajansı’nı kurdular. Kitap editörlükleri yaptı. Dural, basında ve halkla ilişkiler konusunda edindiği tecrübe, bilgi ve deneyimi, danışmanlık, eğitim ve seminerler aracılığı ile yeni nesillere aktarmakta ve martidergisi.com için röportajlar yapmaktadır.