Bu yazı, Bilge Öztoplu’nun yaptığı Şili – Bolivya – Peru’yu kapsayan geziye dair notlarının ilk bölümüdür.
Bu geziye karar vermemin üstünden tam on sekiz yıl geçmişti. Zürih’te tanıştığım Perulu bir kadının ülkesine hasret, o sulu sıcak gözlerinde kimi yıkanır; ben ise yanmıştım. Minicik İnkalı bu beden, kahverengi gözlü, küt kâhkül saçlı, kırk yaşlarındaydı. Machu Picchu’yu, ülkesinin insanını, doğa güzelliğini öve öve bitirememişti. İyi bir vatanseverdi ama ekonomik şartları onu Avrupa’da işçi olmaya zorlamıştı. Oğluyla geldiği yerde Avrupalı bir adamla birlikte yaşıyordu. Dertliydi epey. Açıklamadı duygularını. Peru geleneksel kıyafetlerini üstüne geçirmiş, gitarı eline aldığı gibi dansa başlamıştı. Ağız dolusu coşkusu, Güney Amerika’nın küçük kadınını dev bir mutluluk anıtına dönüştürmüştü. Adı Galia olan bu güzel kadına kahraman edasıyla söz verip bir gün ülkesi Peru’ya, şimdi ailesinin yaşadığı Şili’ye, Bolivya’da akrabalarının yürüdüğü topraklara gidip selam bayrağını onun adına ülkesine dikecektim. Geçse de yıllar ve onun izini kaybetsem de ben o selamı emanet edecektim. O zaman gelmişti artık.
Hayat şartlarını, döviz kurlarının belirsizliğini de beklersem hiç gidemeyecektim. Nihayet kararlı kanatlarım benden önce düğmeye bastı. Ama ben sanki İzmir-İstanbul arası bir mesafeye gidecekmiş gibiydim. Hayallerim hemen gerçekleşsin istiyordum. Kim 18 saat bir tüpün içinde okyanus geçeceksin dese, inanmazdım. İzmir-İstanbul, Istanbul-Amsterdam, Amsterdam-Buenos Aires, Buenos Aires-Santiago…. Sızmışız! (Aklınızda olsun, uçakta yer seçerken ayaklarınızı uzatacağınız bölümleri ve koridor kenarlarını seçiniz. Hareket edememek benim gibi aktif birisini zorladı. Kanatlarım sıkıştı hatta koptu sanki.)
Öyleyse, Şili-Bolivya-Peru’ya birlikte uzanırken, hava, kara, deniz yolları halay çekerken biz on iki gün boyunca yüksek rakımlarda ciğerlerimizi genişletmenin ve oralardan tek parça halinde seyyahlığa dönmenin hayaliyle gezinin tadını çıkardık desek yalan olmaz. Her ülkenin görülecek çok yeri var ancak on günde hepsini görebilmek mümkün değil. Gördüklerimden sorumlu bir martı olarak uçmaya devam o zaman.
Güney Amerika’ya vardığımızın ertesi günü Şili’de yüce Atatürk’ümüzün rölyefinin olduğu yeri görmek hepimize onur verdiği için yazıma ilk olarak Şili gezimizden başlamak istedim. Sıcaklık Aralık ayında 26 derece, bahar havasındayız. Halk, hava kirliliğinden şikâyet etse de bize göre hava hep hoş!
Türkiye ile arasında altı saat farkı var. Ülkemizden Şili’ye henüz direkt uçuş yok. Aktarmalı gidişimiz Avrupa üzerinden olmak zorunda kaldı. Buna rağmen bütün Latin Amerika ülkelerinin başkentlerinden Santiago’ya gidiliyor.
Şili ya da resmî adıyla Şili Cumhuriyeti, República de Chile. İsminin anlamı Aymara dilinde “dünyanın bitimi/sonu.” Zaten haritasına baktığınızda Güney Amerika’nın en ucuna kadar uzanıyor, kıtanın bitimi, burnu gibi. Haritada Güney Amerika’nın en güneyinde engebeli haliyle Büyük Okyanus ile And dağları arasında denize paralel 4.300 km boyunca uzanan uzun ince bir o kadar da zarif bir ülke.
Tarih
16. yüzyılda İspanyolların Şili’yi işgalinden önce Kuzey Şili, Inkaların ve orta ve güney Şili ise Mapuçelerin idaresinde yaşıyor. 1540 yılında Şilili İspanyol kâşif Pedro De Valdivia tarafından keşfediliyor ve 1541 yılında Santiago şehri kuruluyor. 16. Yüzyılda İspanyolların hakimiyetine giriyor; sınırlarını ve ekonomisini ise And dağları belirliyor. İspanyolların altın bulma hayali, yerini artık uygun tarım olanaklarına bırakıyor ve onlar yayıldıkça, yerli halk Mapuche kabileleri ile savaş yıllarca sürüyor. 1810 yılında İspanyollar ve Şili kuvvetleri arasındaki savaşı Şili halkı önce özerklik, sonra İspanyolları tamamen ülkeden çıkararak, 18 Eylül 1810 yılında İspanyol krallığından ayrılarak ta bağımsızlığını ilan ediyor. Ülke 19. ve 20. yüzyıllarda iç savaş, darbe, baskı ile süreçlerini yaşıyor ve 1973-1990 yıllarında Pinochet döneminde tam 17 yıl askeri darbe ile yönetiliyor. Bakır yatakları Amerikalı işletmelere satılıyor. Arica şehri bakır madenciliği konusunda zirve noktada. Kuzeyinde Peru, kuzeydoğusunda Bolivya ve doğusunda Arjantin var. Ülke Mapocho Nehri kıyında kurulmuş. İspanyolların istilası nedeniyle çoğunluğu Katolik.
Güney Amerika’nın en zengin, en büyük ve güzel şehirlerinden biri olan Santiago, Şili’nin başkenti. Adını Hz. İsa’nın havarilerinden Aziz Santiago’dan almış, 2017 verilerine göre 18 milyon nüfusunun yüzde kırkı başkent ve etrafında toplanmış, ülkenin idaresi burada ama Parlamento binası 1990’da Valparasio’ya taşınmış. Dili İspanyolca, para birimi ise Şili Pesosu.
Şili’nin en etkilendiğim tarafı, bu ülkenin acılarından ders çıkarması oldu. Zira aktif fay hatlarının üzerinde bulunan Şili’de sık sık depremler yaşanıyormuş. 1960’da 9.5 şiddetinde bir depremle 5000 kişi can verdikten sonra, eğitim, bina yapılarında iyileştirme ve halk bilinçlenmesi gibi önlemlerle yeni depremlere karşı hazırlanmış. 2010’da 8.8 şiddetinde yeni bir depremle karşılaştığında 700 kişi kaybı ile zararı en aza indirebilmiş. (2010’da Haiti, 7 şiddetinde deprem yaşadığında 316 bin kişi ölmüş, 300 bin kişi yaralanmıştı.)
Gezilecek Yerler
Şili’ye vardığımızda başkent Santiago’da bizi harika sanatsal binalar bekliyordu. Parlemento Binası, Plaza De Armas, Katedral Meydanını gördükten sonra teleferik ile şehrin en üst noktasına BELLA VISTA bölgesinde ki Cerro San Cristobal tepesindeydik. Mercado denilen semt pazarı kültürü ile tanıştık. Mercado, Şili’de Peru ve Bolivya’daki kadar yaygın olmayan yemek, sebze-meyve, kuru gıda, et ve et ürünleri, kıyafet gibi birçok şeyin bir arada satıldığı kapalı pazar yerinin adı. Bu arada misket üzümünden hazırlanan çok meşhur Şili içkisi “Pisco” içmeden sakın dönmeyin diyorum. O derece lezzetli. İçki içmeyen birisi olarak tadına doyamadım diyebilirim.
Şu sevdiğimiz Norveç somonlarının çok büyük kısmı Şili’den ithal ediliyormuş. Okyanuslara bakan dev pencereli bu ülkelerin balık yönünden zengin olması normal, rakip olmaları da o kadar doğal değil midir?
Cerro San Cristóbal
San Cristobal tepesine çıkmak için ya yürüyeceksiniz ya yumurta şekilli finiküler denen açık vagonlarla ya da teleferikle çıkacaksınız. Biz tur şirketine bağlı olduğumuz için finiküler ile çıktık ve ray sesleri içinde tepeye vardığımızda elinde gitar ile Şili müzikleri çalan müzisyeni dinlemekten çok keyif aldık. Tam tepe noktasında aynı Rio de Jenerio’da bulunan ünlü İsa heykeli gibi Meryem Ana heykeli, şehrin manzarasını kucaklamış.
Atatürk Meydanı
Şili’nin başkenti Santiago’da, Las Condes bölgesinde küçük, güzel bir parkın içi/Apoguinda caddesindeki Novigod Park’ta meydan var. Burası Atatürk Meydanı. Arkasında bir park var. Fıskiyelerle önünde 1992’de yapılmış, 3,5 x 2 metre ebatındaki çok özel bir taşla kaplanmış duvarın üzerinde Atatürk’ün portresinin rölyefi bulunuyor. Büyük bir ay yıldızla birlikte bakır harflerle kazınmış İspanyolca açıklamada şöyle diyor:
“Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ülkesinin fedakâr ve sadık hizmetkarı, benzeri olmayan, insanlık idealinin canlı örneği. Bütün hayatını Türk milletine adamış, milletine kendi ruhunu, ateşini vermiştir. Hatırası ve fikirleri, milletinin ruhunu ateşli tutan, sönmez bir meşale olarak yaşamaktadır.”
Şili’yi ziyaret eden Türkler mutlaka burayı da ziyaret ediyor. Şehrin başka bir bölgesinde Atatürk okulu da varmış. Konuşamadık uzun süre. Söz bitmişti yine… Dualarımızı, minnetimizi taşlara, dağlara, ağaçlara, insanlığa ve dünya kuşlarına asarak, gezimize devam ettik.
Devam edecek…
Bilge Öztoplu