Ayakları üstünde durabilmeyi başarabilmiş çoğu insana, tam da sahip olduklarının tadını çıkaracağı bir zamanda, sebepsiz bir hüzün musallat olur. Oysa pek çok zorluğu, özverisi sayesinde geride bırakmıştır. Hayalindeki çekirdek ailesini, türlü zorluklara rağmen ayakta tutmaktadır. İş hayatındaki kötü niyetlilerin çelmelerinden kurtulmayı bilmiştir. Vazgeçmeden yoluna devam etmiş ve düzenli bir gelire, kendisine saygı duyulan bir çevreye sahip olmayı başarmıştır.
Evinde eşyaları, etrafında ara sıra da olsa hal hatır soran akrabaları vardır. Problemli insanlarla, hakkını vererek mücadele etmiştir. Sahip olduğu her şeyin arkasında kimselerin anlatamayacağı kadar emek vardır. Ancak hiç beklemediği bir anda, nefesini kesen bir huzursuzluğun içine doğru çekildiğini hisseder. Bir zamanlar hayalini kurduğu şeylere kendini yabancı hissetmeye başlar. Sahip olduklarının, gerçekten ona ait olduğundan şüphelenmeye başlar. Tüm bunları, gerçekte kimin için yapmıştır? Can alıcı konuya doğru yavaşça yaklaşır; istediği hayatı mı yoksa başkalarının ondan beklediği hayatı mı yaşamaktadır?
Böylece, hayatının en kritik dönüm noktalarından birine gelmiştir. Yaşadığı derin mutsuzluktan kurtulması için, bu durumun nedenlerini keşfetmelidir. Öncelikle gerçeği tam olarak algılaması gerekir. Gerçek şudur; ayakları üstünde durması gereken, sorumluluk sahibi çoğu insan gibi, o da, fonksyonel bir hayat yaşamak zorunda kalmıştır. Bu süreç, bireyin gerçek isteklerinden öte, fırsat odaklı bir tutum geliştirdiği yıllardır.
Kişi, fonksiyonel sürecinde, seçimlerini, hayatını en kısa sürede kazanmak üzerine yapar. Fırsat neredeyse oraya doğru ilerleyerek hayatına yön verir. Fonksiyonel süreçle beraber, sorumluluk sahibi kişi hayatını kazanır, düzenli gelire sahip olur, toplumsal beklentilere karşılık verecek kararlar alır. Evlenir, ev alır, çocuklarına iyi bir eğitim sunmak için birikim yapmaya çalışır. Fonksiyonel süreç kişinin fırsatları en iyi şekilde değerlendirmeye çalıştığı bir dönemdir.
Bu süreci tamamlayan kişi, iyi bir işe, aile hayatına, bir kısmı borçla da olsa eve, arabaya sahip olur. Ancak bu fonksyonel sürecin bittiğinin işareti mutsuzlukla ortaya çıkar. Özellikle orta yaşlara ilerleyen hatta bu yılları geride bırakan kişiler, hayalini kurdukları pek çok şeye sahip olsalar da, hissettikleri ‘tüm bunlar ne içindi?’ sorusundan kurtulamazlar.
Zamanla kendi isteklerinden ziyade başkaları için yaşadıklarını düşünerek kızgınlık duygusu mantıklarını ele geçirir. Önce, onları yetiştiren ailelerine karşı öfke duymaya başlarlar. Zamanla sabahları gittikleri işten, şehrin trafiğinden, rekabetçi insanlardan nefret etmeye başlarlar. Vücutları bu durumu tepki verir. Kiminin midesi, kiminin eklemleri ağrır. Depresyon, migren, kas ağrıları peşlerini bırakmaz. Hoşgörü duyguları törpülenir, en küçük şeyde öfkelenen bireye dönüşürler. Oysa duydukları kızgınlık ya da öfke kendi hayatlarınadır.
Kişinin göremediği gerçek, ayakları üstünde durmasını sağlayan, fırsat odaklı yaşadığı fonksyonel hayatının sonuna gelmiş olduğudur. Akıllı kişi bu gerçeği kabul ederek önüne bakar. Fonksyonel olması gerektiği bu dönemi, elinden gelen en iyi şekilde tamamladığını idrak eder. Onu bugünlere getiren şeyin türlü mücadeleler verdiği fonksyonel hayatı olduğunu düşünür.
Artık, fırsat odaklı bir hayattan ziyade, kendi gibi olabileceği, sahiciliğini koruyabileceği, kendini vererek üretebileceğe bir hayata doğru yol alır. Geçmişi olduğu hali ile kabul ederek, sayfayı çevirir. Yaşamını gerçekten istediği şeylerle donatmaya koyulur. Başka bir şehirde yaşamak istiyorsa bu yolda ilerler, başka bir şey yaparak hayatını kazanmak istiyorsa kendini bu yeni yola umutla hazırlar.
Ancak çoğu insan, fonksyonel sürecinin bittiğini kabul edemez. Halen fırsat odaklı, proje bir hayatı sürdürmeye çalışır. Eski hevesleri, yerini, yaşama karşı öfkeye bırakır. Öfkesine rağmen, başkalarının onda görmek istediği şeyler uğruna yaşamaya devam eder. Statü ihtiyacını, gösteriş merakını yenemez. Hayatına çizeceği yeni yolun, başkaları tarafından başarısızlık olarak algılanmasından korkar. Fonksiyonel hayatında sahip olacağı şeyler için yaşarken, şimdi de, sahip olduklarını korumanın telaşına düşer. Kendine karşı samimi olmadığı için kendini yaşamaz. Geçmiş başarılarını diline dolamaktan, önündeki yolda ilerleyemez, ayakları dolanır. Kibir, kendini beğenmişlik kişinin sahici bir hayata ulaşmasına engel olur. On yılda yaptıklarını, kırk yıl boyunca anlatmaktan fonksyonel hayatının bittiği yerde, yerinde sayar.
Akıllı kişi, fonksiyonel hayatındaki başarılarına ölçülü yaklaşır. Ayakta kalması gereken sürecin sona erdiğini fark etmesiyle, karşısında yeni bir yol belirir. Bu yolda olması gerekenlerden ziyade, gerçekten yapmak istedikleri vardır. Daha anlamlı, değerli bir hayata kavuşabilmek için kendini tanımaya, kendine has özelliklerle yapabileceklerini düşünmeye başlar. Böylece ailesinin ona yüklediği hedefleri anlayışla karşılar, kızgınlığın yerine çok daha yapıcı bir duygu kendini gösterir; gelecekte yaşanacak güzel, anlamlı günlerin umudu ve yaşama hevesi, heyecanı…
Fonksiyonel hayat ile hayatın gerçekleri yaşanır ve biter. Sonrasında kişinin kendi gerçekleri başlar, istedikleri, hayattan bekledikleri, amacı…
Fırat Devecioğlu