Olumlamalar Gerçekten İşe Yarıyor mu?

“Olumlamalar”  sizde işe yaradı mı?

Aşağıdaki cümleler size de tanıdık geliyor mu?

Ben değerliyim ve değerli hissetmeyi seçiyorum.

Hayatımda her şey yolunda.

Beni mutlu eden her şey bana kolayca gelir.

Kendim gibi davranmayı seçiyorum.

Yapabildiğimin en iyisi mükemmel olandır.

Ben seviyorum. Sevmeyi ve sevilmeyi seçiyorum.

İyi ve güzel şeyleri hak etmem için olduğum gibi davranmam yeterli.

Sahip olduğum güçleri kullanmayı seçiyorum.

Sınır koyma kapasitesine sahibim.

Ölçülü alıp vermeyi seçiyorum.

Gerçek duygu ve düşüncelerimi yerinde ve zamanında ve gerçek dozunda ifade ederim.

Bunları aynaya bakarak 40 gün söyle, arkasından dans et, bağıra çağıra sevdiğin şarkı söyle, kağıda yaz, ateşe at, suya fırlat…

Olumlamalar İşe Yarıyor mu?

Beyhude demiyorum, yanlış anlaşılmasın, ne kadar yaradı? Bende deneyimlediğim, altta yatan “duygu”ya temas etmedikçe, bunları söylemek çok da fark yaratmıyor. Bu aynen, masadaki tozu almayıp, sürekli üzerindeki örtüyü çırpıp, masa hala niye tam olarak temizlenmiyor demek gibi bir şey.

Daha açık ifade edecek olursam, eğer kişi kendini “değersiz” hissediyorsa, aynaya bakıp bunları her gün söylemek onu bir zaman sonra hayatta deneyimlemek istediklerini yaşayamayınca hayal kırıklığına itip, daha fazla değersiz hissettirmeyecek mi?

Çocukluk ve Değersizlik Duygusu

Çokça bilinen bir gerçek, çocukluğumuzda 0-7 yaş arasında deneyimlediğimiz tecrübelerin bizde duygusuyla büyük yer ettiği. Bu deneyimler, sonraki yıllarda bir yerlere gitmiyor. Bizde, ister hücre hafızamızda deyin, ister bilinçaltımızda kayıtlı durmakta. Olayın kendisi artık tekrar bile etmese, onun getirmiş olduğu duygu ve inançlar bir yerlere kaybolmazlar, kaydedilmişlerdir bir kere. Bunları tetikleyecek en ufak bir olayda hop tekrar gün yüzüne çıkıyorlar.

Bir kişi düşünelim, 0-7 yaş arasında sürekli kendini değersiz hissettirecek şekilde hayatı deneyimlemiş olsun. Misal ebeveynleri sürekli öbür kardeşi kollamış, ayrım yapmış (gerçek anlamda ebeveynlerin böyle yapmasına bile gerek yok, kişinin algısıdır esas olan. Yani ebeveynler ayrım yapmadı, sadece kişi böyle algıladı, sonuç aynı “değersizlik” hissi). Bu kişi ilerde bilinç seviyesinde bu olumlamaları yapsa bile, bilinçaltındaki (buzdağının altında, görünenin altında) “değersizlik” duygusu bir yerlere kaybolmadı ki. Orada hafızamızda yer alıyor, bir yere gitmiyor. Sadece bilincimizde değil. Bu çok önemli…

Ne Yapılabilir?

Şimdi, günümüzde bilinçaltına bakmaya yönelik bir sürü metod geliştirildi. Hipnoz, regresyon, aile dizilimi, NLP, çeşitli nefes çalışmaları, Neuroformat. Her kişiye iyi gelebilecek yöntem değişir elbette. Kişi kendisiyle yüzleşmeye hazırsa ve yeni şeyler denemek istiyorsa, kalbinin sesini veya güvendiği birkaç kişiyi dinleyerek dilediği yolu seçebilir.

Genelde bu çalışmalarda yapılanlarda gözlediğim şu: Bilinçaltındaki bu kayda gidiliyor, olay daha büyük ve farklı bir perspektiften kavranıyor, bu farkındalıkla kabulleniş başlıyor, “olumsuz” duygudan adım adım özgürleşiyor insan. Birden bire olmayabiliyor.

Sonrası yerine olumlu duyguyu tanıtıp hayata daha bir yüksek seviyede devam etmek şeklinde gelişiyor. Affetmek genelde bu sürecin parçası olarak otomatik gelebiliyor. Gelmiyorsa kişi kendini buna dahi zorlamamalı, çünkü bu da “değersizlik” duygusunu pekiştirebilir.

Denemeye değer, sizce?

Şeyda Bodur

Önceki İçerikTüp Bebek Sonrası Bunlara Dikkat!
Sonraki İçerikAlmanya’dan Aziz Nesin’li Edebiyat Takvimi
Şeyda Bodur
Kendini anlatmak dünyanın en zor şeylerinden biri bence. Sürekli değişip dönüşürken, yaşam biteviye bizi şekillendirirken, sahi ben kimim? Değişmezlerim var mı, varsa neler? Dilerseniz beni yazılarımdan sizler tanıyın. Yine de beni heyecanlandıran kavramlar ortaya bırakayım, birer ipucu niteliğinde; Akdeniz, çiçekler, iletişim-İkizler burcu, Boğaziçi üniversitesi, kız kardeş, hak-miras, nezaket, ilk yaz, disiplin-aylaklık, Türk kahvesi, demli çay-simit, kiraz-karpuz, keyif, keşif, denge, dönüşüm, mistik, holistik, seyahat, sahici paylaşımlar, samimi sohbetler... Burada sadece yazmaktan ve okumaktan bahsetmek istiyorum. Neden mi yazıyorum? Biliyorum bencilce olacak, herşeyden önce bana iyi geliyor. Düşüncelerim netleşiyor, duygularım alan buluyor, sakinleşiyorum, sadeleşiyorum, “O”lanla hizalanıyorum, kendimi ifade ediyorum, üretiyorum, yaratıyorum, yüreğimi ortaya koyuyorum, yaşama katılıyorum, meydan okuyorum, “ben de varım” diyorum, belki ortaklık arıyorum ve daha nicesi...Satırlara sığmaz. Neden mi okuyorum? Sözü bir Usta’ya bırakmak istiyorum izninizle, ne bir kelime eksik ne bir kelime fazla... “Bütün iyi kitapların sonunda, bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda, meltemi senden esen, soluğu sende olan, yeni bir başlangıç vardır…” Edip Cansever