Okurun Gözünden: Bir İlişki İstediğinizden Emin misiniz?

Bir ilişki istediğinize emin misiniz?

Bekar olmak yanlış bir şey mi?

İlişkiniz varsa nasıl gitmeli?

İlişki konusu malumunuz Adem ve Havva’dan beri olageldi, hayli eskise bile güncelliğini popülerliğini hiç yitirmedi ve insanoğlu var oldukça yitirmeyecek gibi. Sizinle bu konuya dair yazılmış bir kitap paylaşmak isterim. İlişkinizin olup olmaması, ilişkinizde mutlu veya mutsuz olmanız fark etmez, bu cesur kitabı hararetle tavsiye ederim. Çünkü kitap ilişkilere dair birçok ön yargımızı sarsacak ilginç bir hikaye anlatıyor.

Öykü, aynı zamanda kitabın yazarları olan Simone Milasas ve Brendon Watt* arasında geçiyor. Öncelikle kitabın sıcacık bir yazım dili var. İki kişi belli konu başlıkları altında görüşlerini paylaşırken, aynı zamanda hikayenin nasıl başlayıp nasıl ilerlediğine tanık oluyoruz. Her bölümün sonunda “Araçlar” kısmı var. Bunlar bazen değerli sorular bazen bir uygulama olabiliyor. Araçlar hayatımızın her alanında uygulanabilir. Hoş, gerek işimizle olsun, gerek kendimizle olsun zaten her an her şeyle ilişki halinde değil miyiz?

Aynaya Bak

Dışarıda kaç tane harika ilişki görüyorsunuz? Çok olmasa gerek. Kitabın en çarpıcı cümlelerinden biri bence şu: “Harika bir ilişki yaratmak, bırakın başkalarıyla olmasını, kendileriyle bile olmasına çok az kişinin gönüllü olacağı seviyede bir yakınlık gerektirir.” Özetle şunu diyor yazarlar: “Siz kendinize yakın oluncaya kadar, başkasıyla yakınlık kuramazsınız.” Hayda! “Geldik mi yine kendimize?” dediğinizi duyar gibiyim. Aynen öyle, aslında başkası yok, hiç olmadı. İçeride ne varsa dışarıya yansıyandır ilişki dediğimiz bağ.

Aynen kitaptan alıntılıyorum:

Eğer gerçekten bir ilişki yaratmayı arzuluyorsanız, bakmanız gereken ilk şey şu:

Bu sizin için ne anlama geliyor?

Bu sizi bir şeyden mi çıkartacak?

Bu sizi bir şeyin içine mi sokacak?

Sizi kurtaracak mı?

Kısıtlama yaratacak mı?

Daralma yaratacak mı?

Her an sizin için neyin gerçek ve doğru olduğuna bakmaya gönüllü iseniz, buyurun deneyimlemeye…

İzin Vermek ve Birlikte Yaratmak

Çoğu çift tanışır, evlenir, çocuk-ev-köpek sahibi olup hayatı durağanlaşmaya bırakır. Yani yaratmayı bırakır, o ana kadar yarattıklarının sonucunu sürer. Yani ilişki “Sen süpersin, bir tanesin”den ziyade “Sen ve ben birlikte, ayrıyken yarattığımızdan daha büyük ve farklı ne yaratabiliriz ve bundan coşku duyabiliriz?”dir. Yani sevdik, evlendik bitti değil. Sürekli yaratıma hazır mısınız? Her an mı? Doğru duydunuz, her an. Peki sürekli yaratmak nasıl bir şey olurdu? Bir sonraki anı bilmeden, sizden uzaklaşmayan, sizi daraltmayan, size katkı veren enerjiyi izlemek?

Eğer bir ilişkideyseniz ilk başta “Bu ilişkide olmayı arzuluyor muyum?” diye sorabilirsiniz. Pek çoğumuz bu soruyu bile sormaktan kaçınır. Çünkü beklemediğimiz sonuçlar çıkabilir ortaya, iş ayrılmaya kadar gidebilir. Peki ya ayrılık da evlilik gibiyse? Ona da gereksiz pek çok anlam ve beklenti yüklemişsek? Dünyada ayrılmayı birbirini kutlayarak yapan çiftler varsa? Yazarlar tam bu noktada, daha fazla soru sormamamızı tavsiye ediyorlar: “Bunu değiştirmeyi arzuluyor muyum? Bunu değiştirmem için ne gerekecek? Nasıl katkı yaratabilirim?”

Değişmesi gereken belki de bizim olaya bakışımızdır. Böylece yeni bir olasılık belirebilir, ilişki farklı bir yön alabilir. İlla sonlanması gerekmiyor. Yineleyeceğim, dışarıda kaç tane harika ilişki görüyorsunuz? Uzun süren değil. İnsanların kendileri olabildiği, birbirini güçlendirdiği, özen gösterdiği, bulundukları hali seçmelerine izin verildiği. İzin vermek kapı paspası olmamakla beraber ancak hayli cesaret gerektirir, çünkü karşıya seçimleri için izin vermek kaos hali yaratabilir.

Kaos

Kaos kelimesinin çoğu insan için algısı maalesef olumsuz. Kaos kötüdür, düzen iyidir diyebilir miyiz? Tam tersi de geçerli olabilir mi? Ya kaos bütün olasılıkların yaratıcı enerjisini içeriyorsa? Hatırlarım, hayatımda iş kaybı-taşınma gibi kaotik dönemler aynı zamanda en yaratıcı olduğum durumları yaratmıştır. Misal bir taşınma sonrası, o ilk fırtınayı atlattıktan sonra gereksiz bütün birikimlerden (giysi-aksesuar vb.) arınıp daha bir sade olmuş ve daha bana hizmet eden yeni bir düzen oturtmuşumdur.

O zaman güzel olan, sanırım ikisi arasındaki ahenk.

Dünya Değişiyor

Dünya gerçek anlamda değişiyor. Arkadaşlarımdan biri karısıyla her evlilik yıl dönümünde ciddi bir iç gözlem eşliğinde, birlikte olmaya devam edip etmeyeceklerine baktıklarını söylemişti. Belki bundan sonra bir ilişki haberi aldığımızda soracaklarımız “Nereli? Mesleği ne? Yaşı kaç? Ailesi nasıl? Boyu posu, dili, dini, rengi ne?” gibi sorulardan ziyade  “Mutlu musun? Beraber yaratıyor musunuz? Her şeyden önce iyi bir oyun arkadaşı mı? Hayat onun yanında daha eğlenceli, daha bir hafif mi?” gibisinden olacak.

Virüs

Virüs sayesinde hayatımıza kaos aşılanmış olmadı mı? Virüs hakkında yazmak istemesem dahi konu geldi ona dayandı. “Biz insanlık olarak, kolektif bir şekilde neyi yaratmayı seçtik bu güne kadar?” sorusunun cevabını sanırım hepimiz az çok biliyoruz.

Her seçim yaratır, her seçim farkındalıkla yapılmasa bile yaratır. Sonuçtan mutlu oluruz ya da olmayız o ayrı. Kendimizi dövmeye lüzum yok, bütün bu seçimler bizi biz yapmadı mı sonuçta? Seçimi güzel kılan ise farkındalıkla yapılması. O zaman yazarların dediği gibi sormaya devam: Bu gerçekliğin ötesinde olasılıkları görebilmek için sistemde ne kadar kaos yaşamamız gerekecek? Hayatımızı genişletecek seçimler neler olurdu? Bundan sonra insanlık olarak neyi yaratmayı seçiyoruz?

Ve “Virüsle ilişkiniz nasıl?”

Yine başa, ilişkilere dönecek olursak, her ne kadar sizlerle kitaptan pek çok başlık paylaşamasam da nihai amacım seçenek sepetinize atabileceğiniz tadımlık değişik bir tat sunmaktı.

Sağlıcakla kalın.

Şeyda Bodur

*Yazarların ikisi de Access Consciousness kolaylaştırıcılarıdır.

Önceki İçerikOkurun Gözünden: Altı Bardakta Dünya Tarihi, Kahve
Sonraki İçerikÖğütülmüş Kahve Atıklarını Kullanmanın 9 Yaratıcı Yolu
Şeyda Bodur
Kendini anlatmak dünyanın en zor şeylerinden biri bence. Sürekli değişip dönüşürken, yaşam biteviye bizi şekillendirirken, sahi ben kimim? Değişmezlerim var mı, varsa neler? Dilerseniz beni yazılarımdan sizler tanıyın. Yine de beni heyecanlandıran kavramlar ortaya bırakayım, birer ipucu niteliğinde; Akdeniz, çiçekler, iletişim-İkizler burcu, Boğaziçi üniversitesi, kız kardeş, hak-miras, nezaket, ilk yaz, disiplin-aylaklık, Türk kahvesi, demli çay-simit, kiraz-karpuz, keyif, keşif, denge, dönüşüm, mistik, holistik, seyahat, sahici paylaşımlar, samimi sohbetler... Burada sadece yazmaktan ve okumaktan bahsetmek istiyorum. Neden mi yazıyorum? Biliyorum bencilce olacak, herşeyden önce bana iyi geliyor. Düşüncelerim netleşiyor, duygularım alan buluyor, sakinleşiyorum, sadeleşiyorum, “O”lanla hizalanıyorum, kendimi ifade ediyorum, üretiyorum, yaratıyorum, yüreğimi ortaya koyuyorum, yaşama katılıyorum, meydan okuyorum, “ben de varım” diyorum, belki ortaklık arıyorum ve daha nicesi...Satırlara sığmaz. Neden mi okuyorum? Sözü bir Usta’ya bırakmak istiyorum izninizle, ne bir kelime eksik ne bir kelime fazla... “Bütün iyi kitapların sonunda, bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda, meltemi senden esen, soluğu sende olan, yeni bir başlangıç vardır…” Edip Cansever