“Hayal etmeyi bırak, gerçekleştirmeye bak.”
Bruce Springsteen
Öğrenci ustasına sormuş: “Üstadım, neden dünyada bu çok acı var?” Üstat cevap vermiş: “Acılar, ateşe benzer. Yıllar boyunca dönem dönem ateşe maruz kalırız. Ateş karşısında üç seçenek vardır. Ya haşlanmış patates gibi oluruz; içimiz vıcık vıcık olur. Ya haşlanmış yumurta gibi oluruz; dışımız taşlaşır. Ya da lezzetli bir kahve oluruz.”
Tüm yaşananların hayatımızda önemli bir yeri vardır. Olaylar karşısındaki tepkilerimiz, geliştirdiğimiz bakış açıları sonraki yaşamımızı belirler. Bu dünya zıtlıklar ve ikilikler dünyasıdır. Her şey karşıtı ile vardır: Siyah-beyaz, sıcak-soğuk, iyi-kötü, acı-keyif, gece-gündüz, yaz-kış, yaşam ve ölüm…
Bir kuş yumurtadan çıkmak için kanatlarıyla gösterdiği çaba sayesinde güçlenir ve kabuğu kırdıktan sonra uçmaya hazır hale gelir. Uçmak için bize ilham olabilecek 11 film…
1: Shawshank Redemption (Esaretin Bedeli, 1994)
İşlemediği bir suçtan dolayı ömür boyu hapse mahkum Andy’nin olağanüstü hayatta kalma ve umudunu besleme hikayesi. Başına gelmeyen kalmaz ancak dayanmayı ve hiç olmayacak insanlarla bir şekilde ilişki kurmayı başarır. İçerideki en iyi arkadaşı olan Red, onun bu dayanıklılığına hayret eder: “Sanki parkta gezinti yapan, üzerinde görünmez bir kalkan olan biri…”
Nelson Mandela hoşgörünün ve kararlığın en büyük örneklerinden biri. Göreve geldikten sonra çektiği sıkıntı dönem dair keyifli bir film.
“Yaklaşık otuz sene boyunca hapse mahkum olmuştu. Ailesinden ayrı kalmış, işlediği suç ise herkesin eşit haklara sahip olması için mücadele vermekti. Oğlu öldüğünde bile cenazesine katılmasına izin verilmedi. Dışarıda ise siyahlara olan zulümler devam ediyordu. Nihayetinde hapisten çıktığında 71 yaşındaydı. İlk defa ülkesinde siyah tenli yerli halk oy kullanabiliyordu. 75 yaşında Devlet Başkanı olarak göreve geldi. Nereden başlayacaktı? Beyazlardan intikam almak isteyen taraftarları, onun göreve gelmesiyle tedirgin olan karşıtları vardı. Onun ismi Nelson Rolihlahla Mandela ya da kabile adıyla Madiba’ydı.”
3: Green Book (Yeşil Rehber, 2019)
“Eğer yeterince siyah değilsem ve yeterince beyaz değilsem, yeterince erkek değilsem, söyle bana, Tony, kimim ben?” Bu sözlerin sahibi harika bir yeteneği olmasına rağmen, şoförü kadar hakları olmayan siyahi bir sanatçıya aittir. Bu sıra dışı arkadaşlık ikisine de rehberlik edecektir.
Tony: “Babam şöyle derdi. Ne yapıyorsan yap; %100 yap. Çalışıyorsan çalış. Gülüyorsan gül. Yemek yiyorsan, sanki yiyeceğin son yemekmiş gibi ye.”
4: Don’t Worry, He Won’t Get Far on Foot (Merak Etme, Fazla Uzaklaşamaz, 2018)
John Callahan çok zor bir çocukluk geçirmiş, on iki yaşında alkole başlamıştır. 21 yaşında başına büyğk bir kaza gelir ve tekerlekli sandalyede hayatını sürdürmek durumunda kalır. Oysa arkadaşı ilginç bir yorum yapar: “O kaza onun hayatını kurtarır. Kaza olmasaydı alkolden ölecekti…” Callahan derindeki acılarını mizah kanalıyla ifade etme yolunu seçmiştir. 27 yaşında alkolü bırakır ve 59 yaşına kadar karikatür ile taşlamalarına devam ederek hayatını sürdürür.
5: Hippocrate (Hipokrat, 2014)
Duygusal olarak bizi zorlayan durumların bazıları da icra ettiğimiz mesleklerle ilgilidir. Doktorluk gibi insan sağlığı ve hayatı hakkında kararlar almak oldukça zor olabilir. Bir yandan hastayı müşteri gibi gören sağlık sektörü, diğer yandan hastaların veya ailelerin talepleri. Babasının hastanesinde çalışmaya başlayan genç doktorun etrafında dönüyor. Boş yatak maliyetinin, hastalarla karşılaştırılan hastanede, yabancı uyruklu stajyerlerin diğer sorunları konu ediliyor. Tüm bu sorunların yanında, çok daha önemli bir karar ile karşı karşıya kalır genç doktorumuz. Ölmek üzere olan yaşlı bir hasta büyük acı içindedir. Tedavisi mümkün olmayan hasta, artık bu dünyaya veda edeceğinin farkındadır. Bir gece nöbeti sırasında kalbi durur ve bir ekip onu tekrardan hayata döndürmek için çalışmaya başlar. Hastanın ailesi bile artık onun acılarının son bulmasını dilerler… Bu durumda, hastanın durumuna müdahale edip onun bedenini yaşama geri döndürmeye mi çalışmalıdır?
İlişkiler bizi duygusal açıdan zorluyor olabilir. Kapitalist düzenin kişilerin imajları, konumları, tavırları konusunda yönlendirirken, insanın kendini keşfetmesi ve sağlıklı ilişkiler kurması da zorlaşıyor. Song to Song, kendini bulmaya çalışan genç bir kızın hayatını konu alıyor. Bir yandan zengin bir adamla ilişki yaşarken, diğer yandan bir şarkıcıya aşık olan Faye, ikisine de farklı açılardan bağımlıdır. Bu çıkmazın içerisinde bunalırken başka deneyimler yaşamaya ve ormanın derinlerinde kaybolmaya devam eder. Bu üç kişiye bir de zengin adamın karısı eklenir. Rhonda babasız büyümüştür; annesinin fedakarlıkları ile hayatta kaldıktan sonra gelen bu zenginlik ile bocalar…
7: A Beautiful Day in the Neighborhood (Mahallede Güzel Bir Gün, 2019)
Duygusal olarak problemlerimizin temeli çocukluk dönemine ve dolayısıyla anne ve babamızla ilişkimize dayanır. Mahallede Güzeş Bir Gün, gerçek bir hikayeye dayanıyor. Babası ile arası kopuk olan Lloyd kaçtığı problemi ile yüzleşmek zorunda kalır. Eşini de duygusal olarak etkileyen yaşantısında destek Bay Rogers’dan gelecektir.
“Çocuklar şunu bilmeli: yetişkinler bazen plan yaparlar ve işler umdukları gibi gitmez.”
8: Captain Fantastic (Kaptan Fantastik, 2016)
Bazen tüm dünyadaki sistem karşımızdadır. Her şey uzaklaşmak ve doğada sade bir hayat… Mevcut hayatın üzerindeki duygusal yüklerin yerini, herkesten uzakta büyüyen çocukların yaşadığı duygusal yükler alır. Bu yükler karşısında baba nasıl bir liderlik sergileyecektir?
“Burada, yarattığımız şey belki de tüm insan varoluşu içerisinde eşsiz bir şey. Cumhuriyet dışında bir cennet yarattık. Çocuklarımız filozof kralları olacak. Bu, beni tarif edilmez şekilde mutlu ediyor… Burada iyiyiz. Hareketlerimizle tanımlanırız, sözlerimizle değil.”
9: The Dressmaker (Düşlerin Terzisi, 2015)
Geçmişimizde olan olaylar bir yük olarak sırtmızda kambur olarak durmaya devam edebilir. İster bireysel ister ailevi bir durum olsun, bu durumlar yüzleşilmediği süre kuvvet kazanamayız. The Dressmaker filminin kahramanları, çocukken arkadaşını öldürmekle suçlanan ve köyden sürülen Myrtle ile bu olaylardan sonra ruhsal sağlığı yerinde olmayan ve köyde yalnız yaşayan Myrtle’nin annesi Molly’dir. Yıllar sonra Paris’ten Avustralya’daki küçük köyüne geri dönen Myrtle, artık sıra dışı bir terzi ve moda tasarımcısıdır.
Bizi duygusal açıdan en çok yoran durumlardan biri de üzerimize taktığımız maskelerdir. İnsanların bizi nasıl gördüğü ile bizim nasıl olmak istediğimiz arasındaki uçurum iç dünyamızda büyük bir çatışma başlatır. Marlon Brandon’un müthiş bir samimiyetle hazırlanmış belgesi, ne kadar yaralı bir yaşamın içerisinde ne kadar büyük bir oyuncunun var olabileceğini gösteren bir baş yapıt.
“Ajanslar, avukatlar, ünlüler… Hepsi saçmalık; para, para, para…
Eğer başka bir şey sanırsanız yara alırsınız.”
“Geçinmek için yalan söylemek. İşte oyunculuk budur. Hepiniz oyuncusunuz.
Hem de iyi oyuncularsınız, çünkü hepiniz yalancısınız…
Hepimiz rol yaparız, bazılarımız bunun için para alır.”
11: Blinded by the Light, 2019
Azınlıkta olmak, ikinci sınıf vatandaş sayılmak ve kısacası dışlanmak. Tüm bunlar yetmezmiş gibi babanızın hayatınızda baskı kurması. Ergenlikte yaşanan bu duygusal çalkantılar için destek nereden gelebilir? Bazen bir arkadaş, bazen bir sevgili, bazen hiç umulmadık bir yerden: şarkı sözlerinden. Javed 16 yaşında ailesi ile birlikte İngiltere’de yaşayan Pakistan’lı bir gençti. Geleneklerine göre evde sadece babasının sözü geçerdi. Zor geçinen ailede babası Javed’in bir an önce kendisi gibi bir fabrikada çalışmasını istiyordu. Oysa Javed’in hayalleri vardı. Yazılar ve şiirler yazıyor, günce tutuyor, şarkı sözlerini politik temalarla derliyordu. Yazar olmak istiyordu. Edebiyat öğretmeni onu bu konuda desteklemeye, cesaretlendirmeye başladı. Okulda tanıştığı diğer Asyalı bir çocuk, onun hayatına ilham olacak bir hediye verecekti: Bruce Springsteen albümü.
“Hayal etmeyi bırak, gerçekleştirmeye bak.” Bruce Springsteen
Deniz Öztaş