Kendimi bir anda Vlasia Ormanı’nda buluyorum. Soluk soluğa koşuyorum korku içindeyim, dört nala koşarak arkamdan gelen ata bile bakmıyorum. Bir el uzanıyor ve beni atın üstüne çekiveriyor. Ve uyanıyorum.
İlk aklıma gelen at beyaz mıydı? Aman niye dikkat edemedim, acaba atın üstündeki kimdi? Böyle diye diye debelenirken, yastığımın kenarında en son okuduğum romanı buluyorum. Tabii ya, atın üstündeki Fatih Sultan Mehmed’di. Muhtemelen beni kovalayan da Vlad Tepeş nam-ı diğer Kazıklı Voyvoda idi. İyi de benim suçum neydi?
Kitapları yatmadan önce okumayı bırakmalıyım. Gece rüyalarıma giriyorlar. Bir sonraki gece muhtemelen Bran Kalesi’nde ki Durakula şatosunda vals yapıyor olacağım. Tam da Drakula beni ısırırken uyansam iyi olacak…
“Aşk bir sihir gibidir. Hataları gölgeler ama kapatamaz. Bir süre sonra senin gerçeğinle yüzleşen, kaçacak delik arar. Peki, neden insan aşık olduğu insanı değiştirmek, kendine benzetmek ister, biliyor musun? Çünkü insan en çok kendini sever.”
Sevgililer mi yalancı? Yalancılar mı sevgili? İşte onu bilemeyeceğim. Gülşah Elikbank’ın kaleminden, bir çırpıda heyecanla okuduğum, aşkla başlayan ama sonra gizem, macera, fantastik bir serüven, zaman zaman gerilim, biraz psikoloji biraz tarih, biraz felsefe ve nihayetinde yine aşk ile biten bir roman Yalancılar ve Sevgililer.
“Hayat aynı yerde, bir kadının rahminde başlayıp, aynı yerde, soğuk bir toprağın içinde sonlanırken neden hepimiz bambaşka hayatlar yaşıyoruz?”
Okuyucuda merak ve macera ruhunu tetikleyen bir çekiciliği var bu romanın. Eş zamanlı kurgulanmış olayların kahramanları biraz tarihten biraz bizden. Bir bakmışsın tarihin derinliklerinde Fatih Sultan Mehmed ile Vlad Tepeş arasındaki çekişmeyi ve adım adım yalnızlığın içinde boğulurken canileşen Vlad Tepeş’in hikayesini okuyorsun. Bir bakmışsın ilk aşkını yitirmiş, yönünü kaybetmiş bir genç kadın ile çocuk yaşta cinsel istismara uğramış yaralı bir kadının ortak hikayesini okuyorsun.
Olaylara geniş açıdan bakarak okumak, okumayı daha anlamlı hale getiriyor ve fark ediyorum ki eş zamanlı kurgu zor iş doğrusu. Aklıma Gülşah Elikbank’ın “Egoist Okur” ile yaptığı röportajda söyledikleri geliyor:
“Düne bakarken bugünü iyi anlamalı, bugünü yazarken mutlaka dünü bilmeli ve geleceği az çok sezebilmelisin. Zamanın kelebek etkisi diye bir şey var, yüzyıllar önce yaşanmış her olay bugünün de belirleyicisi ve bizler en ilkel atalarımızın bile mirasını taşıyoruz genlerimizde.“
Gülşah Elikbank’ın kaleminden Yalancılar ve Sevgililer’i okurken tarih yapraklarının arasında geziniyorum ve bugünkü bir maceraya ulaşıyorum. Romanya’da Bükreş sokaklarında geziyor ve Drakula şatosuna giriyorum. Bu hayallerde kalmamalı diye düşünürken bir fikir beliriyor aklımda ve sevinç kaplıyor içimi acaba bana Romanya seyahati mi gözüktü?
“Gölgemiz geçmişte, kalbimiz şimdi de, gözümüz gelecekte olsun.”
Sevgiyle kalın.
Hüma Oktay