Okurun Gözünden: Kireç Ocağı, Thomas Bernhard

Orijinal ismi “Das Kalkwerk” olan, dilimize Kireç Ocağı ismiyle çevrilen romanı Avusturyalı yazar Thomas Bernhard ilk olarak 1970 yılında yayınlamış. Yazarın üçüncü romanı olan bu eser, Bernhard’ın edebiyata getirdiği yenilikleri içinde barındırıyor. Romanın 13. sayfasından başlayan paragraf son sayfaya kadar hiç kesilmeden devam ediyor. Bu eserde üçüncü şahıs gözlemci anlatıcı kullanılmış ama metni okura aktaran ana anlatıcı, anlatıcının anlatıcısı konumunda bulunuyor. Romanda ana karakter Konrad’ın asla ulaşılamayacak işitme üzerine mükemmel bir inceleme yazma takıntısı konu ediliyor. Metin boyunca yoğun bir karamsarlık ve boğucu ortam hakim.

Thomas Bernhard’ın Büyüdüğü Ortam

1931 yılında Hollanda’nın Heerlen şehrinde dünyaya gelen Bernhard, babasını hiç tanımadan büyüdü. Annesinin yeniden evlenmesi üzerine, yazar olan dedesi ve anneannesinin yanında yaşadı. Dedesi anarşistti ve ondan bu konudaki etkilenişini romanında da gösteriyor Bernhard. Belirli dönemlerde annesi ve üvey kardeşleriyle birlikte yaşasa da anne sevgisini yaşamadan çocukluğunu geçirdi. 1929 Büyük Buhranı (Dünya Ekonomik Bunalımı), 1933’te Hitler’in Almanya’nın başına geçişi, Avusturya İç Savaşı ve 1938 yılında Avusturya’nın Almanya tarafından ilhakı dönemin önemli olaylarıdır. Yazar, belki de tarihin en zor dönemlerinden birinde çocukluğunu ve gençliğini geçirdi. Okul yıllarında kaptığı akciğer rahatsızlığı ömrünün sonuna kadar devam etti. Yurttayken yaşadığı fiziksel ve ruhsal şiddet, baskı ortamı onun yapıtlarındaki karamsarlığın nedenlerini okurlara sunmaktadır. O dönem toplumlarının faşizme yönelmelerindeki temel dinamikleri ve bunu hazırlayan ortamı Alman Yönetmen Michael Haneke’nin “Das weiße Band, Eine deutsche Kindergeschichte” dilimize ismi Beyaz Bant olarak çevrilen filmi gayet güzel bir şekilde anlatmaktadır. Böyle bir dönemde büyümüş ve üzerine İkinci Dünya Savaşı’nın yıkımlarını da görmüş bir kişi olan yazarın kendi milletine karşı büyük bir nefreti vardır. Bu öfke o kadar devasa boyutlardadır ki öldükten sonra kitaplarının Avusturya’da yayınlanmasını istemez ve vasiyetinde bunu yasaklar. Ölümünden uzun yıllar sonra üvey kardeşinin onayıyla bu yasak ortadan kalkar ve kitapları ülkesinde basılır.

Kireç Ocağı Romanı Neyi Anlatır?

Karısıyla birlikte beş yıl boyunca kendini kireç ocağına kapatan bir adamın “işitme” konusu üzerine mükemmel bir inceleme yazma daha doğrusu yazamama serüvenine tanık oluruz. Ana karakterimiz Konrad’ın işitme konusuna ve bununla birlikte Urbantschitsch yöntemine karşı takıntı düzeyinde bir hassasiyeti vardır. Yürüme engelli eşi ısrarla kendi memleketi olan Toblach’a taşınmak istemesine rağmen Konrad, Sicking’te bulunan kireç ocağına taşınır ve karısıyla birlikte kendini buraya hapseder. Daha romanın başında karabinadan çıkan sayısını bilmediğimiz kurşunla Konrad’ın karısını öldürdüğüne şahit oluruz. Metin ilk sayfalardan sonra bu cinayetin işlenişine kadar olan olayları ve karakterin durumunu bizlere anlatır.  Konrad, Urbantschitsch yöntemiyle karısının üstünde her gün devam eden işitme egzersizleri ve deneyler yapar. Kireç ocağını satın aldıktan sonra incelemeyi yazma saplantısı nedeniyle mekanı kalın demir parmaklıklar ve girişte uzun çalılıklarla tam bir hapishaneye çevirir. Ama bütün bu önlemlere ve eşinin üzerinde yaptığı deneylere rağmen incelemesini bir türlü yazamaz.

Kireç Ocağı Romanının Biçimsel Yönü

Bu roman, sadece anlattığı farklı hikayeyle değil biçimsel yönüyle de son derece özel bir eserdir. Kitapta tek bir anlatıcı bulunmakla birlikte bu anlatıcı, anlatıcının anlatıcısı konumundadır. Yani bir bakıma iç içe geçmiş anlatıcılar söz konusudur. Üçüncü şahıs gözlemci anlatıcı bize Weiser ve Fro adlı iki karakter üzerinden Konrad’ın düşüncelerini ve olayları aktarır. Konrad bütün bu olanları ve fikirlerini Weiser ile Fro isimli kişilere aktarmış, onlar da kitabı bize aktaran yazar anlatıcıya anlatmıştır. Romanda anlatım şu şekilde ilerlemektedir: Kondrad → Weiser veya Fro → Anlatıcı.

Metinde bazen Yapı Denetçisi adlı karakter de devreye girip bir anlatıcı daha eklenmektedir. Bu karakterler üzerinden anlatım yapılırken biçimsel olarak farklı şekillerle de metinde kullanılmıştır:

“…ancak Fro’nun söylediğine göre, bir yakınını öldüren insan akıldan mantıktan uzaklaşırmış.

…Weiser’in söylediğine göre, bölge mahkemesi yargıcı etraftaki jandarmalara cesedin yerde duran beyninin, şekil ve renk itibariyle kendisine Emmental peynirini anımsattığını söylemiş. “*

“aralık ayının yirmi dördünü yirmi beşine bağlayan gece Konrad onu işte bu silahla kafasının arkasına iki (Fro), şakaklarına iki (Weiser) el ateş ederek, birdenbire (Fro), çiftin yaşadığı evlilik cehenneminin sonunda (Weiser) vurmuş.”*

Bu metnin anlatımında zaman olarak sürekli (-miş)li geçmiş zaman kullanılmıştır. Metinde devam olarak ünlü anarşist düşünür ve yazar Pyotr Kropotkin ile Novalis’in 1800 yılında yazdığı Heinrich von Ofterdingen romanından bahsedilir. Konrad Kropotkin’in eserini okumak isterken, eşi ona Ofterdingen’den parçalar okumasını ister. Heinrich von Ofterdingen adlı ozan 1300’lü yıllarda yaşadığı düşünülen efsanevi bir karakterdir. Bu roman Alman edebiyatında Romantizm akımının önemli eserlerinden biridir. Kropotkin ile Ofterdingen Konrad’ın eşiyle arasındaki çatışmanın sembolleridir.

Metinde 13. sayfadan başlayarak son sayfa 178’e kadar devam eden tek bir paragraf görürüz. Cümleler virgül vasıtasıyla uzar ve bir sayfa içerisinde nokta az sayıda bulunur. Anlatım her ne kadar üçüncü şahıs üzerinden olsa da aslında metnin bir kısmında Konrad’ın zihnine konuk oluruz. Romanda Konrad’ın anlatımının bulunduğu bu bölümlerde bilinç akışına yakın bir anlatım vardır. Fakat üçüncü şahıs üzerinden aktarım yapıldığı için kendine haz ve özgün bir dili bulunmaktadır metnin. Romanda bol miktarda yinelemeler bulunmaktadır. Tek bir paragraf üzerinden yazıldığı için okunması zor bir metin olsa da bu yinelemeler okuma hızını artırır. Yinelemelere bir örnek için:

“…çünkü kireç ocağı her ne kadar sürgülü ve parmaklıklı olsa da şiddet suçu işlemeye niyetli bir şiddet suçlusu her zaman için kireç ocağına girme ve şiddet suçu işleme imkanı bulurmuş. Bir suçlu gerçekten de, işlemeye karar verdiği suçtan ya da suçlardan hiçbir tedbirle alıkonulamazmış. Ve bu karar her zaman suçlunun beyninden çıkmasa bile, ki pek az vakada bir suçlunun suçu ya da suçları o suçlunun beyninden çıkarmış, yine de suçlunun içindeki her şey suçu (ya da suçları) hedeflermiş, suçlunun doğası suçun (ya da suçların) peşinden gidermiş, ta ki suçlar işlenene kadar ya da suç işlenene kadar.”* 

Sonsöz

Kireç Ocağı romanı okurlar için son derece zorlayıcı ama hem içerik olarak farklılığı hem de biçimsel özgünlüğüyle son derece özel bir eser. Tek bir paragrafla devam eden bir metin olmasıyla okumayı yavaşlatan fakat cümlelerdeki yinelemeler ve Konrad’ın düşünceleriyle temposu hızlanan çok ilginç bir roman. İç içe geçmiş anlatıcıları, sadece duyulan geçmiş zamanın kullanılması, boğucu ve soğuk atmosferi, mükemmel bir esere ulaşma takıntısı ve sürekli yinelemelerle devam eden anlatımıyla son derece özel bir roman. Zor kitap okumaktan hoşlananların ve nitelikli okurların asla es geçmemesi gereken çok kıymetli bir roman Kireç Ocağı.

Turhan Yıldırım

* s. 13.

* s. 8.

* s. 32.

 

Önceki İçerikİstanbul Sözleşmesi Yaşatır!
Sonraki İçerikLavanta Kokulu Kuyucak Köyü, Ziyaretçilerini Bekliyor
Turhan Yıldırım
22.07.1983 tarihinde İstanbul’da doğdu. Eskişehir Anadolu Üniversitesi İşletme bölümünü bitirdikten sonra İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde İşletme üstüne lisansüstü eğitimini tamamladı. Şiir, deneme ve öykü türündeki yazıları Temrin, Kitapçı ve Edebiyatist dergilerinde yayınlandı. Ayrıca Son Gemi ve Martı e-dergilerinde öyküleri yayınlanmıştır.