Duygularımızı Nasıl Daha İyi Anlarız? -2

Nasılsın?

İhtiyaç dendiğinde aklınıza ne geliyor?

Hatırlarsanız, bu yazımda duyguların kökeni ihtiyaçlara bakacağımdan bahsetmiştik. Sahi, ihtiyaçlar dendiğinde aklınıza ne geliyor? Yemek, içmek? Temel ihtiyaçlar? İhtiyaçların önceliklendirildiği Maslow’un “İhtiyaçlar Hiyerarşisi”?

Şu bir gerçek, ihtiyaçlar doğrultusunda düşünmeyi öğrenmedik. İhtiyaçlarımız karşılanmadığında otomatik olarak çoğunlukla diğerlerinin hatası olduğunu düşündük, belki de sözel olarak saldırdık (laf soktuk, iğneledik, aşağıladık, küstük, kendimizi geri çektik…) Açıkça dile getirirsek, belki aciz, çaresiz, muhtaç şeklinde algılanırız diye çekindik. İhtiyaçlarımız neler, karşılanmadığında neler hissederiz (muhtemelen olumsuz), karşılamak için nasıl ifade ederiz, nasıl sorumluluk alırız? Maalesef bütün bunlar öğretilmedi.

İhtiyacımızı ifade etmek yerine sıklıkla inkar ettik, bastırdık, halbuki ihtiyaçları bastırınca bir yerlere gitmiyorlar. Özellikle de biz dişiler için. Fazla verici olup, ihtiyaçlarımızı karşılamamayı bir erdem olarak görebildik. İhtiyaçlarımıza biz “değer” vermezsek, başkaları ne kadar değer verebilir?

İhtiyaçlarımız Neler?

Gelin, aşağıdaki ihtiyaçlarımıza bir göz atalım. Önemi ve hayatlarımızdaki payı kişiden kişiye değişmekle beraber bunlar evrensel, genel geçer ihtiyaçlar. Genel anlamda bütün ihtiyaçların karşılanması, sıklıkla temel ihtiyaçların (beslenme, barınma, güvenlik, vb.) tatmin edilmesine bağlı. Maalesef dünyamız bu konuda bile hala yetkin değil. Sonrasında niye bu kadar çatışma, anlaşmazlık var diye şaşıp duruyoruz.

  • Fiziksel
  • Hava
  • Su
  • Besin
  • Hareket/egzersiz
  • Yaşamı tehdit eden canlılardan korunma
  • Dinlenme, rahatlama
  • Üreme
  • Barınma
  • Dokunma, temas, cinsellik

Özerklik

  • Kendi hayallerini, hedeflerini ve değerlerini seçmek
  • Kendi hayallerini, hedeflerini ve değerlerini gerçekleştirme planlarını seçmek

Kutlama /Anma

  • Hayatın yaratılmasını ve hayallerin gerçekleştirmesini kutlamak
  • Sevdiklerimizin, hayallerimizin ve başka kayıplarımızın yasını tutmak

Bütünlük

  • Gerçeklik
  • Yaratıcılık
  • Anlam
  • Kendine değer vermek

Karşılıklı Bağlılık ve Dayanışma

  • Kabul
  • Taktir
  • Yakınlık
  • Topluluk/camia/cemaat
  • Özenli olmak/ Gözetmek-gözetilmek
  • Hayatın zenginleşmesine katkıda bulunmkak (hayata katkı sağlayan gücümüzü hayata geçirmek)
  • Duygusal güvenlik
  • Maddi güvenlik
  • Empati
  • Dürüstlük
  • Sevgi
  • Şefkat
  • Önemsemek
  • Güven vermek
  • Dikkate almak/ alınmak
  • Saygı
  • Destek
  • Güvenmek
  • Karşılıklı Anlayış
  • İçtenlik
  • Sıcaklık
  • Kolaylık
  • Rahatlık
  • Alan
  • Eşit değerlilik
  • Bağlantı
  • Netlik
  • Denge
  • İstikrar
  • Sürdürülebilirlik

Oyun

  • Eğlenmek
  • Gülmek
  • Şakalaşmak/ Mizah

Manevi Birlik/ İçsel Bağlılık

  • Güzellik
  • Uyum
  • İlham
  • Düzen
  • Barış
  • İç huzuru

İfade

İhtiyaçlarımızın farkına vardığımıza göre, ikinci aşama bunları ifade etmek olabilir. “Niye kendimizi ifade etmiyoruz?” sorusunun cevabı sanırım kendimizi “kırılgan, savunmasız” yapmaktan kaçınmamızda saklı. İlk başlarda bu son derece ürkütücü olabilir, koca bir bilinmezlik. Nasıl algılanacağız? Eleştirip etiketlenecek, hatta yargılanacak mıyız?

Aslında çok aradığımız “gerçek yakınlık” ancak bu şekilde oluyor. Tamam, “dünya böyle değil, henüz hazır değilim” dediğinizi duyar gibiyim. İlk etapta sadece kendimize ve çok yakın hissettiklerimizle başlamaya ne dersiniz? Aksi taktirde şu sarmaldan çıkamayız: Ya kendimiz, suçlarız, yakınırız, dövünür dururuz veya karşıdakini suçlar durur, küser, laf sokar, iğneler, aşağılar, çemkirir, hatta bağırır çağırırız.

Aşağıdaki ifadelere bakalım mı beraber? Size söylense neler hissedersiniz? Neler değişiyor sizde? İlk cümle ve son cümleler arasında ne farklar var? Başkasına ifade etseniz, neler değişir?

Ufak tefek laflarla canımı sıkıyorsun, çok anlayışsız birisin (durum + yargı)

Ufak tefek laflarla canımı sıkıyorsun (durum)

Söylediğin küçük şeyler bazen acı veriyor, üzülüyorum (duygunun sorumluluğunu üstlenmek)

Söylediğin küçük şeyler bazen acı veriyor, üzülüyorum çünkü seninle yakınlık kurmaya ihtiyacım var (duygunun + ihtiyacın sorumluluğunu üstlenmek)

Söylediğin küçük şeyler bazen acı veriyor, üzülüyorum çünkü eleştirilmek değil, taktir edilmek istiyorum (duygunun + ihtiyacın sorumluluğunu üstlenmeye dair başka bir örnek)

Bitirirken

Gençlerin deyimiyle “Kendi duygu ve ihtiyaçlarımızı anlamanın” bir “tık” ötesi  “başkalarının duygu ve ihtiyaçlarını sezmek” olurdu. Bu sanırım empati… Yine gençlerin deyimiyle en tatlışı da “Başkalarının duygu ve ihtiyaçlarını sezmekle kalmayıp, onlara alan açmak, fırsat tanımak” olurdu. Bu  ise dünyada barışa gidecek yol olmaz mıydı?

*İhtiyaçlar tablosu Marshall Rosenberg’in “Şiddetsiz İletişim” kitabından aynen alınmıştır.

Şeyda Bodur

Duygularımızı Nasıl Daha İyi Anlarız?

Önceki İçerikİş Hayatında Beden Dili
Sonraki İçerikBir Başkadır
Şeyda Bodur
Kendini anlatmak dünyanın en zor şeylerinden biri bence. Sürekli değişip dönüşürken, yaşam biteviye bizi şekillendirirken, sahi ben kimim? Değişmezlerim var mı, varsa neler? Dilerseniz beni yazılarımdan sizler tanıyın. Yine de beni heyecanlandıran kavramlar ortaya bırakayım, birer ipucu niteliğinde; Akdeniz, çiçekler, iletişim-İkizler burcu, Boğaziçi üniversitesi, kız kardeş, hak-miras, nezaket, ilk yaz, disiplin-aylaklık, Türk kahvesi, demli çay-simit, kiraz-karpuz, keyif, keşif, denge, dönüşüm, mistik, holistik, seyahat, sahici paylaşımlar, samimi sohbetler... Burada sadece yazmaktan ve okumaktan bahsetmek istiyorum. Neden mi yazıyorum? Biliyorum bencilce olacak, herşeyden önce bana iyi geliyor. Düşüncelerim netleşiyor, duygularım alan buluyor, sakinleşiyorum, sadeleşiyorum, “O”lanla hizalanıyorum, kendimi ifade ediyorum, üretiyorum, yaratıyorum, yüreğimi ortaya koyuyorum, yaşama katılıyorum, meydan okuyorum, “ben de varım” diyorum, belki ortaklık arıyorum ve daha nicesi...Satırlara sığmaz. Neden mi okuyorum? Sözü bir Usta’ya bırakmak istiyorum izninizle, ne bir kelime eksik ne bir kelime fazla... “Bütün iyi kitapların sonunda, bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda, meltemi senden esen, soluğu sende olan, yeni bir başlangıç vardır…” Edip Cansever