Bu ay, Türkçe’ ye çevrilemeyen, belki bir kaç kelime ve anlamı aynı anda ihtiva eden, bana göre oldukça sihirli kelimelerden bahsetmek istiyorum.
Bazen birileri gelir yanı başımıza “Nasılsın?” der; işte o anda içimizde o kadar çeşitli duygu barınıyoruzdur ki ne diyeceğimizi tam olarak bilemeyiz. “İyiyim” der geçiştiririz. Sanırım tarih içinde daha şiirsel olanlarımız bu sorunun yanıtı için bir takım kelime oyunlarına başvurmuşlar. Bence iyi de yapmışlar. Böylelikle biz milyonların hislerine vesile olmuşlar. Bizlere “Evet ya, tam olarak işte buydu dile dökemediklerim” dedirtmişler.
FERNWEH
Almanca kökenli kelime, bizdeki sıla hasretinin tersine “uzağı özlemek” anlamına geliyor. Buradaki “uzak” aşina olduğumuz yerleri kapsamıyor, bilakis daha önce bulunmadığımız yerler. Ne kadar derin ve epik bir ifade, öyle değil mi?
Şimdi itiraf zamanı…
Hangimiz arasıra çekip gitmek istemeyiz?
Hangimiz bazen kendisini yabancı gibi hissetmez kendi evinde ya da yurdunda?
Hangimiz bazen kaçıp ait hissedebileceği bir ortama yönelmek istemez?
Sanki bir yer var iyi olacakmışız gibidir ve şimdi orada değilizdir… Sahi bir insan bilmediği uzakları neden özler?
Rutinden uzaklaşmak?
Bilinmezliğin dayanılmaz cazibesi?
Can sıkıntısı?
Gurbet çağrısı?
Keşfetme arzusu?
Macera isteği?
Saplanıp kalmanın çığlığı?
Sadece farklılığa duyulan hasret?
Halbuki, sıklıkla öyle bir “uzak” var mıdır?
Gitsek mutlu olacak mıyızdır?
Belli bile değil. Bu durum, yine de birçoğumuzun bu şekilde hissetmesine mani olamaz.
MONO NO AWARE
Madem “uzak” dedik, bir tabir de çoook uzaklardan gelsin madem, güneşin yükseldiği topraklardan; Japonya’dan.
‘Mono no aware’ Japon kültürünün özünü oluşturan kavramlardan, “hayata duyulan derin duyarlılık” diye çevirebileceğimiz bir ifade. Hayatın kaçınılmaz döngüsünün, dolayısıyla şeylerin geçiciliğinin verdiği bir hüzün var bu tabirde. Yere dökülmüş yapraklar bir ‘Mono no aware’ örneği. Sonbaharın yaşattığı duygular karşılığını bende bu kelimeyle buluyor. Her sonbahar bunu hissederim, “bir yaz geçip gitti ve bir sene daha bitmekte…” Bitişleri, elvedaları, geçiciliği ve dolayısıyla çaresizliği çağrıştırır bana her sonbahar. Belki bu “mono no aware ’dir” beni “fernseh’e” iten… Kim bilir?
Sonbaharın tüm ağırlığıyla kendini hissettirdiği, sıcağın yavaş soğuğa karşı yenildiği bu zaman diliminde, hissettiğim “uzaklara duyulan özlem.” Sıcak, sıcacık bir yerlere gitmeliyim. Kuşlar gibi uzaklaşasım var. Hayalimdir, havaalanına gitmişim, satış görevlisi “Nereye hanımefendi?” diye soruyor nazikçe. Bense hesapsız- plansız- programsız “Çook uzak bir yere, denizin ve sıcağın olduğu bilmediğim bir yere” diye yanıtlıyorum. Her halinden görmüş geçirmiş olduğu belli olan görevli anlamlı bir bakışla elime bir bilet tutuşturuyor, “Pişman olmayacaksınız” diyor. Olur mu olur… Belki de yaşayıp görmeli…
Şeyda Bodur