Anılar Onları Yaşayanlara Kıymetlidir, Anlatanlara ya da Anlatılanlara Değil

Esnaf Ahmet Bey ve Hacer Hanım, biricik oğulları Teknik Üniversite’den yeni mezun Haldun Kutluk’un iyi bir mimar olacağını biliyorlardı. Ona verdikleri emek karşılık bulmuş, başarılı geçen öğrenimi iyi dereceli bir mezuniyet ile tamamlanmıştı. Başarılı eğitim iyi bir iş ile taçlanmıştı. Sonrasında sevgili oğulları diş hekimi Şadiye Esen ile evlendi. Bir yandan mutlu evliliğin getirdiği huzur, bir yandan mesleki başarılar Haldun Kutluk’un hayat motivasyonu olmuştu. Bağdat Caddesi üzerinde, Caddebostan sahile yakın Gül Apartmanı da onun ilk profesyonel deneyimiydi.

Gül Apartmanı, Haldun Kutluk ve Şadiye Hanım için ilk sahip oldukları tapulu mekândı. Sevgili annesi bu eve ilk adımını attığında, “Oğlum sen emek verdiklerimin en kıymetlisisin, eserinle gurur duydum,” diyerek gururunu dile getirmişti. Artık Gül Apartmanı pek çok hayat deneyimine tanıklık eden ailenin bir parçası gibiydi. İlk çocukları Cumhur, güzel kızları Ece bu evde doğdu. Sevgili annesinin son günleri bu evde geçti. Gül Apartmanı, çocukların büyümesine, özel günlere, bayramlara, mezuniyet ve nişanlara tanıklık etti. 

Geçen hayatlarla birlikte bina yaşlanırken içindekiler gelişmeye, değişmeye devam etti. Önce Cumhur gitti, uzak ülke Amerika’ya. Gitmekle kalmadı, kendine yeni bir hayat da kurdu. Artık başarılı bir iş hayatı olan eşi Lisa ile iki kızına tutkuyla bağlı bir eş ve babaydı. Yaşamı geri dönülmez şekilde uzaklara yazılıydı. Ya güzel kızları Ece, ağabeyinin ardından Amerika’ya gitmekle kalmayıp tıpkı onun gibi İzmirli Talat ile uzak bir Amerikan şehrinde hayat kurdu. Bir gün yurda geri dönmek, ne onun ne de eşinin aklındadır.

Artık Gül Apartmanı kendini, Haldun Bey ve Şadiye Hanım’la telefonun başında çocukların güzel haberlerini duymaya adamıştı. Gül Apartmanı, 5 numaralı daireden -çocukların ardından- önce Şadiye Esen Hanım ayrıldı. Yalnız ve özlem içindeki Haldun Kutluk duruma çok fazla dayanamadı, bir yıl sonra O da göçüp gitti. Artık insan sesinin, kahkahanın yerini derin bir sessizlik almıştı.

Cenaze için geldikleri o bir haftada iki kardeş, Gül Apartmanı’nın geleceğine karar verip ev için ilan çıktılar. Kardeşlerin elinden alelacele yazılan ilan, Hürriyet gazetesine gönderildi. İlanın özensizliği artık unutulmaya başlanan anadilin bir oyunuydu. 

Bağdat’a yakın, anılara uzaktılar. O muazzam ev bomboştu, çocuklar için tatillerde gelinen, sevgiyle beklenen ve gözyaşlarıyla uğurlanan ev değildi artık. O, başka anılara tanıklık etmek üzere satılıktı.

Ayşem Kaya

 

Önceki İçerikYokluğun Var Ya…
Sonraki İçerikAyın Çocuk Edebiyatı Yazarı Nermin Ferhan Karamuti
Aysem Kaya
Daimi şiirinde “Ne olsa kışın sonu bahardır” demiş. Bende İstanbul’da bir Mart ortası dünyaya geldim. İlk, orta lise eğitiminden sonra İstanbul Üniversitesi tüm yaşantımı kapladı.2018 yılında üniversite bölündükten sonra İÜ-Cerrahpaşa ile moleküllerin, reaksiyonların bize söylediği sağlık şifrelerini çözmeye devam ediyorum. Yüksekokulda farklı disiplinlerin akademik eğitimde rol almak keyifli, eğitici ve oldukça öğretici bir süreç olarak hayatımı dolduruyor. Yazmayı, okumayı, neşeli şarkılar söylemeyi seviyorum. Kız çocuklarının eğitimini toplumu yönlendiren kadındır duygusu ile önemsiyorum. Sosyal fayda olarak kız çocuklarının eğitimi ve toplumda satranç eğitiminin yaygınlaşması için dernek çalışmalarına devam ediyorum. Ben kendimi yaşam boyu öğrenen, öğrenci gibi görmeyi seviyorum. Öğrenme yolculuğumda “taşı kıran suyun sürekliliğidir” felsefesi ile hayata ve kendime kararlılıkla yol alıyorum.