1877 yılında Osmanlı –Rus savaşına tarihimizde Rumi takvimde 1293 yılına denk geldiği için ’93 Harbi denilmekte. Bizim için sonuçları çok ağır olan ve Balkanları yani, bir anlamda ana yurdumuzu kaybettiğimiz bir savaştır.
Ailemiz açısından da önemli bir olay. Daha evvel Türk yurdu olan Bulgaristan’da yaşayan dedelerimiz buraları kaybetmemizle birlikte bugünkü Trakya Bölgesi’ne göç ediyorlar. Yıllarca yaşadıkları toprakları terk etmek zorunda kalmak bir yana, bu sefer Balkan Savaşları, işgaller, fakirlik, hastalıklar ardı ardına geliyor.
1915 yılına geldiğimizde dedemin ağabeyi Aliş Çanakkale’ye gidiyor ve dönemeyen binlerce kişiden biri oluyor. Şehit oluyor. Diğer ağabeyi İbrahim Yemen’de şehit oluyor.
Peki Aliş’in, bir ailenin, ülkenin kaderini çizen Çanakkale Savaşları’nın bildiğimiz büyük mücadele ve direnmenin dışında daha az bilinen neleri var?
Öncelikle düşman kuvvetleri lehine büyük bir teknolojik üstünlük var. Şehitlerimizin yaklaşık % 70’e yakını bomba ve kurşunla kaybetmişiz. Düşman askerlerinin ise % 40’e yakını süngü ile ölmüş.
Dünyada belki de eşine az rastlanır şiddette çatışmalar, mermilerin havada çarpışması bu alanda gerçekleşmiş. İki merminin havada çarpışma olasılığı 600 milyonda birmiş.
Kara savaşının olduğu zamanlarda bölgenin büyük bölümü çalılık. Ancak savaştan sonra bölge ağaçlandırılmış. Maalesef orada da yanlış bir seçimle çam ağacı seçilmiş. Uzmanlar bölge için uygun olmadığını ifade ediyorlar.
Sineklerin sıcak ve kan, yaralanmalar sebebiyle bir bulut şeklinde olduğu cephede ağza bir lokma ekmek atmaya çalışırken sinekleri de kovalamak gerekiyormuş.
Cephede bu kadar büyük bir direncin olmasının sebebi, Çanakkale geçildiği andan itibaren İstanbul düşecek, bir anlamda payitaht elden gidecektir. Elde olan her şey yitirilecektir. Bütün ordu bunun bilincindedir.
Mustafa Kemal, o büyük asker aslında yedek kuvvetler komutanıdır. Ancak savaş esnasında risk alır, emre itaat etmez ve kahraman olur. Eğer kaybetseydi kuvvetle muhtemel Divan-ı Harp’te yargılanabilirdi. Gerçek liderlik zor zamanlarda ortaya çıkıyor.
Yine savaş esnasında, dinlendiği zamanlarda Latin alfabesi üzerinde çalıştığı biliniyor. Yeni bir devlet ve düzen üzerinde o kadar inançlı ki, zafer sonrası için adeta hazırlık yapıyor.
Yine o büyük komutan, Alman generale Liman Paşa’ya, düşmanı karaya çıkartmayacak şekilde birliklerimizi konumlandırmamızı istiyor. Liman Paşa reddediyor. Aslında amacı düşmanı mümkün olduğu kadar oyalamak, zira eğer düşman burayı kolay geçerse Mısır’da Alman birliklerine desteğe gidecek daha çok Alman askeri ölecektir. Onun yerine güzel gözlü Aliş ve binlerce memleket sevdalısı ölüyor.
Sevgili dedemiz Aliş ve binlerce şehidimiz, sizi hep minnetle hatırlayacağız. Allah sizden razı olsun.
Anıl Akın