havlayan köpeklerin
aşkı ısırdığı
nerede görülmüş
adem ile havva
kaç bin yıldır
bir incir yaprağında
saklanırken
ağrıların
sızılara yol açtığı
karlara
izimiz kalmasın diye
basmadığımız ömrümüzde
dumana karışmış
sevda ne tüter ki…
nar kırmızılarına
sığmış
yıldız taneleri
sonsuzluğun
var oluşu olur mu
ruhu tuza banmış
tecellimizde
yangınlarımız
selfi yeriyken
ateşe düşmüş
kalbimizi
tasarısız kim söndürür
göçlerimiz
coğrafyasız göçükken
herkesin bir yerlere aitliği
masallarda kalmadı mı
pamuk prensessiz
yedi cüceyiz…
…
ah
ipin boynumuza geçen
celladı af dileyen
yağlı ilmeğini
kimseler
tanrı bile görmüyor
gölgelerimiz
adımlarımıza
av olduğumuz
ölüm gibi…
kendimiz
saatler
neyi gösterirse göstersin
kum saati
sarkacı
yürümeler sonsuzluğa
zamana tıpasız tıkaç
eşikler
aşamadığımız
süslü kapı önleri
küçücük akan dereler bile
can yeleksiz geçilmiyor
kadimlik vefada saklı
ölümü duyduğumuz
ikindiler hep selalar
…
bir tek kanatsız melek
kuşlar kaldı
uçuşu olmayan
hayatımızda
…
ah
bardağa boşalttığımız su
biriken gözyaşlarımız
koynumuza damlatmadan
tenimizi ıslatmadan
unutmalara sakladığımız
dalları kırılmış
mevsimsiz kalmış
kiraz ağacımız
…
ah
havlayan
köpek kızgınlıklarına
yaklaştıkça
c/ezalarımız
suç artık
yola düşüp
ceplerimize
doldurduğumuz
el sallayan
eli…
mendili olmayan
z/aman
dönüşsüz
vedasız
gitmelerimiz…
Nisan
/2018-23
Yaşar Üstün