Nihat Kopuz’un ilk öykü kitabı O Yazar Muhtemelen Benim H20 Kitap tarafından bu yılın şubat ayında yayımlandı. İçinde dokuz öykünün yer aldığı bu yapıt, farklı ismiyle öne çıkıyor. Temel meselesini adıyla belli ediyor, yazmak üzerine düşünen bir yazarın öyküleriyle karşılaşacağımızı bizlere gösteriyor. Bu isim kitapta yer alan herhangi bir öykünün adı olmadığından, yazarın belirli bir tema üzerinden öykülerini kurguladığını başlangıçta tahmin edebiliyoruz. Zaten belli oranda bu şekilde de gerçekleşiyor. Kitapta yer alan öykü karakterlerinin bir kısmı ya yazar ya da okurlardan oluşuyor.
Eserdeki ilk öykü olan “Belinde Tabancası Olan Adam ve Arkadaşları”nın başında yer alan epigrafta, “Anlattığı hikâye gerçeğe uygun olunca, yazar onu bir çeşit sürprizler oyuncağına çevirmemelidir.” İfadesini görüyoruz. Bu öykünün ana karakteri haydutlar tarafından kaçırılan bir yazar. İlginç bir şekilde gangsterlerden biri, “Doğu masalları üzerinden bir uyarlama yapan” yazara “Yani çalıyorsun masalları, öyle mi?” diye sorar. Aslında esrarengiz bir kaçırılma hikâyesinin bu kısmında öykü, edebi bir meselenin sorgulamasına dönüşür. Yazar Nihat Kopuz’un edebiyatla ilgili düşüncelerinin kurmaca düzlemi içinde gösterdiği en önemli öyküyse kitabın da yedinci metni olan “Yapay Çağda Bir Münzevi”dir. Burada ödül almış bir yazarın tören esnasındaki düşüncelerine ve söylemine şahitlik ederiz.
“Öyleyse neden yazıyorsun ve yarı delilerin, takıntılıların yaptığını düşündüğün bir mesleği neden sürdürüyorsun?” diye sorabilirsiniz. Yazıyorum çünkü kargaşa olarak tanımladığım evrende en anlamlı şeyin yine de yazı olduğuna inanıyorum. Üstelik buna keyif alarak inanıyorum.” s.68
Her ne kadar yazarlık ve okurlukla ilgili meselelere odaklı bir eser olsa da O Yazar Muhtemelen Benim için salt buradan anlatıyor diyemeyiz. Özellikle “Tükenişe ve Diğer Şeylere Dair” ve “Balo” öykülerinde nispeten esrarengiz bir atmosfer kurulumuyla birlikte ilkinde bir annenin evladı üzerinden acısına şahitlik ederken diğerindeyse bir gencin kendini aşma çabasını görüyoruz. Keza “Tuhaf Kafalar” adlı öyküdeyse tamamen karşılıklı diyalogla ilerleyen ismi gibi tuhaf karakterlerin yer aldığı ilginç bir metin. “Bir Tomar Kâğıt” öyküsündeyse ilkokul dördüncü sınıfta okuyan bir çocuğun başından geçen, elindeki bir tomar gıcır kâğıtla ilgili macerasını görüyoruz.
Yazar Nihat Kopuz’un bu kitapta yer alan öykülerinde kurmuş olduğu yer yer Kafkaesk atmosferin varlığı, mizahi anlatım, duygusal anlatımın kararında kullanışı, gerçeğe yakın diyalogların öykülerde yer alması gibi unsurlarla O Yazar Muhtemelen Benim’in okur tarafından keyifle okunabilecek bir öykü kitabı olduğunu söyleyebilirim. Yazar 83 sayfa içerisinde okura pek çok duyguyu aynı anda yaşatmayı başarabiliyor. İlk öyküde garip bir kaçırılış hikâyesine tanık olurken akabindeki metinde bir annenin yaşadığı keskin acıyı görüyoruz. “Balo” öyküsünde kendini aşmaya çalışan bir ergenin karakteriyle mücadelesini, “Cinnet” öyküsündeyse izin günlerinde çevresel faktörler nedeniyle bir türlü kitap okuyamayan karakterin yaşadığı “çizginin dışına çıkma” serüvenini görüyoruz. Keza “Yaşanmamış Maceralar” öyküsündeyse emekli bir askerin yayımlattığı kitabın nasıl çoksatara dönüştüğünün mizahi anlatımına şahitlik ediyoruz. Son olarak kitapta en sevdiğim öykülerden biri olan “Cinnet” adlı metnin girişinden bir alıntıyı sizlere sunmak istiyorum:
“Evden her sabah çıkmak zorundayım. Hayatın kuralları var. Hayatın insanlarının binlerce yıldır yığdığı kurallar bunlar. Bir işe gidip para kazanmalısın. Bir kadın bulup evlenmelisin. Çocuk falan yapmalısın sonra. Onları büyütmeli, iyi okullarda okutup ‘Bak ben çocuk getirdim dünyaya, sonra onu iyi okullarda da okuttum, büyük bir mühendise dönüştürdüm,’ demelisiniz. ‘Çocuklarımı size benzettim, bakın tıpkı sizlerin kopyaları,’ demenize ise gerek yok. Çünkü insanlar başkalarına benzemekten hoşlanmazlar ama aynı insanlar onlardan çok da farklı olmanızı istemezler. Sizi tamamen içine almayan ve tamamen özgür de bırakmayan. Her neyse.” s.31
Turhan Yıldırım