Bir Kitap Bir Bisiklet ve Bir Dost

Bazı karşılaşmalar çok güzeldir. Mesela Doppler’ı okumak iyi bir karşılaşmadır çünkü onun felsefi terslenişleri ve dahi serzenişleri ile karşılaşmak demektir.  Peki bir karşılaşma niye önemli olsun? Karşılaşma nedir ki? Bu başlı başına bir yazıyı hak eden bir konu ama kısaca söylemek gerekirse iyi bir karşılaşma insanın yaşama gücünü artıran bir şeydir.

Dün akşam işten ancak on gibi çıkabildim. Eve daha fazla gecikmemek için bir taksi çağırdım. Metroya kadar süren kısacık ve sıcacık sohbetimiz esnasında şoför Alparslan Bey’in bisiklet sever biri olduğunu öğrendim. Tam da Doppler’ı henüz okumuşken, hâlâ satırların arasında geziniyorken! Dopplerda kimmiş diye soracak olursanız kısaca tanıtayım:

İyi eğitim almış, kariyer sahibi bir baba, bir koca, bir oğul; çok başarılı ve çok çalışkan bir yurttaş, en azından bir süre. En azından duygularını bastırmayı becerdiği süreçte. Ve bir bisiklet sever, bisikleti onun için çok kıymetli, öyle ki Buddha’nın altında aydınlandığı Bodhi Ağacı gibi bir işlevi olacak bu bisikletin: Bu bataklık faresini tepesinden atarak derin uykusundan uyandıracak. İşte bu farenin yavaş yavaş uyanışının eseri bazı sözlerine bakınca yalnız bisikletçilerin değil adeta toplumdaki tüm ezilenlerin ve dezavantajlıların da sözcüsü olmuş biriyle karşılaşıyoruz:

Bisikletçilerde bir kabına sığmama hali var. İnsan, toplumdan dışlanmış bir biçimde yaşamaya zorlanıyor, sağlıklı kişiler için bile giderek daha motorize bir hale gelen yerleşik trafik sisteminin bir köşesine itiliyor. Bisikletçiler eziliyor; bizler sessiz azınlığız, avlanma alanlarımız giderek azalıyor, bize dar gelen bir kalıba sokulmaya çalışılıyoruz; kendi dilimizi konuşmamıza izin verilmiyor, yer altında yaşamaya itiliyoruz… Ben bir bisikletçiyim. Koca, baba, oğul ve işçiyim. Ev sahibiyim. Ve başka bir sürü şeyim. İnsan çok fazla bir şey.

Doppler - 1

Bu satırları okuyunca size de öyle gelmedi mi? Öfkeli, kızgın Doppler; sessiz azınlık durumunda bırakılmaya, kendi dilini konuşamamaya, yer altına itilmeye kızmış ve bu öfkeyi insan oluşun diğer bileşenlerine de taşıyor. Böylelikle varoluşumuzun kimliklerle nasıl 

kompartımanlara bölündüğüne de işaret ediyor. Evet, insan bir sürü şey ama bir sürü de ıvır zıvır şey aynı zamanda! Bütün bunlara Doppler’ın felsefi serzenişleri demek az kalıyor, ona haksızlık oluyor. O nedenle bu durumu ben Doppler’ın felsefi terslenişleri olarak adlandırıyorum. Zira herkes bir gün sessiz azınlık olmak ne demek tadacaktır! Doppler’ın bu terslenişlerini dikkate almakta fayda var, üstelik o daha ileri gidiyor, elinin tersiyle her şeyi itiveriyor: O bir bataklık faresi değildir artık!

Gelelim taksici Alparslan Bey’e: Maceracı Gezginler isimli bir facebook grubu oluşturmuş. Kendisi gibi bisikletçilerden oluşan bir grup. Pandemiden önce Ümitköy civarında aktif geziler, Ankara çevresine turlar düzenlemişler. Bir süredir ise hepimizin yaşadığı ekonomik zorluklar nedeniyle bisiklet turlarına zamanının kalmadığını söylüyor. Artık ancak taksi mesaisinden kalan zamanlarında günlük işlerini bisikletiyle yapıyormuş. Aklımdan, neo-liberalizm hepimizi bataklık farelerine çevirmek için elinden gelen her şeyi yapıyor diye geçiyor.

Alparslan Bey’e Doppler’dan söz etmek için dayanılmaz bir istek duyuyorum ve ona kitabı hediye etmek istiyorum fakat bunlardan ona hiç söz etmiyorum.

Bisikletle sınırlarınızı keşfediyorsunuz diyor; deneyimsiz ve trafikten korkan arkadaşlarımıza rehberlik ederiz diyor ve buna benzer pek çok şeyden söz ediyor. Onu o kadar iyi anlıyorum ki. Ve en önemli bisiklet maceramdan söz ediyorum. 

2012 yılının eylülünde Muğla’dan Ankara’ya bisikletle geldim. Üç kişi geldik, iki erkek arkadaşım, Kazım, Serdar ve ben. Bir de bize arabalarıyla eşlik eden Aliye ve Zeynep. Muğla Akyaka’da yaşadığım dönemde bisiklete çok binerdim. Özellikle sabahları uzun turlar yapmayı çok severdim. Akyaka’dan Gökova’ya, oradan Elmalı köyü, Portakallı köyü derken güzelim Gökova’nın mis gibi havasında coşkuyla gezinirdim. O ara Akyaka’da pek çok zeytin ağacı, yerlerine ev yapılsın ve turizme açılsın diye kesiliyordu, ayrıca kıyı kanununa uymayan işler dolayısıyla ortaya çıkan sevimsiz manzaraya muhalefet ediyorduk.

Bunun için topladığımız imzaları Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bisikletle giderek bir kamuoyu yaratmayı hedefledik. Birimize Zeytin, birimize Su, birimize de Söz dedik. Arabamız da olası bir olumsuzluğa karşı acil destek olarak bizi izledi. Olağanüstü güzel bir yolculuk oldu. Günde ortalama seksen kilometre yapabiliyorduk ve ulaştığımız şehrin bisiklet toplulukları tarafından karşılanıyorduk. Onlarla birlikte kısa bir şehir turunun ardından bize önerilen bir parkta ya da meydanda neden bu yolculuğu yaptığımıza ilişkin basın açıklamaları yapıyorduk. Kâh bizi misafir eden bir ailenin yanında kâh bir misafirhanede kâh öğretmen evinde kaldık ve onuncu gün Ankara’ya ulaştık. Memleketimizin güzelliğini, yolculuğun güzelliğini, kendini doğaya bırakabilmenin olağanüstülüğünü yaşamak müthişti! 

Bisikletle sınırlarınızı keşfediyorsunuz derken çok haklısınız Alparslan Bey. Doppler da benzer şeyler söylüyor. Filozof Hume sayesinde derin uykusundan uyandığını söyleyen Kant gibi, Doppler’da bisikletten düşünce, toplumsal bataklığın içindeki deriiin uykusundan uyanmıştı! Aydınlanmanın nerede başlayacağı hiç belli olmaz sevgili dost!

Alparslan Bey, beni otobüse yetiştirmeye çalışırken hayatım boyunca otobüse binmedim diyerek beni bir kez daha şaşkınlığa uğratıyor. Bisikletiyle bütünleşmiş bu beyefendinin nezaketinden de bisiklet sevgisinden de etkileniyorum: “Bense her sabah Etimesgut-Koru metro arasında çalışan kalabalık mı kalabalık halk otobüslerine binebilmek için koala gibi birbirine yapışmanın ne demek olduğunu çok iyi biliyorum. Sırf bunu yaşamamak için yeniden şehir içinde bisiklet kullanmaya başlasam mı acaba diye düşünüyordum ama korkuyorum, birkaç kaza atlattıktan sonra vazgeçtim,” diyorum. Zaten az olan boş zamanlarımızın da elimizden alınmış olmasının hüznünü duyumsuyoruz. Yine de kısa bir yolculukta Alparslan Bey’i tanımaktan memnun iniyorum taksiden. 

Alparslan Bey’e mutlaka bir Doppler hediye edeceğim. Karar vermiş bulunuyorum.

15 Gün Sonra

Evet, Alparslan Bey ile görüştüm, kendisine bir kitap hediye etmek istediğimi söyledim. Buluştuk, Doppler’ı, kutsal emaneti kendisine takdim ettim. Mutluyum, huzurluyum.

Bir bisiklet, bir kitap ve bir dost merhabası. Çok kıymetli, çok güzel karşılaşmalar bunlar. Hepimize ilham olsun istedim, tıpkı Edip Cansever’in karanfili gibi elden ele. Sağ ol Erlend Loe, teşekkürler Doppler. Alparslan Bey, teşekkürler.

SALİHA YAZGAÇ

Kitap Doppler
Yazar Erlend Loe
Yayınevi Yapı Kredi Yayınları
124 Sayfa

Önceki İçerikDoğa
Sonraki İçerikKonfor Alanını Terk Etmek: Bir Parça Mutlu Olmanın Diğer Adı