Bir Dakika

Kadim şehir İstanbul… On altı milyon kişi… Resmi rakamlar değil merak ettiğim, gerçekten İstanbul’u yaşayan kaç kişi? Eminönü’nde ya da Kadıköy’de vapur iskelesinin orda bir kaç saat oturun önünüzden binlerce belki de milyonlarca insan geçer. Bir de mesaiye gidiş ya da dönüş saatiyse… 

Bu insanlardan;

Kaç kişi Yürüyüş yaparken boğazın sert poyrazında üşüyor?

Kaç kişi Nisan ayında erguvanların cümbüşünü izliyor?

Kaç kişi gün batımında boğazdan o güzel şehrin siluetini izlemenin keyfini yaşıyor?

Kaç kişi vapurdan martılara simit atabiliyor?

Fazla mı abarttım soruları? Daha çok var ama burada bırakayım. 

Korkarım bırakın gezmeyi denizi görmeden yaşayan milyonlar var. İşine gidip gelirken bindiği vapurda iki kıta arasında yolculuk yaptığının farkında olmayan, dikkatli baksa büyüleneceği güzellikleri görmeyen bir sürü insan. Kız Kulesi’nin büyüsünü fark etmeden geçip gitmek ne hazin. Hayat zor biliyorum ama hissederek bakmanın, farkında olmanın bir bedeli yok. Etrafındaki güzellikleri görmenin faturası kesilmiyor. Aslında büyükşehir de yaşayarak ödüyoruz bu bedeli. O zaman keyfini de yaşamak gerekmez mi? Tamam her şey pahalı karın tokluğu peşindeyiz, ruhumuz da doymasın mı? Abartmıyorum en güzel anlarımdır, daha yolun başında yeni evli gençlerken eşimle Üsküdar’daki parkta banka oturup evde hazırladığımız sandviçlerimizi yerken, çayımızı yudumlayıp boğazı seyrettiğimiz zamanlar. Şehir dışından misafirimiz geldiğinde kenardaki teknelerden aldığımız balık ekmekler, bizim için boğazda yenen balıktı. Lise yıllarında arkadaşlarla beraber kiralanan kayıkla kız kulesine yakınlaşmak, büyük ayrıcalıktı. Şimdi teknoloji gelişti, dünya daha hızlı dönüyor. Elimiz de telefon her an her şeye ulaşabiliyoruz. En güzel İstanbul manzarası dediğimizde binlerce fotoğraf doluyor cebimizdeki o ufacık nesneye. Telefon da ki fotoğrafa bakıp iç çekerken, kafamızı kaldırıp etrafa bakmak aklımıza gelmez nedense. Güzellikleri hapsediyoruz o kutuya anılarımızın içi kederle dolu. Kendimiz için yaşamdan keyif alıp güzel anlar yaratmak parayla değil sevgiyle olur. Görmek isteyene güzellikler bedava. Her gün, durup bir dakikanızı etrafınızdaki ki güzelliklere bakmaya ayırın inanın gülümseyeceksiniz. Parkta bir banka oturup sakince bir dakika etrafınıza bakın, kahkahaları ile etrafı çınlatan çocuklar, rüzgarla balerin misali salınan ağaçlar. Acele ile yürürken bir dakika yavaşlayın, yağmur mu yağıyor yüzünüzü çevirin gökyüzüne bütün negatif enerjinizi yıkasın yağmur, tadını çıkartın dünyaya yağan bereketin. Direksiyon başında sıkışan trafikten bunalırken kısacık bir an gün batımına bakın renklerin dansı gülümsetsin sizi. Bu Koca şehirde oradan oraya yetişmek için koşarken durup nefes almak için bir dakika. Dört duvar arasında yaşayan robotlar olmamak için bir dakika. İnsan olduğumuzu hatırlamak için bir dakika.  Allah’ın bize bahşettiği güzellikleri görmek için bir dakika.. Ve bir pazar günü biriktirdiğim dakikalarla sahilde köpeğimle yaptığım yürüyüşün büyüsü… Soğuk ılık can erik gibi bir hava, hafif rüzgâr, göz alabildiğine ufka doğru uzanan gri mavi deniz ve arada bulutların arasından selam veren güneş. Sakin denizde cilveleşen martılar, karabataklar. Kuş cıvıltıları ile içime çektiğim mis gibi deniz, huzur, neşe….. Hiçbir fotoğraf karesine hapsetmek istemem bu güzelliği, anılarım en güzel sandık. Her martı sesinde gözümün önüne gelecek, her iyot kokusunda canım çekecek.

Martılar uçuyor… Hadi bir dakika, her küçücük bir dakika mutluluğa giden kocaman bir adım.

Aynur Arslanalp

Önceki İçerikLa Cocina: Kaos Pişiren Mutfak
Sonraki İçerikSensizlik