Renkli Korkuluklar Zamanı

Son 20 yıldır İzmir’de yaşayan ben, ilk defa geçen yıl (2023) Mayıs ayında adını çok duyduğum Barbaros Köyüne gitmiştim. Köy pırıl pırıl , sakin ufak bir köy. Ama köye doğru yaklaşırken yol boyu rengarenk, boy boy korkuluklar pardon yerel dilde ‘oyuk’ lar gördüm. Nedenini anlayamadım. Oturduğum kafede sorduğumda, o korkuluklara aslında oyuk dendiğini ve gördüklerimin bir önceki yılın festivalinden kaldığını öğrendim. Ve 2024 ‘te Ağustos ayında yapılan festival gittim.

Kişisel olarak, özellikle yabancı dizi ve filmlerde yerel halkın iple çektiği, herkesi el emeğini sergilediği, sattığı, halkın kaynaşıp, sosyalleştiği doğal ve geleneksel festivallerin kendi ülkemde de olması, nesilden nesile aktarılmasını çok isteyen biri olarak merakla gittiğim festival, beklentimden küçük olsa da çok eğlenceli idi.

Ufak Bir Tarihçe

700 yıllık bir geçmişe sahip olan bu şirin Ege köyünün ilk ismi Başköy. Çok eski bir zamanda ilk yerleşilen Başköy’de bir veba salgını meydana gelir. Köylüler  salgından kurtulmak için oradan uzaklaşmak isterler ve bir başka yere göç ederler. Gidecekleri yeni yeri belirlemek için civardaki birkaç farklı noktaya kestikleri hayvanın etini asarlar. Etin en geç bozulduğu yere köylerini kurarlar.

AzGezmiş sayfasından alınmıştır.

Yeni kurdukları köyün ortasından bir dere akarmış kışın yağmur suyuyla beslenen. İşte bu derenin iki yanına sıra sıra damlar yani evler yapıldığı için köyün adı Sıradamlar olmuş. 1933 yılında köyün ismi değiştirilerek Barbaros ismi verilmiş.

Barbaros Köyü

Yani, kentten doğaya, köye dönüş felsefesiyle kendini köylere atan büyükşehir insanı bulmadı aslında bu köyü. Son zamanlarda meşhur olan köyün ünü ve turizm hikayesi aslında 1970’lere kadar dayanır. Bunun hikayesi de şöyle diye okudum:

Barbaros’lu bir köylü  otların arasında büyükçe bir çanta bulur. Çantayı alıp eve gelir. Birkaç hafta çantanın sahibinin çıkması için bekler. Gelen giden olmayınca önemli bir şey olabileceğini düşünerek çantayı köy kahvesine götürür. Çantayı açar ve orada olanlara çantadan çıkan evrakları gösterir. Uzun uğraş sonunda yakın civarda bir otelde kalan turiste ait olduğu ortaya çıkar. Köylünün dürüstlüğü  ve iyiliği turistleri taşıyan acentenin dikkatini çeker ve bu davranışın bir hediyesi olarak köye turist getirilmesine karar verir. Gündüz köy ve civarı gezilir, akşam ise müzikle turistlere Türk gecesi düzenlenir. 1970’lerden 1980’lerin sonuna kadar haftada iki gün düzenlenen bu programla hem köylü kazanmış olur hem de Barbaros Köyü ve belki de Anadolu’daki ilk turistik köy olma özelliğini taşır.

İşte geçmişteki bu yoğunluğun tekrar yaşanması ve köye canlı kazandırmak için köy ahalisi bir festival düzenlemek, tüm dünyaya Barbaros’u  hatırlatmak isterler. Bunun için bir simge ararlar ve tarlalarda bolca bulunan korkuluklar köyün her tarafına yerleştirilir.

Oyuk Festivali

Köyde korkuluğa oyuk dendiği için festivalin adı da “Oyuk Festivali” olur. Oyuk Festivali’nin amacı bu tarihi ve şirin köyün değerlerinin yaşatılmasıdır. Tarımın büyük geçim kaynağı olduğu köyde ise, eskiden beri süre gelen bir gelenek olan tarlaları korumak için konulan korkuluklar, bugün köyün de festivalin de simgesi haline gelir.2016 dan beri farklı tarihlerde yapılsa da son 3 yıldır Ağustos ayında yapılıyor. Bu yılda 23-25 Ağustos’ta Oyluklar size çağırıyor. Programı takip için Instagram sayfasını linkini ekledim.

Köyün dışına park edip, yürüyerek geziyorsunuz. Meydan da o yıl yarışmaya sokulan oyluklar sergileniyor. Yol boyunca açılan stantlarda el işi ürünler sergilenip satılıyor. Festival gelin-damat oyluklarının festival alanına girmesi ile başlıyor. Kişisel olarak sürekli çalan davul ve zurna bir müddet sonra yorsa da festival ruhuna saygı duymak gerek. Acıktığınız zaman ise yapacağınız tek şey ‘Çatkapı’ bir eve girmek olacak. Kapısında “Umduğunu değil bulduğunu ye, iç, öde” yazan bu şirin evlerden birine girin. Ev sahibinin size sunduğu birbirinden güzel yemeklerden yiyin ve biraz para ödeyip çıkın. Bulamazsanız da her kafede aile halkı çalışıyor. Köyün güzel gençlerine ufak harçlık bırakmayı da ihmal etmeyin. Geçen yıldan görüntülerle

Yolunuz Urla taraflarına düşerse keyifle uğrayın. Sıcak oluyor, mutlaka şapkanız ve koruyucu kreminiz olsun.

Ece Süeren Ok

 

Önceki İçerikİyilik Hali ve Ruhsal Esenlik
Sonraki İçerikAdabımuaşeret ve Sosyal Medya -2
Ece Süeren Ok
Ömür boyu gelişim için öğrenmeye düşkün, hareket etmeye tutkun ve paylaşmayı seven, zaman zaman yorucu ve zorlayıcı, yüksek enerjili Anne, İş kadını, İK aşığı , Sporcu ve hep çocuk. Doğduğundan bu yana hep seven ve de sevildiğini hissetmenin vermiş olduğu şans ile 1992 de başladığım kariyerimde sevdiğim yerde sevdiğim işi yapma şansını yakalamış olan ben, 2010 yılında hayat amacımı netleştirdikten sonra daha çok fayda yaratmak için çalışıyorum.