Bu sene ülkemiz yine orman yangınlarıyla sarsıldı. Geçtiğimiz yıllara göre daha kısa zamanda söndürülmesine rağmen yine de ekosistem çok etkilendi. Bir ağacın yetişmesi yüzyıllar sürmesine rağmen ateşlerin kül etmesi için saatler yetiyor. Yörenin sadece bizim için değil dünya için de taşıdığı önem açısından bu yaz Çanakkale’de çıkan yangınlar çok daha üzücüydü. Çünkü bu yarımada “Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın Bu toprak, bir devrin battığı yerdir. Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın bir vatan kalbinin attığı yerdir.”
MÜ İletişim Fakültesi mezunu ve şimdilerde Çanakkale’de çiftçilik yapan Pervin Gürer hem yaklaşık 1400 hektar ormanın kül olmasına neden olan yangınları hem de Çanakkale’nin önemini martidergisi.com için yazdı.
Çanakkale tarihi boyunca pek çok kültüre ev sahipliği yapmış, Truva ile savaşlara ve efsanelere konu olmuş, tarihi, doğası ve tarımsal üretimi ile önemli bir kentimizdir. 18 Mart 1915’te başlayan Çanakkale deniz savaşları karadan yapılan top atışları ve Nusrat mayın gemisinin efsanevi bir başarıyla yerleştirdiği mayınlar sayesinde armadanın en güçlü 3 zırhlı gemisi Irresistable, Bouvet , Ocean Morto koyunda batmış, 4 zırhlı da ağır hasar görerek savaş dışı kalmıştır. Amiral Robeck , Boğazı geçemeyen Birleşik Donanma’yı, Bozcaada yakınlarına geri çekip kara harekatını planlamaya başlamıştır.
24 Nisan’ı 25 Nisan’a bağlayan gece sabaha karşı çıkarma harekatı başladı.
“Türklere evliyalar yardım etti, beyaz bulutlar İngiliz askerleri aldı götürdü”
Baharın en güzel zamanlarında başlayan, yazın aşırı sıcaklarının getirdiği olumsuz koşullar sebebiyle susuzluk ve salgın hastalıklarla devam eden kara savaşları, ardından gelen aşırı soğuk ve kar yağışlarından sonra 9 ocak 1916’da “ tarihin en başarılı geri çekilmesi “ dedirten şekilde son bulmuş ve her iki taraftan 500 bin şehit verilmiş, mermiler havada çarpışmış ve neredeyse tüm yarım adayı kaplayan şehitliklerle son bulmuştur.
Tarihin belki de en zorlu, kanlı ve uzun süren bu savaş birçok kahramanlıklara sahne oldu. En önemlisi Mustafa Kemal’i tarihin akışını değiştiren bir ve gelecekteki Türkiye Cumhuriyeti’nin ön sözünü yazan bir kumandan olmasını sağladı.
İngiliz ordusunun çok büyük yenilgisiyle son bulduğu için hatta Kraliçe’nin özel askerlerinin de katıldığı birliklerin başarısızlıkları yüzünden yenilginin ağırlığını hafifletmek için “Türklere evliyalar yardım etti, beyaz bulutlar İngiliz askerleri aldı götürdü” efsaneleri çıkarılmıştı.
“Şehit kanları ile sulandığı için en kırmızı gelincikler bu yarımadada açmıştır”
Aslında işin gerçeği İngiliz kumandan irtibatı sağlayamamış, saatleri doğru ayarlayamamış, çıkarma yerlerinı hatalı seçmiş , öncü rehber birlikler Türk siperlerinin gerisinde kaybolmuşlardı.
Türk birlikler Mustafa Kemal’in dehası, azmi, dayanıklılığı ve kararlılığı sayesinde kara savaşlarını kazanmıştır. Savaşın ardından uzun süren bir sessizlik dönemine geçilmiş , şehitlikler temsili şekilde tasnif edilmiş ve bölge kaderine terk edilmiş ama belki de şehit kanları ile sulandığı için en kırmızı gelincikler bu yarımada açmıştır.
Ve yangınlar: Elektrik direğinden çıkan kıvılcım
Tarihi yarımada hali hazırda 1. Derece sit alanıdır. Bu bölge de 11 tane köy yerleşimi ve 1 otel dışında konaklama imkanı yoktur , ateş yakmak yasaktır. Bazı bölgelerde ormanlık alanlara girmek yasaktır ama bir çok koyda denize girmek serbesttir.
Bu sene tarihi yarımada da ilk yangın 19 haziranda Kumköy de başlamış ve yaklaşık 575 hektar orman yanmıştı , ikinci yangında ise Anafartalar ‘dan başlayan yangın tüm çabalara karşın Conk Bayırı’na siperlere kadar ilerlemiş ve maalesef Anzak Burnu’ndan Anzak Koyu’na kadar inerek denizde durmuş , bu sefer de yaklaşık 900 hektar orman yanmıştır.
Her yangında içimiz de yanmakla beraber çoğu maalesef insan ihmali ve tedbirsizlik ve/veya ihmal yüzünden başlıyor ve elimizdeki kısıtlı sayıda ki deniz uçaklarına rağmen, iş makinaları ve yoğun insan gücü ve çabası ile söndürülebilmektedir.
Köylüler son derece duyarlı, tecrübeli ve hassasiyeti yüksek insanlar olduğu için rüzgarlı ve mevsimin en sıcak günlerinde anız yakmayacakları için yangının bu sebeple çıkması mümkün değildir.
Son yangın özelleştirilen elektrik dağıtımın sonucunda elektrik direğinden çıkan kıvılcımın kırsal alana sıçramasıyla başladığını, daha sonra ormana yayıldığı kesinleşmiştir.
Eskiden köylüler ormanları temizler, seyreltir ve korurdu. Elektrik hatlarının altındaki ve yakınındaki ağaçlar seyreltilir, orman yolları ve hatlar açılarak yangının atlamasına engel olunurdu .
Dileriz ki gerekli kurumlar daha fazla orman yanmadan gerekli tedbirleri alarak, yeterli ekipman , teçhizat, helikopter ve deniz uçağı için destek sağlanarak daha fazla ormanın yanmasının önüne geçilir.
Atatürk’ten Anzak annelerine, anneden Atatürk’e
İşte bu kadar önemli bir bölgede tarihe damgasını vuran iki mektup vardır. O iki mektupla yazımızı bitirelim…Böylece bu yöre ve ekosisteminin önemi asla unutulmasın ve gelecek kuşaklara aktarılabilsin.
Atatürk’ün Anzak annelerine hitaben 1934 yılında kaleme aldığı aşağıdaki mektubu, bu kadar büyük bir savaş sonrasında, karşı tarafa hitaben kaleme alınan en güzel yazılardan birisidir.
“Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yanyana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlâtlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlâtlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlâtlarımız olmuşlardır.”
Bu mektup kadar etkileyen başka bir mektup da Atatürk’ün bu mektubuna cevaben, oğlu Çanakkale’de ölen bir Anzak anne tarafından ona gönderilen mektuptur : “Gelibolu topraklarında yitirdiğimiz evlatlarımızın acısını, alicenap sözleriniz hafifletti. Gözyaşlarımız dindi. Bir ana olarak bana, bir güzelim teselli bahşetti. Yavrularımızın sonsuz uykularında, huzur içinde dinlendiklerinden hiç kuşkumuz kalmadı. Majesteleri kabul buyururlarsa bizler de kendilerine Ata demek istiyoruz. Çünkü, yavrularımızın mezarları başında söylediğiniz sözler, ancak bir öz babanın sözleri gibi yüce, ilahi. Evlatlarımızı bir baba gibi kucaklayan büyük Ata’ya tüm analar adına şükran, sevgi, saygıyla…”