“Param! Zavallı paracığım! Canım, sevgilim benim! Aldılar elimden seni! Sen olmayınca ben neye sığınırım artık, neyle avunur, neyle sevinirim?” diye bağırır Molière’in ünlü CİMRİ adlı oyunundaki Harpagon karakteri…
Harpagon, rahat ve mutlu yaşamak amacıyla biriktirmez; o bir tür meta fetişistidir denebilir. İlk kez 1668 yılında oynanmış olan bu eser, o zamanın Paris burjuvasının parayı bütün insani değerlerin üstünde tuttuğunu vurgular ve para temelinde biçimlenen toplumsal ilişkileri hicveder.
Harpagon bir oyun karakteriyken, Amerika’da 1834-1916 yılları arasında sahiden yaşamış olan, “Wall Street Cadısı” lakabıyla tanınan Amerikalı iş kadını Hetty Green, varlık içinde yokluk yaşayarak, aşırı cimriliği yüzünden Guinness Rekorlar Kitabı’na girmiş.
Wall Street Cadısı
Beraber yaşadığı dedesinin gözleri iyi görmediğinden, ekonomi ile ilgili haberleri 6 yaşındaki Hetty’e okutuyormuş. İnanılacak gibi değil ama, 8 yaşına gelince ilk banka hesabını açtırmış Hetty. 13 yaşına kadar o kadar çok ekonomi ve finans ile ilgili belgelerle haşır neşir olmuş ki, edindiği bilgi birikimi sayesinde, henüz 13 yaşındayken ailesinin muhasebe sorumluluğunu üstlenmiş.
Hetty 30 yaşındayken babası ölmüş ve ona yüklü bir miras bırakmış. 33 yaşındayken milyoner Edward Green ile evlenmiş, iki çocukları olmuş ama tüm parasını kaybeden kocasından boşanmış, kendi servetini idare etmeye devam etmiş. Zekice yatırımlar yaparak, dünyanın en zengin kadınlarından biri olmuş. Yaşadığı dönemde kadınların iş dünyasında bu kadar başarılı olması pek görülmezmiş. Hetty Green parayı akıllıca yönetebildiği gibi, kriz dönemlerinde de fırsatları değerlendirebiliyormuş. Demiryolları, gayrimenkul ve devlet tahvilleri gibi alanlara büyük yatırımlar yapmış. Erkek egemen finans dünyasında azim ve strateji ile kendine yer edinmiş. Sert ve pragmatik tavrı nedeniyle pek çok kişi tarafından eleştirilmiş olan Hetty vizyoner bir isimmiş.
Cimrilik konusunda rekor kırmış olan zengin Hetty, emlak vergisi vermemek için hiç ev satın almamış, ucuz ve varoş pansiyonlarda yaşamını sürdürmüş. Isınmak için para harcamadığı, giysisini paçavra haline gelmeden değiştirmediği söyleniyor. İki çocuğuna ve kendine asla yeni elbiseler almadığı için sokakta görüldüğünde dilenci sanılırmış. Her gün aynı siyah elbiseyi giyiyormuş. Sabuna para vermek istemediğinden, elbisesinin yalnızca alt kısmını, yani yerle temas ederek kirlenen kısmını arada bir temizlermiş. Evinin yakınındaki bakkala gider, orada çürük sebze meyve ve bayat kurabiyeleri değerinin altında alırmış.
Cimriliklerine son vermeyen Hetty, okuduğu gazeteleri oğlu Ned’e verip, satmasını istermiş. Ned bir gün gazete satarken ayağını kırmış. Ancak pansiyonun çevresindeki hastaneler paralı olduğu için, annesi onu biraz daha uzaktaki, devletin yetim ve fakirlere tesis ettiği bir hastaneye götürmüş, fakat iş işten geçmiş ve bacak kangren olmuş, Zavallı Ned’in bacağı kesilmiş. Bu olaydan kısa bir süre sonra Hetty’e fıtık teşhisi konmuş, lakin ameliyat parası ödemek istemediği için, değnek kullanarak hayatına devam etmiş.
Kefenin Cebi Yok
Hetty Green, 81 yaşındayken, New York’ta bir markette satıcıyla şişe sütlerin fiyatı konusunda tartıştığı esnada çok sinirlenmiş ve kalp krizi geçirerek ölmüş. Dolayısıyla, ömrü cimrilikle geçen bu zengin kadının ölümü de cimrilik yüzünden olmuş.
Kışın soğuktan korunmak için ısıtıcı herhangi bir cihaz kullanmak yerine vücuduna gazete kağıtları saran Hetty, öldüğünde arkasında bugünün parasıyla 4 milyar dolar gibi bir servet bırakmış. Neyse ki çocukları onun gibi davranmamış, cömert bir hayat yaşamış ve pek çok hayır işi yapmışlar.
Pintiliğine rağmen, Hetty’nin hikâyesi, kadınların finans dünyasındaki varlığını erken dönemlerde gösteren önemli bir örnek olarak hafızalarda yer etmiş.
Kendisini daha yakından tanımak isterseniz, 1934 yapımı ‘You Can’t Buy Everything’i izlemenizi öneririm.