İnsan Neyle Yaşar?

En çok kimi seviyorsun? Beni seviyor musun? Beni ne kadar seviyorsun? Bu cümlelerin hepsinin içinde tek şey gizli aslında: Sevgi. Peki insan sadece sevgiyle yaşayabilir mi?

Maslow, ihtiyaçlar hiyerarşisi teorisinde, bireyin bir kategorideki ihtiyaçlarını tam olarak gidermeden bir üst düzeydeki ihtiyaç kategorisine geçemeyeceğini söyler. Yani insanın fizyolojik gereksinimlerini karşılamadan, güvenliğini aramayacağını, bu iki ihtiyacını karşılamadan da ait olma ve sevgi gereksinimine ihtiyaç duymayacağını belirtir.

Bertolt Brecht, Üç Kuruşluk Operası’nda “Önce ekmek gelir, sonra ahlak” diyor.

Tolstoy, “İnsan Neyle Yaşar?” adlı öyküsünde:

“Yine anladım ki, her ne kadar insanlar kendileri için kaygı çekmekle yaşadıklarını zannederlerse de, hakikatte yalnız sevgiyle yaşarlar. Yüreğinde sevgi taşıyan İnsanın sevgisi Allah’tandır ve Allah o insanın içindedir. Çünkü varlığın sebebi sevgidir.”

Yaklaşık iki yıldır yaşadığım kentteki yaygın eğitim merkezlerinde “İletişim” dersleri veriyorum. Kişilerarası iletişim konusuna gelince, insanın özellikleri ve insanın içinde yaşadığı toplumsal yapı üzerine kısa bir giriş yapıyoruz. İnsanı ve insana dair birçok konuyu konuştuğumuz bu bölümün sonunda, derslerimi takip eden değişik yaş ve eğitim düzeyinden katılımcılara ben de aynı soruyu soruyorum iki yıldır: “İnsan Neyle Yaşar?” Şu ana kadar verilen cevaplar arasında sevgi, amaç, para, iyilik, farkındalık, huzur, şükür, dua, hayal, hoşgörü, onur, gurur, umut, tecrübe, maneviyat vardı. Hepsinin içinde “sevgi” açık ara önde çıktı.

Evet, aç karnına yaşanmıyor. Öte yandan insanın hayatını sürdürmesi, kendinin insan olarak farkına varması için de çevresinden “sevgi” görmesi çok önemli. Konuşma yaşına gelmiş çocuklara çevresindekilerin ilk sormaya başladığı sorudur, “En çok kimi seviyorsun?” Zaman zaman bir yarışa dönüştürüveririz sevgimizi ifade etmeyi ya da sevdiklerimizin bize duydukları sevgilerini…

Bir soru daha sorarız, “Beni ne kadar seviyorsun?”

Çoğu zaman soruya muhatap kişi de bilemez miktar üzerinden sevgisini ifade etmeyi… Bir masalda okumuştum yıllar önce, kralın üç kızından biri babaları aynı soruyu sorduğunda; “Tuz kadar” diye cevap veriyordu.

Bir an, insanın Tolstoy’un da belirttiği gibi hakikatte yalnızca sevgiyle yaşadığını düşünelim. Eğer insan, hakikatte yalnızca sevgiyle yaşıyorsa, tek tek kişiler olarak sevgimizi nasıl göstermeliyiz sevdiklerimize? Neler yapmalıyız sevgimizi göstermek için? Nasıl sevdiğimizin bir önemi var mı?

Erich From “Sevme Sanatı” adlı kitabında, sevmenin bir sanat olduğunu ve bundan dolayı da diğer tüm sanatlarda olduğu gibi “bilgi” ve “çabaya” gereksinim duyduğunu söyler. Bir sanatı öğrenmenin ilk adımının “kuramda” ustalaşmak olduğunu belirten yazar, bir diğer adımın da “pratikte” ustalaşma olduğunu belirtir. Ayrıca kişinin tıpkı diğer sanatlarda ustalaşmak için izlediği yol gibi sevme sanatında ustalaşmayı da en önemli işi olarak kabul etmesi gerektiğini belirtir.

From, kuramda ustalaşan kişinin uygulamada ustalaşmak için izleyeceği adımları ise şöyle sıralar:

Disiplin: “Disiplin olmazsa yaşam dağınıktır, altüst olur ve belli bir noktada yoğunlaşma sağlanamaz.”

Yoğunlaşma: “Yoğunlaşmanın bir sanatta ustalaşmak için gerekli olduğunu kanıtlamaya gerek yoktur. … Bir kişi kendine karşı duyarlı olmadan yoğunlaşmayı öğrenemez.”

Sabır: “…Bir sanatta ustalaşmış herkes, sanatta bir amaca ulaşmak için sabrın gerekli olduğunu bilecektir. … Sabrın ne olduğu hakkında fikir sahibi olmak isteyen biri, bir çocuğun yürümeyi öğrenmesini seyretmeli”

İlgi: “Herhangi bir sanatı öğrenmenin son koşulu o sanatta ustalaşmaya karşı eksiksiz bir ilgi göstermektir.”

“Bu sanatta (sevme sanatı) ustalaşmak isteyen biri, disiplini, yoğunlaşmayı ve sabrı tüm yaşamına uygulamaya başlamalıdır.”

Etkinlik: “… Etkinlik bir şey yapmak değil, kişinin güçlerini etkin kullanmasıdır. … Sevebilme yetisi yaşamın tümünde verimli ve etkin çalışmanın sonucu kazanılan yoğunluk, uyanıklık ve canlılık gerektirir. Diğer konularda üretken olmayan sevgide de üretken olamaz.”

“İnsanı insan olarak düşünün ve onun dünya ile ilişkileri de insanca olsun, o zaman sevgiyi sadece sevgiyle, güveni güvenle v.s değiştirebilirsiniz. … Eğer sevginiz sevgi doğurmuyorsa, bu, sevginizin, sevgi üretmediği anlamını taşır.”.

Sevgimiz ve sevgimizi verme biçimimiz üzerine yeniden düşünmeye ne dersiniz?

Yeni yıla “sevgiyle” girmeniz dileğiyle…

Seher Özen Karadeniz

Önceki İçerikBir Sene Daha Bitiyor, 2013 Kapımızda
Sonraki İçerikZühtü Amcayla Mihrimah Sultan Yolculuğu
Seher Özen Karadeniz
İletişimci /Eğitmen. Okur, yazarım. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümünde lisans, Gazetecilik bölümünde de yüksek lisans eğitimi aldım. İstanbul’da gazeteci olarak başladığım çalışma hayatımı, halkla ilişkiler sektöründe medya ilişkileri yöneticisi olarak sürdürdüm. Yavaş kent olduğunu düşünerek 2007 yılında Antalya’ya yerleştim. Büyükşehir Belediyesi’nin Tarih Vakfı’nın danışmanlığında sürdürdüğü Kent Müzesi Projesi’nde görev aldım. Proje vesilesiyle hem kenti, hem de insanın geçmişle olan ilişkisini nereden kurması gerektiğini öğrendim. Belleğin kıymetini, tarihin sadece kahramanların hayatı üzerinden yazılamayacağını/yazılmaması gerektiğini kavradım. Bu kavrayışla kentimle ilgili fullantalya ve businessantalya kent bloglarında röportaj yapıp kent yazıları yazıyorum. Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde iki yıl süreyle ‘Kurum Kimliği’ ve ‘Medya Planlama’, yaygın eğitim merkezlerinde ‘İletişim’ dersleri verdim. Halen kent içindeki en büyük yeşil alanı olan Zeytinpark’ta ‘Doğada İletişim, Doğayla İletişim’ başlılığıyla iletişim eğitimleri veriyorum. www.martidergisi.com’da 2012 yılından beri kitap yazıları, insan hikayeleri, kent yazıları, zaman zaman da gezi yazıları yazıyorum. Yaşam boyu öğrenme tam bana göre deyip AÖF Sosyal Hizmetler bölümünü bitirdim. Halen Sosyoloji bölümü 4. sınıf öğrencisi olarak öğrenim hayatımı sürdürüyorum. Evliyim ve 13 yaşında bir oğlum var.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz