Hani “Gözünü sahnede açmış” derler ya, işte o deyimi hak eden insanlardan biri de benim herhalde…
Çoğunuzun şu anda adını bile bilemediği KÜÇÜK SAHNE ve ardından bugünün SES, o zamanın DORMEN TİYATROSU’ nun sahnesinde ne hayaller kurup, ne senaryolar yazıp, ne oyunlar oynamıştım minicikken… Zaten o sahnede yürümüş de, tiyatro oyuncusu olmamış çok az insan vardır.
Periler, sihirli tozlarını o sıralarda ben o oyunları oynarken attılar üstüme sanırım. İşte bir daha da kopamadım tiyatrodan. Bazen seyirci, bazen oyuncu oldum ama her zaman öğrenciydim…
Ama ben tiyatroyu klasik sevenlerdenim. Yüksek sahnesi olacak, seyirci salondan içeri girdiğinde dekoru göremeden oturacak, oyun başlamadan her yer kararacak, sahneye takip ışığı düşecek ve büyük bir illüzyonla kırmızı kadife perde açılacak…
Ama son yıllarda biraz da günümüz şartları nedeniyle alternatif tiyatrolar üredi, hele son iki yılda o kadar çoğaldılar ki, takip edemez oldum.
Tabii, elimizden geldiğince onları da en azından Türk Tiyatrosu’na da katkı olsun diye destek amacıyla izler oldum. Açıkçası çoğunu da pek beğenmedim. Sanki amatör grupların adı “Alternatif Tiyatro” olmuş gibi geldi. Hani eskiden “sekreter” denirdi de, şimdilerde daha şık olsun diye “yönetici asistanı” diye adlandırılıyor. Ya da “pazarlamacı” değil de “satış yöneticisi” denmesi gibi çoğu amatör grup “alternatif” adıyla gösteri yapıyor.
İçlerinden sıyrılıp çok başarılı olanları da var. Mesela Hasanpaşa’da EMEK SAHNESİ var. Yolunuz düşerse (düşmese de) gidin derim, geleceğin kültür merkezi olacağı sinyallerini şimdiden veriyorlar. Geçenlerde bir oyun izledim orada.
KIRMIZI YORGUNLARI
Tabii bazen insan objektif olamıyor. Oyunu büyük hayranlık beslediğim Özen Yula yazmış, cici annem Füsun Erbulak oynuyor. Şimdi iyi şeyler yazsam, onlara yağ çekmiş olurum kaygısı da var. Ama mesela Pınar Yıldırım da oynuyor, ilk kez sahnede izlediğim ve hiç tanımadığım… Şahane bir oyunculuk sergiliyor, yüreği ile giymiş “Fatoş” karakterini. Mutlaka bir ödülle taçlanması lazım diye içimden geçiriyorum. Keza sahnede ilk kez izlediğim Barış Atay, Sezgi Mengi, Ayçe Abana’yı da çok beğeniyorum. “Aferin, ne güzel oynuyorlar” demekten kendimi alamıyorum. Yönetmen Beyti Engin temiz bir iş çıkartmış. Finalde Füsun Erbulak’a ayağa kalkıp “Bravooo” diye bağırıyorum gözlerimden yaşlar akarken. İlla bir boncuk bulunacaksa, birinci perde de biraz ağır giden bir sahne var, hem yönetmene hem de yazara söyledim. Ama bu benim görüşüm…
Kırmızı Yorgunları insanın yaşadığı dünyaya, topluma, etrafındaki insanlara ve belki en başta da kendine nasıl yabancılaştığını anlatan en başarılı metinlerden biri… Günümüzde büyük şehirlerde yaşayan birçok insanın başındaki ama farkında bile olmadığı en büyük problemlerden biri de bu zaten. Kendi olmaktan vazgeçişlerini bir oyuna dönüştürüp kendilerine çizgi roman kahramanlarının isimlerini seçip, yeni bir “ben” bulmaya çalışan insanların hikâyesi.
YENİ YASAKLAR
Bir zamanların en hit oyunuydu Yasaklar. Baba dostu Kandemir Konduk da sanatta 40. Yılı nedeniyle yeniden Türk seyircisi ile buluşturmuş.
Kırk yıl önce Yüzsüz Zühtü diye bir oyun yazıp yollamış, o zamanlar Kocamustafapaşa’da kurulan Çevre Tiyatrosu’nda kapılar kırılmış, yılın oyunu, en iyi kadın oyuncu, en iyi erkek oyuncu, en iyi yazar gibi her türlü ödülü toplamıştı ki o zamanlar ödüller bu kadar bol dağıtılmıyordu. Daha sonra Deli Deli Tepeli diye bir oyun yazdı yine Çevre Tiyatrosu için Konduk. O da, aynı başarıyı yakaladı. Zaten sonra da kimse Kandemir Konduk’a yetişemedi.
Türk Tiyatrosu’na çok güzel oyunlar armağan etti. Ben de büyük bir heyecanla gittiğim Yeni Yasaklar’dan biraz hayal kırıklığı ile ayrıldım. Devekuşu Kabare’de kapalı gişe oynamış bir oyunun yeni versiyonu pek de hakkıyla oynanmamış gibi geldi bana. Metin Akpınar ve Zeki Alasya gibi çok usta oyuncuların can verdiği rolleri yeniden oynamak ve sahneye koymak ciddi cesaret işidir. Genç bir ekip tarafından sahnelenen oyunda emeği geçen herkesi kutlamak gerekir belki ama bence en büyük alkış İlhan Daner’e, iyi oyunculuğun ne olduğunu kısacak rolüyle anlatan usta tiyatrocuya gider…
Ayşe ERBULAK