Ayna, kendini bilmenin, kendini yargılayabilmenin en özgün ve en güzel anlatımıdır. Ayna karşısındaki insanın şaşkınlığı aslında durgun suda kendini gören çoban Narkisos’un hikayesi ile başlar. Biliciliğin sembolü olan ayna aynı zamanda görünmeyen gücün de sembolü sayılır. İmgelere kapılmadan gerçeği görebilmenin simgesidir.
Hiç ayna üstüne düşündünüz mü? Nedir ayna? Aslında ne ifade eder, ayna karşımızdaki midir, yoksa kendimiz miyiz?
Uzun yıllar önce, uzaklardaki bir ülkede ‘Bin Aynalı Dağ’ diye bir yer vardı. Bu dağın zirvesine gerçekten de bin tane irili ufaklı ayna yerleştirilmişti. Herkes zaman zaman Bin Aynalı Dağ’a çıkıp, ilginç öykülere şahit olmayı ve daha sonra gördükleri hakkında arkadaşlarıyla konuşmayı isterdi.
Bir gün, bu ülkede yaşayan küçük mutlu bir köpek, bu dağı duydu ve oraya gitmeye karar verdi. Dağın eteğine ulaştı ve sonra da neşeyle yukarı tırmandı. Yorulmuştu, ama yeni şeyler göreceği için keyiflenmiş ve yorgunluğunu çoktan unutmuştu. Aynaların bulunduğu zirveye geldiğinde kulaklarını dikmiş, kuyruğunu hızlı hızlı sallıyordu. Kocaman bir gülümseme gönderdi onlara. Karşılığında bin tane kocaman sıcak ve dostane gülümseme aldı. Mutluluğu kat kat artmıştı. Oradan bir türlü ayrılmak istemiyordu. Türlü türlü sevinç ve dostluk hareketleri yapıyor, yaptıklarının bin kat fazlasıyla karşılığını görüyordu.
Nihayet gün karardı ve oradan ayrılması gerektiğini anladı. Dağdan inerken kendi kendisine; “Burası harika bir yer! Buraya sık sık geleceğim” diye düşünüyordu. Bu arada, Aynalı Dağ’ın çıkışındaki anlamlı levhayı da okudu ve mutluluğu bin kat daha arttı..
Aynı ülkede yaşayan başka küçük bir köpek daha vardı. Ama huysuz ve mutsuzdu. O da dağa gitmeye karar verdi. Dağın eteklerine kadar gelip de yukarıya baktığında, şikayete başlamıştı bile. Sızlana sızlana dağın tepesine kadar çıktı.Yorgunluk ve kızgınlığa şimdi bir de korku eklenmişti.
Doğru ya, bu dağın tepesinde kendisini kim bilir hangi hırsızlar, haydutlar bekliyordu! Aynaların olduğu alana yaklaşırken, her an bir düşmanla karşılaşacakmış gibi başını öne eğmişti. Kafasını kaldırıp da aynalara baktığında gözlerinde inanamadı. Soğuk soğuk bakan bin tane köpek gözlerini onun üzerine dikmişti. Güya onlardan korkmadığını onlara göstermek için hırlamaya, dişlerini göstermeye başladı. Aynı anda korkunç görünümlü bin köpek kendisine hırlayınca, korkudan ne yapacağını bilemedi ve dağdan kaç inerken kendi kendine; “Burası korkunç bir yer! Buraya bir daha asla gelmeyeceğim.” diyordu. Huysuz köpek, o hızla ve korkuyla kaçarken, Aynalı Dağ hakkında bilgi veren levhayı ve üzerindeki yazıları görmemişti bile.
Levhada şöyle yazıyordu:
“Ey yolcular! Sakın aldanmayın, gördüğünüz görüntüler sadece ve sadece sizin aynadaki yansımanızdır. Aynı şekilde, hayatta başınıza gelen bütün olaylar size tutulmuş aynalardır. Onlarda sadece kendinizi, kendi duygu ve düşüncelerinizi görürsünüz.”
Ayna, kendini bilmenin, kendini yargılayabilmenin en özgün ve en güzel anlatımıdır. Ayna karşısındaki insanın şaşkınlığı aslında durgun suda kendini gören çoban Narkisos’un hikayesi ile başlar. Biliciliğin sembolü olan ayna aynı zamanda görünmeyen gücün de sembolü sayılır. İmgelere kapılmadan gerçeği görebilmenin simgesidir.
Aynada Kendimizi Keşfederiz
Aynaya baktığımızda önce fiziki olarak kendimizi görürüz. Her insanın fiziki anlamının altında kendince bir iç benliği, insanın gücü, potansiyel yapısı vardır. Biz aynada, önce ulaştığımız noktayı, sonra ulaşmak için nasıl çabalar göstermemiz gerektiğini ortaya koyan kendi ana gücümüzü görüyoruz. Aynada kendimizi keşfederiz. Ayna, insan; ayna, ben; ayna insanlığın evrimi… Çünkü ayna insanın sadece sabit görüntüsünü vermiyor devinimini veriyor. Bir aynaya devamlı bakın her gün başka bir yüz görürsünüz.
Kendini tanımak, kişinin o ana dek yaptıklarını gözden geçirmek için arkasına baktığı an değil, o andan sonra yapacaklarına başlayabilmek için adımını atacağı andır. Öz varlığına bakmasını bilmek, tartışma ve eleştiriye toleransla yer vermek, her türlü karşıt düşünce özgürlüğüne içtenlikle saygı duymak her ilkede yanılgı payının bulunabileceğini benimsemek bilgeliğin göstergesidir.
Küçük Prens, Tilki ile dünya gezegeninde konuşurken Tilki: “Kendini yargılamak, başkalarını yargılamaktan daha zordur. Kendini yargılamayı başarırsan gerçek bilgeliğe ulaştın demektir” der. İnsan, doğası olsa gerek, başkalarını çok kolay yargılar. Neden, niçin araştırmaksızın fikrini beyan eder. Kendimizi olduğumuz gibi değil de olmak istediğimiz gibi görmeye eğilimli olmamıza karşın, başkalarını oldukları şekilde görürüz. Kendi hatalarımıza gösterdiğimiz cömert hoşgörüyü başkalarına da göstermemiz gerekir. Doğruyu eğriden ayırabilmek için kendimizi iyice tanımaktan doğan yargılarımızın gücünden yararlanmalıyız. Konfiçyüs’ün de dediği gibi: “Evinizin eşiğini temizlemeden komşunuzun damındaki kardan şikayet etmeyiniz.’’
Siz Benim Aynamsınız Ben De Sizin
Dünyada üç büyük gizem vardır: Hava, kuşlar için; su, balıklar için; insan da kendisi için en büyük gizemdir. Biz her şeyi dış dünyada görebiliriz. Yapmamız gereken tek şey gözlerimizi açıp çevremize bakmaktır. Kendimizi görebilmek için bir aynaya ihtiyaç vardır. Siz benim aynamsınız ben de sizin; yani insanın kendini tanıması için başka birine ihtiyacı vardır. Biz başkalarında kendi hoşlandığımız ve hoşlanmadığımız yanlarımızı görürüz. Horatius’un dediği gibi: “Kamburunun dostuna hoş görünmesini isteyen, dostunun sivilcelerini affetmelidir“. Başkalarında bulunmasını istediğiniz iyi, güzel düşünceler ve eylemler önce sizde bulunmalıdır. Kendimizi aldatmadan ya da yanıltmadan, her şeyle olduğu gibi yüzleşecek cesarete sahip olduğumuzda, bizi mutluluğa ve başarıya götürecek yolu gösteren bir ışık ortaya çıkar.
Cadı üvey annenin sihirli ayna karşısında söylediği sözcüklerle sizleri baş başa bırakıyorum:
“Ayna ayna güzel ayna,
Söyle bana
Var mı benden daha güzeli
Bu dünyada?’‘
Matilda Levi