Acı Bir Vedanın Ardındaki Toplumsal Gerçeklik…

Bir seneden fazla oluyor bu ülkenin insanlarının umutlarının tükenmeye yakın olduğunu fark etmeye başlayalı. Ve şimdi de bunun o kötü sonuçlarının ortaya çıkışını izlemeye başlıyor, izledikçe de umutlarımızı yitiriyoruz.
Toplumsal bir psikoza sürüklenirken bu kadar çaresiz, bu kadar aciz kalıyor olmak da işin ayrıca acı olan taraflarından biri. Kendinizi bir de bu konuda çaresiz hissediyor ve depresyonun sınırlarına doğru sürüklenmeye hızla devam ediyorsunuz.
Sadece intihar değil yaralayan yüreğimi ülkem için, bir de terk edişler var… Aklına, zekasına, ilmine, bilimine inandığımız, güvendiğimiz, toplum ve ülke olarak bizleri ileriye götüreceğine, cehaletten kurtaracağını düşündüğümüz ünlü, ünsüz, yaşlı ya da yeni yetişen beyinleri kaybediyoruz umutsuzluk salgını karşısında. Yapmak istediklerini olduğu yerde yapamayıp başka yerlere göç eden, etmeye sürüklenen, umutları tükenmesin diye sevdiklerinden, alışkanlıklarından kopup gitmeye zorlanan insanlar topluluğuna dönüştürülüyoruz zamanla.
Her insanın yapmak istedikleri öncelikli olarak kendisi içinmiş gibi görünse de bu ilerleme isteği toplumsal bir olgudur esasen. Siz kendi adınıza bir şeyler öğrenip kendinizi başarılı bir hayata götürürken fark etmeseniz de bu başarı yaşadığınız çevreyi, şehri, bölgeyi, ülkenizi ve hatta dünyayı ileriye götüren adımlardır.
Her başarı zincirleme olarak etrafını etkileyerek büyür sonsuzluğa ulaşır.
Fakat etrafımızda bu başarıları, bu ilerleyişleri sınırlayan hatta durduran öyle çok olgu var ki. Bunun en can sıkıcısı da hayatta kalma mücadelesi.
Yaşamak için en azami ihtiyaçlarımız yemek ve barınma bile isteklerimizi başarılarımızı öyle çok sınırlıyor ve hatta durduruyor ki… Siz belki resim yapmayı seviyor, belki enstrüman çalarken dünyanın en büyük hazzını yaşıyor, belki de bir insanlara yardım ederken mutluluktan havalara uçuyorsunuz. Fakat bunları yaparken karnınızı doyuracak, kafanızı sokacak o maddi geliri sağlayamıyorsunuz. Her insanın önceliği olan bu zaruri ihtiyaçlarını gidermek adına bir yerlerde hiç de hoşnut olmadığınız bir işi yapıyor, orada harcadığınız enerjiden dolayı geri kalan zamanınızda sizi mutlu eden bu özelliklerinize, bu çabalarınıza enerji harcayamıyorsunuz. Sonuçta da mutsuz oluyorsunuz.
Bu mutsuzluğu, umutsuzluğu yenmekte büyük bir başarı halini alıyor böyle bir durumda. Bu kötü durumdan çıkış ise insanın kendi içinde bitiyor. Kendi başarısını sağlamış bir insanın topluma yansıyışı da umut olarak geçiyor. Nasıl umutsuzluk kişi ile başlıyor ve toplumsallaşıyorsa umut da aynı şekilde bireylerden başlayarak kitle umuduna ve başarısına dönüşüyor.
Kişilerin umutsuzluklarının yansıması olan toplumsal mutsuzluklar, her yanımızı yavaş yavaş sararken bir de bu umutsuzluklar karşısında intihar eden, daha yapacaklarını bitirmeden bu dünyadan gitmeye karar veren aklı başında insanlar olması hepimizi çok daha büyük bir karanlığın içerisine sürüklüyor. Ama bu karanlık bir yandan da ucunda bir ışık olan uzunca bir tünele dönüşüyor. Ve hepimiz bu ışığa doğru yürümeye başlıyoruz yavaşça.
Uzun olabilir, zorlu olabilir ama bunu başarabileceğinizi bildiğiniz sürece kendimizi ve birbirimizi kurtarabilir, sonuç olarak etrafımızdaki tüm olumsuzluklardan toplum olarak arınabilir ve ilerleme yolunda adımlarımızı sağlamca atabiliriz.
Ve kalbim bir yandan acıyor, bir yandan da umutlara açılan kapılara sürükleniyor. İçim cayır cayır yanıyor Mehmet Pişkin’in videosunu izlerken. Geçirdiği hayatın aslında ne kadar iyi olduğunu ama bu umutsuzluk fırtınasının gün geçtikçe nasılda şiddetlendiğini, bunun içinden çıkamadığını anlatışını dinlerken. Diğer yandan bu aklı başında bir insanın bizlere fark ettirdiklerini görüyor, hayata nasılda sıkıca bağlanmamız gerektiğini hissediyorum iliklerime kadar. Her insanın savaş şekli başkadır diyor onun kendi adına verdiği karara saygı duyarak bizlere bu aydın insanların kaybolup gitmemeleri için neler yapabileceğimize dair açtığı kapı için teşekkür ediyorum.
Hayattaki tüm başarımız çevremizdeki insanların başarıları ile paralel gidiyordur aslında ne kadar farkında olmasak da. Önce kendimizi, sonra yakınlarımızdakileri fark edelim ve toplumumuzu umutsuzluğa değil umuda ve başarıya sürüklemenin yollarının önümüze kolayca serilmesine izin verelim.
Önceki İçerikPolisiye Okumayı Sever misiniz?
Sonraki İçerikBüyük ‘Sınav’

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz