Bir anneler günü daha yaklaşıyor.
Bugüne kadar pek çok anneler günü yaşadım. Boyumca kızım var. Ama gel gör ki, ben hala daralınca “annem yetiş” diyen, bir yeri ağrıdığında “annem” diye sızlanan bir kadınım.
Salonda büfenin üzerinde iki tane fotoğraf var. Bir tanesi beni yedi yaşıma kadar büyüten “ilk anne ve babamla” yani anneanne ve dedemle, diğeri annem ve babamla çekilmiş. Çalışma odamın duvarlarında da aile resimlerim asılı. Geçmişimi ve bugünümü bir arada görmeyi seviyorum.
Sahi ne ara büyüdük biz? Ne zaman kocaman kadınlar olduk? Bazen düşünüyorum da, yanağı sıkılan, “ne kadar da büyümüş” denilen bir kızken ne çabuk bu yaşlara geldik, hatta çocuklarımızı büyüttük.
Annelik uzun ve meşakkatli bir yolculuk. Kitabı da yok okulu da. Gecesi de yok gündüzü de. Yarım zamanlı bir “iş” değil. Yaşadığımız sürece devam eden bir iş. El yordamıyla ilerlenen, yüreğin ve beyninle düşünerek, çoğu kez ikisi arasında kalarak yapılan bir iş. Bir tür dikenli yol aslında. Ama bir o kadar da keyifli.
İçinizden başka bir insan, canınızdan can çıkıyor. Ona bir şeyler öğretiyorsunuz, yol gösteriyorsunuz. Geleceği ile ilgili kararlar alıyorsunuz. Sizin ürününüz gibi göründe de, çocuğunuz, bambaşka bir insan, bambaşka bir kişilik olarak kendi hayat yolunda devam edecek.
İstediğiniz kadar eğitimli olun, kitaplar okuyun, yine de anneden, anneanneden/babaanneden öğrenecek bir şeyler mutlaka vardır. Onların öğütleri altın gibidir. Hamileliğimde, kızım doğduktan sonra anneannemin, annemin yaşanmışlık kokan öğütleri, yemekten ev idaresine kadar önerileri hep bana ışık tuttu.
Onların birebir kopyası olmadım ama kendi yolumu çizerken, “kendim” olmaya doğru ilerlerken bana hep yardımcı oldular.
Anneannem yemek yaparken o yemeğin hikâyesini anlatırdı hep; ya kayınvalidesiyle nasıl yemek yaptığını, ya da bahçeden topladığı kabağın fidelerini ne zaman ve nasıl diktiğini keyifle naklederdi.
Annemden çalışma disiplinini, kitap okumayı ve yazı yazmayı öğrendim. İlkokul birinci sınıftan itibaren her yaz bana aldığı hatıra defterlerine tuttuğum yaz günlüklerim sayesinde imlamı düzelttim.
“Anne olunca anlarsın”, “annenin kıymetini çocuğun olunca bilirsin” denir hep.
Hayır, öyle değil işte. Bu acımasız bir ifade..
Anne olmanın ne demek olduğunu, annemin (ve de anneannemin) nasıl bir özveriyle bizleri büyüttüğünü anne olmadan çok önce anlamıştım. Çocuğum olmadan annemin kıymetini bildim. Nasıl bilmem ki, Allah çarpar valla! Hem, çocuğum olmasaydı, annemin değerini hiç mi bilmeyecektim? Mümkün mü böyle bir şey!
Bir hesap yaptım. Babam öleli iki hafta sonra 38 yıl bitecek. Şu “38 yıl” sözü bile annemin değerini bilmem için yeterli. Biz uzun yıllardır babalar gününde de annemi “baba” niyetine kutluyoruz.
Annemciğim, anneler günün kutlu olsun!