Annemin Ardından

Bir Haziran günü annemi bu dünyadan uğurladık. Yaşı 87 idi. Yaşı kaç olursa olsun, sevilen her insanın kaybı erkendir. Hele bu anne, baba gibi, birinci dereceden yakının olursa, insanın içi nasıl kavrulur bunu en iyi anne ve babasını kaybedenler bilir. Yine de ilk duam Allah’ın insanı evladı ile sınamamasıdır. Çok sevdiğim bir aile dostumuz taziye telefonunda bana “Artık anne ve baba yok, oğlum şimdi büyüdün” dedi. Galiba ben çok da büyümek istemiyordum. Ne yapalım ilahi takdire karşı gelmek olmuyor.

Bundan tam 32 yıl evvel yine bir yaz akşamı babam 57 yaşındayken bir kalp krizi ile bu dünyadan göçmüştü. Krizi geçirirken yaşadıklarını görmüş, yanımda o can  verirken çaresizliği tüm damarlarımda hissetmiştim. Ani, can yakan bir kayıptı bizim için. Travma yaratan, uzun süre tesirini üzerinden atamadığımız bir vefat.

Sevgili annemin kaybı ise 15 yıla yayılan bir hastalıkla oldu. Yavaş yavaş, adım adım, eridiğini gördük, yaşadık. Annem, hayat dolu, ideal kiloda, şen kahkahası ile çevresine enerji veren, yardımsever, ailesine ve sevdiklerine düşkün güçlü bir figürdü. Zaman içinde hastalıkla beraber, bu güzel kadının suskunlaştığına şahit olduk. Hemen müdahalede bulunduk, doktorlara muayene ettirdik. Ancak günümüz tıp şartlarında tedavisi çok da mümkün olmayan bir süreçte olduğunu ifade ettiler. İyi bakımla ancak bu süreci yavaşlatabilirmişiz.

Annemin hastalığı süresince uzun uzun bu sürecin bize ve ailemize nasıl etki ettiğini düşündüm. Hastalığın başlangıcında bir isyan hali içindeydik hepimiz. “Neden biz?” “Bu hastalık nereden geldi?” sorularıyla anlamsız bir sorgulama süreci içindeydik. Daha sonra bunun hastaya ve ona bakan bizlere bir fayda sağlamadığına kanaat getirdik ve neler yapabileceğimize odaklanmaya başladık. Madem hastalığı tedavi edemiyoruz, ilerlemeyi nasıl yavaşlatabiliriz, onun konforunu nasıl sağlayabiliriz, diyerek danışmaya, öğrenmeye çalıştık.

Bunun önce annem için, sonra bizler için bir sınav olduğunu ve bunu iyi bir şekilde geçmek için iyi hazırlanmamız gerektiğini anladık. Okuduk, araştırdık, dinledik. Ne kadar çok şey öğrendik.

Annemle ilgili yaşadığımız her anın daha çok kıymetini bilmeye başladık. Onunla geçireceğimiz hiçbir zamanı kaçırmamaya özen gösterdik. Onunla geçirdiğimiz her anı yudum yudum içtik. Ona sık sık sarıldık, öptük, kokladık. Ona şarkılar söyledik, dualar okuduk, konuştuk.  İyi ki de öyle yapmışız.

Şimdi bize gökyüzünden bakan pamuk annem, bize yaşattığın tüm güzellikler için sana minnettarız. Umarım evladın olarak hepimiz bu toplu sınavımızdan yüz akıyla çıkmışızdır. Seni çok ama çok özleyeceğimizi unutma lütfen. Seninle bir gün buluşacağız. O güne kadar senin sabrını, güleryüzünü, dayanıklılığını ve daha bir çok meziyetini kendimize örnek alacağız. Seni daima özlem ve büyük hasretle anacağız. Seni çok ama çok seviyoruz. Mekanın cennet olsun.

Önceki İçerikKavala ve Selanik Gezi Notları
Sonraki İçerikKadıköylü Sanatçılar Nasıl Bir Kadıköy İstiyor?
Anıl Akın
“Eğitmenlik, danışmanlık ve koçluk yapan Anıl, uzun yıllar kurumsal hayatta çalıştıktan sonra yeni ufuklara yelken açtı. Hayat boyu öğrenci olmayı, paylaşmayı, üretmeyi çok seviyor. İTÜ Çekirdek bünyesinde yeni girişimlere mentörlük yaparken, gönüllü faaliyetlerde bulunmayı da ihmal etmiyor. Vazgeçilmezleri; ailesi, ülkesi, değerleri”