Sanırım herkes doğduğu şehre aşıktır. Toprak çeker dediğimiz bu olsa gerek. Ama, herkesin kaçmaya çalıştığı, çok kalabalık, çok çirkin, çok doldu, bu şehir insanı öldürüyor, sömürüyor vs. söylemlerin çok sık telaffuz edildiği bir şehre aşık olmak ve aşık yaşamak bambaşka bir şey. Zaman zaman şehri savunmak zorunda kaldığınız, bahsettikleriniz şehirle değil, insanlarla alakalı diyerek İstanbul’un dünyanın en harika şehirlerinden biri olduğunu anlatmaya doyamamak bambaşka bir şey. Bir filmde bir boğaz manzarasıyla burun direğinizin sızlaması ya da bir instagram postunda Rumeli Hisarını görmenizin size taşıdığı yer.
Ben şanslıyım. Ben gururla İstanbul kızıyım. Hani “kız sen İstanbul’un neresindensin?” diyor ya şarkı, ben Arnavutköy’denim. Boğaz çocuklarından. Sadece ben değil, annem, babam, anneannem, babaannem, büyükbabam, tüm ailem İstanbullu benim. Bu yüzdendir, aşkım, ailem, köklerimden genlerime geçmiş sanırım.
Ne kadar kalabalık olsa da şehri gezmek, içinde yıllarca yaşamış hayatların, imparatorlukların bıraktığı hazineleri gezmek ayrı keyiftir. Öyle bir gün de bitmez. Bir ilçesi bir güne sığar ancak. Nerede o eski İstanbul? diye ah çeksek de hala, Akıntıburnu’nda şöyle yer oturup rüzgarın yüzüne vurması, deniz sesi ve iyot kokusu seni rahatlatır. Her ilçesinin ayrı hikayesi, ayrı aşkları, ayrı kaygısı vardır. Fanatiklikleri de. Beşiktaş dedin mi, ÇARŞI, duruşu farklı. Fenerbahçe’de ebedi rakipler Galatasaray ve Fenerbahçe Spor kulüplerinin yan yana olma ironisi. Kadıköy, bambaşka bir derya, sahilinden ara sokaklarına, gençlik, enerji taşan semt. Cağaloğlu, kitapçıları ile ünlü ama en eski hamamın olduğu semt.
Peki ya, eski İstanbul? Anneannemler, Arnavutköy’den, Eminönü, Sirkeci, Kapalıçarşı taraflarına giderken İstanbul’a iniyoruz derlerdi. Eşsiz tarihin yattığı semtler. Şimdi kalabalık olsa da vakit ayırıp, her taşında saklı tarihi duymak için dinleyebileceğin o eski İstanbul.
İstanbul, yılmazlığın, düştün mü kalkmanın, zaman ve kriz yönetiminin en iyi öğrenileceği şehirlerdendir. Ama ipin ucu kaçtı mı seni düşürdüğü yerde ezer de. Zordur ama değer Asya’dan Avrupa’ya vapurla geçerken seni takip eden martılara simit atmaya ya da yunuslar eşliğinde kız kulesi efsanesini hatırlamaya.
Şimdilerde, erguvan zamanı. Sokağa çıkma yasaklarından içeride olsak göremesek de orada o güzel ağaçlar.
Sayfalar yetmez şimdilerde ülke nüfusunda olan birçok imparatorluğun başkenti olmuş, dünyanın en güzel şehirlerinden birini anlatmaya. Çok kısa bu yazıda yazamadığım ama unutmadığım nice semti için de hatamız affola. Hepsi aklımda, kalbimde, ruhumda. Değer bilene en güzel taraflarını sunar Aşk İstanbul. Değerini bilmemiz dileklerimle….