Awen for Us ile uyanış başlıyor!

Keltçe “Uyanış” anlamına gelen Awen, aynı zamanda kadın ve erkek enerjisi arasındaki dengeyi sembolize ediyor. Awen for Us hepimiz için, toplumsal cinsiyet eşitliği için, uyanış ve hayatın her alanında denge için yola çıkan bir girişim. Kurucusu Aylin Löle ile görüştük.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliği… 21. yüzyılda halen çözülememiş bir sorun. Özellikle ülkemizde son yıllarda çok daha fazla konuştuğumuz bir problem. 80’li yılların sonu 90’lı yılların başlarında kadın sorunları çok fazla gündemdeydi.  Sonra nadasa yattı sanki. Sorunlar bitmemişti ama; amadan sonrasını siz doldurun çünkü o kadar neden var ki… Ancak şimdi yine, yeniden gündeme geldi. Neyse ki mi, keşke mi demeliyiz. Keşke bu sorun bitseydi de gündeme gelmeseydi. Neyse ki bu konuya kafasını takmış, toplumu, şirketleri de harekete geçiren kıymetlerimiz var. Aylin Löle de onlardan biri. Awen for Us da toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle ilgili Löle’nin kurduğu bir sosyal girişim.

Aylin Löle’nin gazetecilikten kurumsal sosyal sorumluluk projeleri danışmanlığına uzanan bir kariyer öyküsü var. Hikayesini yazımızın sonunda okuyabilirsiniz. Biz Awen for Us ile başlayalım. Hikayede Awen for Us ile birlikte Boğaziçi Üniversitesi Yaşamboyu Eğitim Merkezi de var, Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı da…

Awen for Us’ın kıvılcımını ateşleyen ne oldu?

Gazetecilikle geçen yaklaşık 20 yıl üzerine farklı coğrafyalarda kurumsal sosyal sorumluluk danışmanlığı yaparken şunu gördüm: Her şeyin temelinde toplumsal cinsiyet eşitsizliği var. “Kızlar mühendislik okuyamaz, onlara uygun meslek öğretmenlik diyen” anlayışın kökeninde de “Kadından girişimci olmaz, kadınlar paradan iş kurmaktan anlamazlar” diyen köhne düşüncenin temelinde de ne yazık ki toplumsal cinsiyet eşitsizliği yatıyor. Madem işim kurumsal sosyal sorumluluk, o halde işi temelden çözmeye yönelik bir sosyal girişim neden olmasın diyerek Awen for Us’ın temellerini attım. Awen, bir Kelt sembolü. Kadın ve erkek enerjisi arasındaki dengeyi temsil ediyor. Awen gibi toplumsal cinsiyet eşitsizliği hepimizin derdi, eşitlik ise hepimizin hakkı diyerek Awen for Us sosyal girişimim doğdu. Paydaşları arasında Boğaziçi Üniversitesi Yaşamboyu Eğitim Merkezi’nin bulunduğu Awen forUs, hem kurumsal sosyal sorumluluk projeleri hem de alanında uzman isimlerle verdiği eğitimlerle toplumsal cinsiyet eşitliği bilincinin yaygınlaşmasına katkıda bulunuyor. Üzerinde toplumsal cinsiyet eşitliğini hatırlatan mesajların yer aldığı günlük hayatta kullandığımız kahve kupası, tişört ve maske (maalesef hayatımızın bir gerçeği oldu) ürünlerle de evde, işte, dilde eşitliğe vurgu yapıyoruz. Bu ürünlerin satış gelirinden ise Türkiye’de yıllardır kadınları güçlendirmek için muhteşem işlere imza atan Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı’na bağışta bulunuyoruz. İnternet sitemiz www.awenforus.com’dan dileyen toplu ya da bireysel olarak bu ürünlerden siparişte bulunabiliyor.

Awen for Us nasıl işliyor? Gönüllülerinizle mi mesajlarınızı yayıyorsunuz?

Sosyal medya hesaplarımızı takip edenler özellikle kurumsal eğitimlerimize katılanlar da doğal gönüllüler. Awen for Us’ın yönetiminde olan ve Türkiye’de özel sektör gönüllülüğü denilince akla gelen en kıymetli isimlerden Başak Güçlü Elbir ile birlikte bir de gönüllülük programı üzerinde çalışıyoruz. Bunun dışında takipçiler de toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik içerikleri bizlerle paylaşarak, bu alanda kolektif bir farkındalık yaratıyoruz.

Ayrıca şirketlere de toplumsal cinsiyet eşitliği hakkında eğitimler veriyorsunuz. Şirketler bu konuya ne kadar duyarlı?

Awen for Us’ı kurmamla pandemi neredeyse aynı döneme denk geldi. “Şimdi toplumsal cinsiyet eşitliği konuşmanın sırası mı?” denilirken, ev içi paylaşımın olmaması, nasılsa kocası-erkek kardeşi-ağabeyi bakar diyerek en önce kadınların işten çıkartılması, sigortasız ya da düşük ücretle çalışmaya zorlanması gösterdi ki aslında toplumsal cinsiyet eşitliğini konuşmanın tam sırası. Çünkü pandemi kırılgan grupları daha kırılgan hale getirdi. Pandemi, toplumsal cinsiyet eşitliğine dair kazanımları bir çırpıda aldı götürdü. Bunun bilincinde olan şirketler hem çalışanlarına hem paydaşlarına toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda eğitim vermekle kalmıyor, aynı zamanda işyerlerini de buna uygun olarak yeniden yapılandırıyor. Şirket içinde kullanılan dilden, ürün ve hizmetlerin pazarlamasına, hayata geçirdiği sosyal sorumluluk projelerine kadar bunları sahiplenen şirketler ne yazık ki çok az. Bu konuda özel sektörün daha alacak çok yolu var.

Sizce neden toplumsal cinsiyet eşitliği sorunu hala çözümlenemedi? Ya da dünyanın belli ülkelerinde mi bir sorun halen?

Cinsiyet biyolojik özelliklerinizi tarif eden bir terimken, toplumsal cinsiyet toplumun sizden beklediği, rol ve davranış kalıplarını tarif ediyor. Bunun yazılı kuralları olmadığı gibi toplumdan topluma farklılık gösteriyor, daha da önemlisi genetik miras gibi aktarılıyor. Dolayısıyla bu sadece bizim sorunumuz değil. Her coğrafyada farklı şekillerde var. Bugün dünya genelinde 200 milyon kız çocuğu ve kadın sünnetli. BM verilerine göre 2030’a kadar bu sayıya 70 milyon kadın ve kız çocuğu eklenecek. Adı ‘sünnet’ olsa da tamamen organ sakatlamaya yönelik bu ilkel uygulamanın temelinde de toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve cinsiyete dayalı ayrımcılık var. Bugün belki bizim ülkemizde bu uygulama yok. Ama farklı şekilde çocuk istismarının başlıca uygulaması olan ‘çocuk evlilikleri’ var. Form değiştirse de eşitsizlik her yerde var. Maya Angelou’nun dediği gibi “Bir kadın, ne zaman kendi sesini duyurmak için ayağa kalksa, planlanmamış bile olsa, tüm kadınlar için de ayağa kalkmış olur…” İşte bu yüzden dünyanın dört bir tarafındaki cinsiyete dayalı ayrımcılığın son bulması için mücadele etmemiz gerekiyor.

Türkiye’nin karnesi nasıl bu konuda? Bu sorunun olmadı bir ülke var mı?

Her sene açıklanan Küresel Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Endeksi 2021 raporunda Türkiye, ‘3 sıra daha gerilemeyi başarıp’ 156 ülke arasında 133’üncü sıraya oturduysa, herkesin dönüp bunu bir sorgulaması gerekiyor. Toplumsal cinsiyetin bir kadın meselesi değil, temel bir insan hakkı sorunu olduğunu idrak ettiğimizde inanıyorum kolektif olarak kalıcı çözümler getirmek konusunda adımlar atacağız. İskandinav Ülkeleri bu konuda gerçekten önde yer alıyor. Bu sürpriz değil, insani yaşam koşullarının yüksek olduğu ülkeler bu meseleyi kökten çözmüş. İnsana sadece insan olduğu için değer verdiğinizde, getirdiğiniz çözümler de ona göre oluyor.

Kadınlar olarak bize düşen ne gibi sorumluluklar var? Örneğin iş hayatına katılmak istemeyen pek çok eğitimli kadın var. 

Türkiye’de ne yazık ki toplumsal cinsiyet kaynaklı dayatmalar yüzünden -ki ‘kadın dediğin evine çocuğuna bakar, yaşlılara bakar’ gibi toplumun sizden beklediği roller- 11 milyon kadın ekonomiye katılamıyor. Bu sadece ülkenin refahıyla ilgili değil, aynı zamanda o kadınların sağlığa, eğitime erişimini de etkiliyor. Biz sadece bugün fiziksel şiddeti konuşuyoruz. Eğitime, ekonomiye katılamayan, sağlığa erişemeyen kadınlar kendini psikolojik ve ekonomik şiddetten nasıl korusun? Pandemi eşitsizlikleri daha görünür kılarken, eşitlik için geçen yıl 99,5 yıl beklemek gerekirken bu süre, 2021’de pandeminin de olumsuz etkisiyle 136 yıla fırlamışken, hepimiz birbirimize karşı sorumluyuz. Toplumsal cinsiyetin dayattığı ‘Kadın kadının kurdudur’ yerine ‘Kadın kadının yurdudur’u hayata geçirmek sadece kadınların değil ben ‘insanım’ diyen herkesin görevi.

Aylin Löle Kimdir?

“1995 yılında Dünya Gazetesi’nde başlayan ekonomi gazeteciliğindeki kariyerim, çeşitli ekonomi dergileri ve televizyonda devam ederken en son Akşam Gazetesi’nde o zamanki yayın yönetmenimiz İsmail Küçükkaya’ya, ‘Özel sektörün yaptığı kurumsal sosyal sorumluluk projelerine haftalık olarak ekonomi sayfalarında bir köşede yer verelim’ önerimin destek bulmasıyla başladı.”

Sosyal sorumluluk başlığı altında gazetede her hafta sonu yaptığım bu röportajlar bir süre sonra Sosyal Sorumluluk Okulu ve Kurumsal Vatandaşlık adlı iki kitaba dönüştü. Derken bunu önce Bahçeşehir Üniversitesi’nde, sonrasında da Boğaziçi Üniversitesi’nde -ki halen devam ediyor- sertifika programlarına dönüştü. Her yıl farklı bir temayla Boğaziçi Üniversitesi Yaşamboyu Eğitim Merkezi’nde açtığım Sosyal Sorumluluk Okulu sertifika programı, alanının iyi örneklerini, sivil toplum, özel sektör ve kamu ekseninde bir araya getiriyor. Tüm bu süreçler devam ederken 2013 yılında aldığım bir teklif üzerinde Kosova Elektrik Dağıtım’a genç işsizliğiyle mücadeleye yönelik hazırladığım kurumsal sosyal sorumluluk projesi KEDS Academy ile benim sosyal sorumluluk danışmanlığı kariyerim de başlamış oldu. Söz konusu KEDS Academy projesi halen devam ediyor. Bu yıl 8. Jenerasyon Kosovalı gençlerin kabul edildiği ve halen eğitim aldığı istihdam garantili bu projenin yurtdışında kazandığı ödüller kadar sürdürülebilir bir proje olmuş olması da benim için ayrı bir gurur kaynağı. Bunun dışında Enerji Akademisi, Fikrim Geleceğim, LimakAirport Services Institute, Kuveyt’in Mühehdis Kızları, Senegal merkezli LAS Academy gibi pek çok projeye imza atmış olmam ve bunların bir kısmının halen devam ediyor olması, sürdürülebilir kurumsal sosyal sorumluluk projeleri açısından özellikle gençler ve kadınlar için sosyal fayda yaratıyor.

Röportaj: Ayşe Dural

Önceki İçerikHayat Boyu Gelişimdeyiz Platformu
Sonraki İçerikİtiraf Ediyorum, Ben Bir İçedönüğüm
Ayşe Dural
Saint Benoit mezunu. Bu okulda Fransızca ve İngilizceyi öğrendi ve çok sevdi; özellikle Fransızcayı. Sonrasında Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni bitirdi. Eğitim hayatına İstanbul Üniversitesi İşletme İktisadı Enstitüsü’nde devam etti. Çalışma hayatına Garanti Bankası Halkla İlişkiler Bölümü’nde başladı. Sonrasında dergiciliğe adım atarak Gelişim Yayınları’nda çalışmaya başladı. Türkiye’nin ilk “copyright” dergisi Marie Claire’de çalıştı. Suha Arafat’tan Orhan Pamuk’a kadar pek çok kişiyle söyleşiler yaptı, kadın hakları konusunda araştırmalar yaptı, modayı yakından takip etti. AMICA, BIBA gibi dergilerde çalıştı. Yazı İşleri Müdürlüğü yaptı. 2000-2006 yıllarında The Gate dergisinin yayın yönetmenliği yaptı. Koç Holding’in Bizden Haberler dergisinin yayın yönetmenliğini üstlendi. Daha sonra PR ajanslarında Medya İlişkileri Yönetmeni olarak çalışmaya başladı. Böylece artık haber yapmayacak, ama haberi gazetecilerle paylaşacaktı. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti projesinin medya ilişkileri yönetmenliğini üstlendi. Yasemin Sungur’la birlikte Kültür Sanat Ajansı’nı kurdular. Kitap editörlükleri yaptı. Dural, basında ve halkla ilişkiler konusunda edindiği tecrübe, bilgi ve deneyimi, danışmanlık, eğitim ve seminerler aracılığı ile yeni nesillere aktarmakta ve martidergisi.com için röportajlar yapmaktadır.