Başöğretmen

“Vazifeniz pek mühim ve hayatidir.”

Yıl 1921. Sakarya Savaşı öncesi. Milli bağımsızlık henüz kazanılmamış. Yunanlı işgalciler Ankara yakınlarında. Meclis’in Kayseri’ye taşınmasını düşünüp teklif edenler bile var. Peki, ne yapar bu şartlarda Atatürk?

“Cahillikle savaş düşmanla savaştan daha az önemli değildir” diyerek Maarif Kongresi’ni toplar. Anadolu’nun dört bir yanından 40’ı kadın 180 eğitimci katılır. Ankara Öğretmen Evi’nde düzenlenen kongre için Mustafa Kemal bir günlüğüne cepheden ayrılır. Açılış konuşmasında:

“Silahıyla olduğu gibi dimağıyla da mücadele mecburiyetinde olan milletimizin, birincisinde gösterdiği kudreti ikincisinde de göstereceğine asla şüphem yoktur. Vazifeniz pek mühim ve hayatidir” diyerek ünlü sözlerini sarf eder.

Kongreden hemen sonra, İsmail Hakkı Tonguç gibi öğretmenleri Almanya’ya gönderir. Herkesin bildiği üzere bu adam ilerde pek çok kişinin hayatına dokunacak olan Köy Enstitüleri’nin kurucusu olur.

Atatürk, dolaylı veya dolaysız birçok yoldan eğitime katkı sağlar. Gelecek vaat eden 750 genci yurtdışına yollar. Misal Ekrem Akurgal arkeolojide, Cahit Arf matematikte hocaların hocası (ordinaryüs) olur. Arf matematik bilimine “Arf Değişmezleri” ve “Arf Halkaları” gibi iki teorem hediye eder.

Yetmez, 1936 yılında “Geometri” adında 44 sayfalık bir kitap yazıp, Arapça ve Farsça geometri terimlerine ana dilimizde karşılıklar bulur; boyut, yay, yatay, çember, köşegen, eşkenar, artı, eksi, çarpı, bölü, eşit, paralel, çizgi, teori, teorem gibi pek çok kelime türetir.

Cumhuriyet’in beşinci yılında cehalete darbe vuracak asıl hareketi gerçekleştirir: Alfabeyi değiştirir. Bir yıl gibi kısa sürede 2 milyon kişi okuma yazma öğrenir. Toplam nüfusun o sıralarda 13 milyon civarında olduğu düşünülürse…

Her devrimde, her yenilikte farklı bir kesimden dirençle karşılanan Atatürk’e, bu sefer cahil diye nitelendirdiği okuma yazma bilmeyen halkla aynı kefeye konmak istemeyen aydın ve ulema kesimden itirazlar yükselir. Ancak yeni alfabenin önü alınabilir gibi değildir, bilen bilmeyene öğretir, hatta Latin harflerini kullanan yabancılar dahil öğrenir.

Bir insanın bir ömürde yapabileceği bir devrimi yıllar, üstelik aylar içinde yapabiliyor olması. Ne kadar minnet duysak az…

Eğitime katkılarını bir kenara koyacak olursak, Atatürk bize gündelik hayatın içinde bile her sözüyle hareketiyle, tavrıyla bir şeyler öğretmiştir. Bulunduğu çağa göre tartışmasız bilinç olarak hayli önde olağanüstü bir lider olduğu için…

Başta Başöğretmen Atatürk olmak üzere, bizi eğiten ilk kişi annelerimiz, ilkokul öğretmenlerimiz, emeği geçen bütün öğretmenlerimize kocaman yürek dolusu teşekkürler…

Şeyda Bodur

Önceki İçerikTürkiye, Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği’nin Yönetiminde
Sonraki İçerikFransa: Masal Kasabalar, Köyler, Bisiklet Turu 2
Şeyda Bodur
Kendini anlatmak dünyanın en zor şeylerinden biri bence. Sürekli değişip dönüşürken, yaşam biteviye bizi şekillendirirken, sahi ben kimim? Değişmezlerim var mı, varsa neler? Dilerseniz beni yazılarımdan sizler tanıyın. Yine de beni heyecanlandıran kavramlar ortaya bırakayım, birer ipucu niteliğinde; Akdeniz, çiçekler, iletişim-İkizler burcu, Boğaziçi üniversitesi, kız kardeş, hak-miras, nezaket, ilk yaz, disiplin-aylaklık, Türk kahvesi, demli çay-simit, kiraz-karpuz, keyif, keşif, denge, dönüşüm, mistik, holistik, seyahat, sahici paylaşımlar, samimi sohbetler... Burada sadece yazmaktan ve okumaktan bahsetmek istiyorum. Neden mi yazıyorum? Biliyorum bencilce olacak, herşeyden önce bana iyi geliyor. Düşüncelerim netleşiyor, duygularım alan buluyor, sakinleşiyorum, sadeleşiyorum, “O”lanla hizalanıyorum, kendimi ifade ediyorum, üretiyorum, yaratıyorum, yüreğimi ortaya koyuyorum, yaşama katılıyorum, meydan okuyorum, “ben de varım” diyorum, belki ortaklık arıyorum ve daha nicesi...Satırlara sığmaz. Neden mi okuyorum? Sözü bir Usta’ya bırakmak istiyorum izninizle, ne bir kelime eksik ne bir kelime fazla... “Bütün iyi kitapların sonunda, bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda, meltemi senden esen, soluğu sende olan, yeni bir başlangıç vardır…” Edip Cansever