Dün gece rüyamda kendimi gördüm, üst üste taktığım maskelerle beliriverdi yüzüm. Her maske ayrılıp uçarken, arkasından yeni yeni maskeler ve sıfatlarımı gördüm.
“Bende de yok ki!” diyen birinden hâlâ beklentiyi kesmeyen yüzsüzlük maskemi gördüm mesela, ardından riyakâr hallerimi, tüm kayıtsızlığıyla bir kaplumbağa bakışı yapıştı yüzüme, ardından koyun başına dönüşüverdi, yaşlanmış yabancı bir yüz de geçti yüzümden, katman katman benliğimden ayrılan biçimlere şahit oldum ve hiçbirini inkâr
etmeden seyre koyuldum. Ben işte bu kadarım, tüm çirkin sıfatlar ve çiğliğimle aynı zamanda o kocaman sevgim ve merhametimle, diğer yandan canımı sinsi sinsi yakan suçluluğum ve pişmanlığımla dibine kadar insanım ben, herkesten farklı ve pek çok yönden aynı kalıpların tutsağıyım. Ben böylece benim.
Ben senin aynan, sen ise benim taa kendimsin. Kimi gün bir melek kimi gün şeytan, bağrımdan kopup gelen her şeyin temsilcisi ve mağduru, bazen de mağruru.
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde bir yaşam taciri ve tutsağıyım, kalbimdeki lekelerin öfkesini senden çıkarmaya meyilliyim dostum şimdi kaç benden, içimdeki kederi bulaştıracak bir ayna arıyorum, sakin limanını keşfedip de alt üst etmesin seni gönlüm.
Ne vakit gözüm sana ilişip de burun kıvırsam, o vakit sendeki kendime dönüp bakmaya korkuyorum. İşte bu yüzden artık kimseye bahane veremiyorum.
Dört yanımda kim varsa, o yüzlere maskelerimi taktım. Ben yedi değil yedi bin başlı dev bir canavardım, kendimde beğenmediğim ne varsa sana yapıştırır da sonra sendeki bana ateş püskürürüm. Ben iflah olmam dostum, dibine kadar insanlık halleri, benlik, senlik, fanilik akıyor eteklerimden.
En huzurlu olduğum an, insanlığımı tüm çıplaklığıyla seyrederken kayıtsız kaldığım anlardır. Bir yabancıyı izlercesine doğal karşılarım tüm ikilemliğimi ve serzenişimi, dibine kadar insanım yahu.
Ruhum tepeden izlerken beni, diğer yanım hep eksik.
“Artık tamam! Tüm korkularımla yüzleştim.” dediğim anda yeni korkular ürettim. Hiç rahat bırakmadım yakamı, tam uyanışa geçtiğim an, başka bir yerden boğazıma kadar dibe battım.
“Yeter beni rahat bırak!” diye isyan etse de bir yanım, öte yanım pes etmedi olanlara. Kaç defa koşarak duvara tosladım bilmiyorum. Akıllandığımı düşündüğüm her an yeni bir maceraya başlıyorum.
Ben ne aşka, ne savaşa doydum kendimle, boğaz boğaza geldiğim çok anlar oldu, çok kafa tuttum, geri dönmeyeceğim diye çok ağladım. Depresif hallerime yardım, bilge kaplumbağadan geldi, baktım o da içerden çıkıyor, ne rengarenk yanlarım varmış benim, birbirine dost olduğu kadar da yabancı… Sanki başkasının canı yanmışçasına, olaylara kayıtsızca bakan asi yanlarım.
Ne vakit hasta etsem kendimi, senin kalbine değer ve Yaradan’dan yardım isterim, oraya gelen şifayla kendim de yenilenirim. Birden akan bize deva, ayrı olmadık ki hiç Yaradan’ da.
53 yıldır soğan kabuğu gibi kat kat soyulsa da canım, cücüğe ulaşamadım. Yoksa benim cücüğüm yok mu? Yetiş bilge yönüm bak yine kendime saldırıyorum. Bıktım vallahi ben bu savaştan, aldım başımı gidiyorum. Her ne haliniz varsa görün, üç gün izne çıktım, sizinle İrtibatı kesiyorum.
Semra Çetin