Birden her şey anlamını yitirdi. Gök griydi, dalgalar hareketsiz, kuşlar havada asılı, arabalar sessiz, düşmanım olamayacak kadar yetersiz korna sesleri. Bütün şehir boşaldı saniyeler içinde, buna karşılık kuru kalabalığı canımı sıkamayacak kadar önemsiz. Belli belirsiz olan varlığın yaşanabilir kılıyormuş meğer bu kenti. O kadar derinden kesildi ki derim, zırhım olmaya başladı ruhum. O ise soğuk, buz gibi parçalanmaz, sıcağı unuttuğu için erimez. İzole, saf, hissiz. Boşluğun beni çevreleyen yankıları arasında ses geçirmez bir pozisyonda ayakta duruyorum. Oturursam eğer bir daha kalkamayabilirim, kendimi tanıyorum. Ereği yok sözlerimin, anlatmayı bıraktım, sadece sohbet ediyorum, onun da içi boş biliyorum, biliyorsun… Ve birden oluverdi yeryüzündeki bütün anlamların birbirleri üzerinden kayıp düşmesi. Hiç beklemediğim bir anda. Paranoyak hayal dünyam alt etti beni, gerçeğe dönüşerek. Bu sefer ikimiz de kaybetmedik. Kazanan yoktu, çekişme bitti, egom artık işlevsiz. Hırslarım al yanaklı küçük çocuklar gibi annesinin eteğine sığınıyor. Büyük hedeflerim o kadar da büyük değilmiş. Attığın her adımda ayaklarının altında parçalanırken anladım. Hepsi sanaymış. Sen yokken her şey sana kanıtlamak, varken de yanına yakışabilmek içinmiş. Bir ihtimalin kucağında büyüttüm kendimi. Sütünü emdikçe emin oldum, birçok kez düşeyazdım yine de beni sarmalayan kolların izin verdiği kadar oradaydım. Bitmeyen bitişlere aldandım ve hep böyle gider sandım. Varlığımın miladı, miadını doldurmaya yaklaştıkça ellerimle ayırıp kaburgalarımdan içeriye kafamı uzattım, bir kez daha kendimi görebilmek için. Yeniden doğuşum, kutlanmayacak hiçbir yerde, küllerimden bir olmayacağım tekrar, küllerim siluetim olacak. Kendimi kandırmalarım devam edecek. Oyalandıkça sıkılacak ruhum, sıkıldıkça doyumsuzca basamakları koşacak, engeller eğlendirecek, yaşıyorum hissiyatını tadabilmek için adrenalin bağımlısı olacak. Her yerde olma ihtiyacım, hiçbir yerde olamayışımdan. Ait olamamak gezgin yapacak beni. Gerçekten sevemeyişim insanları, beni çok sevilen biri yapacak. Sen hariç. Ve aslında konu hiçbir zaman sen değildin bunu şimdi anlıyorum. Fısıltılarında sağırlaşırken kendi sesimi unutmuşum, ne acı… Bundan böyle yalnızca bana ait tınılar var kulaklarımda ama ruhunun müziği her zaman en sevdiğim olacak. Daha fazla yargılamıyorum seni, neden diye sormuyorum çünkü seni sadece tanımaktan öte artık anlıyorum da. Tatlı bir rüzgârın ardından sürükleniyorsun şimdi, kar kokusunu bana bırakarak gittiğin yere baharı götürüyorsun. Birçokları gözünü kapatıp aldanacak mart güneşine, bilerek izin verecekler ekinlerini yakmana, zararlarına rağmen minnettar kalacaklar tenlerinde bıraktığın ışığa. Sen yine aziz kalacaksın kendi gözünde, yalnızlık ve huzursuzluk peşi sıra devam ederken bir yenisini daha ekleyeceksin domino taşlarına. İkimiz de her şeyin farkındayız aslında, diğer herkes gibi. Sadece kendi acılarımızdan ibaret kıldık dünyamızı. Kurban psikolojisiyle yıkadığımız bedenlerimiz, ay gibi parlarken iyi bir insan olduğumuz yanılgısıyla vicdanımızı törpülemeye devam edeceğiz.
Ve şimdi vaat edilmemiş toprakları istila etmek için yola çıkıyorum. Daha önce bilmediğim fakat aşina olduğum manzaralar dolacak gözlerime.
Kafamı yasladığım cama düşen gölgeyle ne dinlediğimin farkında bile olmadığım şarkıyı durdurup oturduğum koltukta toparlanıyorum, görevli gülümseyerek “Biletiniz lütfen,” diyor, bacaklarımın arasına sıkıştırdığım kâğıt parçasını uzatıyorum. Başıyla onaylıyor, “İyi yolculuklar.” Refleks olarak gülümsüyorum ben de. Kaldığı yerden devam ettiriyorum şarkıyı, tekerlekler hareketleniyor, onlar yuvarlandıkça arkamda bırakıyorum kendimi, ağaçlar silikleşiyor, bu sefer ne dinlediğimin bilinciyle ayağımla ritim tutmaya başlıyorum.
Ait olamamak gezgin yapacak beni, hiçbir yerde olamayışım her yere sürükleyecek ve ben evsiz kalmak istiyorum, ta ki bütün yeryüzü evim oluncaya dek.
Zeynep Fatma Küpeli