VAPUR GİDER, SEN DALGANABAK
Kadıköy Beşiktaş vapurunda rastladım onlara. Bir anın içinde onlarca insan, aynı gemide yolculuk yapıyorduk. Sessiz sedasız birbirimizden gözlerimizi kaçırarak, denize, düşüncelere dalarak, hesaplar yaparak ya da düşler kurarak geçiyorduk karşıya. Birden bir müzikle, tüm düşünce balonlarımız dağıldı ve hepimiz ortak bir anda toplandık. Kimimiz bacaklarımızla, kimimiz başımızla, kimimiz her an ortaya çıkmasından korkacağımız kıpır kıpır ruhumuzla. Üç genç adam, çaldıkları enstrümanlarla bir şey anlatır gibiydi bizlere; müzik evrensel bir dildi gerçekten ve biz o dile hiçbir şekilde kayıtsız kalamıyorduk.
Müzikleriyle, ruhları buluşturan ve etraflarına toplayan bu genç müzisyenleri görünce aklıma babamın sözü geldi: “Müzik hüznün, şiddetin panzehridir. “
Hüzünler, dalgınlıklar, yaşam telaşları anlık da olsa kaybolup gitmişti notaların eşliğinde. Bir de grubun isminin “Dalgana bak” olduğunu duyunca daha da mutlu oldum. “Eğer işitirsen dünya mesajlarla doludur ve her şey seninle konuşur “ felsefesiyle yaşayan bir insan olarak, bu karşılaşma da boşa olmamalı dedim ve Dalganabak Grubu’nu hem tanımak hem de sizinle tanıştırmak istedim.
6 genç adamdan oluşuyor bu grup. Aslında bu kadar değiller, daha fazlalar. Müzikle yoğrulmuş 30- 40 kişilik bir gruptan bahsediyorum. Altısı sabit diğerleri, dönüşümlü olarak gruba dâhil oluyorlar. Konservatuar mezunu ve kendi tabirleriyle birlikte büyümüş insanlar. Son nefeslerine kadar müzisyenlik yapmak istiyorlar ve bu konuda çok kararlılar. Konserler düzenliyor ve festivallere katılıyorlar, yani sadece vapurda değil, özgürce müziklerini yapabilecekleri her yerdeler. Destekleri olmadan albüm yapacak kadar cesurlar, onlar için her yer konser alanı ve vapur bu alanlardan biri. Sözlerini kendileri yazıyor, bestelerini kendileri yapıyor. Röportajımızda da okuyacaksınız, istedikleri tek şey, mesleklerini özgürce icra edebilmek. Onlar gemi batsa da sonuna kadar keman, saksafon, davul çalmaya ve müziklerini yapmaya devam etmeye kararlılar. Bizden müzisyenden başka bir şey olmaz diyen bu altı genç adamı ve müziklerini siz de çok seveceksiniz.
Niyetimiz, Dalganabak ile sohbetimizi vapurda gerçekleştirmekti ancak grup o gün albüm için stüdyoya gireceği için, küçük bir çay bahçesinde buluştuk ve sohbet ettik. Biz çok eğlendik ve keyifle müziklerini dinledik. Siz de dalganıza bakmak istiyorsanız, onları instagram ve facebook hesaplarından takip edebilirsiniz. (facebook.com/ dalganabak.band / instagram/ dalganabak_ )
Bizim önerimiz, bir gün Kadıköy – Beşiktaş vapuruna binmeniz ve kendinizi müziğin dalgalarına bırakmanız…
Röportaj boyunca bana destek olan iki can dostum Eylül Açıkkol ve Zeynep Devir’e bu çalışmada gönülle bana destek oldukları için teşekkür ediyorum. Birlikte küçük bir ekip olduk. Hedefimiz, röportajlarımızın bir kısmını görüntülü olarak kaydetmek ve youtube kanalımızda yayınlamak. Bunun için elimizdeki olanaklardan yararlanıyoruz ve çok donanımlı değiliz. Bu nedenle özellikle sokakta yaptığımız röportajlarda ciddi bir ses problemi yaşadık. Eğer başarabilirsek, bu röportajımızın bir kısmını da görüntülü olarak kanalımızdan size yansıtmaya çalışacağız.
Ozan, Alpay, Onur, Emre, Sercan ve Engin… Grubun hiç bölünmeyen ve sabit altı üyesi. Daha önce de anlattığım gibi, bu ekip istendiği zaman otuz, kırk kişi de oluyor. Hepsi konservatuar mezunu ve çoğu aynı okulda eğitim görmüş, birlikte büyümüş ve birlikte de yol almayı düşünen altı genç adam. Ozan Tura klarnet ve saksafon üflemenin yanı sıra grubun solisti. Sercan Pamuk klavyede, Engin Ergen Kemanda, Emre Kılınçer Davulda, Alpay Eray Vural Basta ve Onur Güney ise hem gitar çalıyor hem de grubun vokalistliğini üstleniyor. Sohbetimizde grubun sözcülüğünü Ozan ve Alpay üstleniyor.
“Müzik özgürlük ister…”
Birbirinizle nasıl tanıştınız ve ne zamandan beri bir aradasınız?
Biz konservatuar mezunuyuz. Birlikte okuduk ve birlikte mezun olduk. O günden beri profesyonel olarak müzik yapıyoruz.
Dalgana Bak grubu 2013 yılında İstanbul’da kuruldu. İlk olarak Bodrum’da düzenlenen kültür sanat festivaline davet edildik ve o festivalde bayağı bir insana ulaşmış olduk.
O dönem Gezi Parkı olayları başlamıştı ve ortalık biraz karışıktı. Bu karışıklıkta kayıt yapmak, müzik yapmak hatta herhangi bir şekilde sokağa çıkmak bile çok zordu. İşte tam da bu dönemde bizi Bodrum’a davet ettiler. Gitmeden önce bir Cd yapmak durumundaydık, hazırda birkaç parçamız vardı ve hemen hızlıca stüdyoya girdik. Stüdyo ise Beyoğlu’ndaydı. Çok zor şartlar altında kaydımızı yaptık ve Bodrum’a gidip Kültür Sanat Festivali’ne dahil olduk. Orada oldukça ilgi gördük ve müziğimize gösterilen bu ilgi bizi daha da motive etti, bu işe devam etmeye karar verdik. İlk etapta kadromuz daha fazlaydı, kadroya sonradan eklenen arkadaşlar oldu, ayrılanlar oldu, dönem dönem katılmak isteyenler oldu, her zaman hepsine kapımız açık oldu. Tüm arkadaşlarla görüşüyoruz, birlikte ara sıra yine müzik yapıyoruz, başka projelerde birlikte yer alıyoruz.
İstanbul’da vapurda müzik yapmaya başladık ve hala yapmaya devam ediyoruz. Albüm çıkarmak için yola çıktık ve bestelerimizi aranjelerimizi tamamladık, son bir parçamız kaldı onu da birazdan stüdyoda tamamlayıp kaydedeceğiz. Bu ay sonuna doğru inşallah albümüz çıkacak.
Grubun adı neden Dalgana bak oldu?
Yaptığımız müzik biraz da stilimizi anlatıyor. Ciddi müzik eğitimleri aldık ancak akademik yaşamak, müziğe akademik yaklaşmak da doğru değil. Yapılan şey nihayetinde müzik ve müzik özgürlük ister. Biz de hem müzik yapıp hem de bir arada olmayı ve zaman geçirmeyi çok seviyoruz. Bir araya geldiğimizde de çok ciddi durabilen adamlar olmadığımız için yani ; “dalgana bak” şeklinde yaşadığımız için bu ismi grup ismi olarak seçtik.
Dalgana bak bir yaşam felsefesi, bir yaşam mesajı gibi oldu o zaman…
Aynen öyle, etrafımızda çok fazla acı ve ciddi durumlar var. Ülke olarak da zor dönemler yaşadık, yaşıyoruz da, hatta sadece ülke olarak değil, dünya olarak zor bir dönemden geçiyoruz. Panik, telaş, hüzün, endişe, kaygı hepimizin içine işledi; “ne yapacağız, nasıl yaşayacağız?” derken ölüp gideceğiz. Böyle bir ortamda bütün ömrümüz boyunca acı çekip, üzülüp, hayata kötü tarafından bakacağımıza biraz da “dalgana bak “ demek istedik.
Albüm ve hayalleriniz için yola çıkıyorsunuz. Endişeleriniz ve kaygılarınız var mı içinizde?
Bizim yaptığımız iş bu olduğu için ne yaparsak yapalım birlikte müzik de yapsak, başka bir şey de yapsak her şekilde mücadele içinde geçiyor hayat. Tabi ki müzik yapmanın da mevcut durumlardan kaynaklanan bir takım engelleri ve zorlukları var. Çaba gösterilmesi gereken ya da destek beklenen birçok durumu var. Bunlar bizi olumsuz anlamda etkilemiyor.
“Dalgalara bakarak bestemizi yapıyoruz.”
Vapurla başladınız. Birçok farklı insanı taşıyan ve sürekli bir sirkülasyonun olduğu geniş bir kitle var vapurda. Siz çalarken insanların müziğe verdiği tepkiyi izledim, çok eğleniyorlar ve buna kayıtsız kalmıyorlar. Bu tepkiler ve katılım sizi nasıl etkiliyor? Vapurda çalmanızın sebebi koşullar mı yoksa tercih mi?
Vapur insana bambaşka bir bakış açısı kazandırabilen bir araç aslında. Bir yandan müthiş bir kitleye hitap ediyorsun, sürekli değişen bir insan profili var. Aynı zamanda medeni cesaret ile alakalı olarak da insanı çok fazla geliştiren bir yer.
Ne tarz müzik yapıyorsunuz?
Bu soru çok fazla soruluyor. Orada da biz aslında dalgana bak diyoruz. Bir tarzımız yok aslında, ille de bir tarz olması gerekiyorsa, tarzımız dalgana bak tarzı.
Şarkıları kendiniz mi besteliyorsunuz?
Evet, şarkılarımızın çoğunu vapurda besteledik.
Nasıl besteliyorsunuz?
Vapur çok güzel bir ritim veriyor. Dalgalara bakarak bestemizi yapıyoruz. Orada insanlardan aldığımız birebir bir enerji var. Karşılıklı bir iletişim kuruyoruz aslında. Çok farklı ve çeşitli duygular hissediyorsunuz. İnsanların karşısına geçip, enstrümanlarımızın kutularını açıyoruz, sazlarımızı çıkartıyoruz ve oradaki tepkilere bakıyoruz. O bakışlar ve enerji bize yön veriyor ve çalmaya başlıyoruz. Bazen çalmıyor, duruyoruz.
Neden duruyorsunuz?
Her zaman sevgi seli ve olumlu tepkilerle karşılaşmıyoruz tabi. Son derece kötü tepkiler de alabiliyoruz.
Olumsuz tepkiler daha çok nasıl gelişiyor?
Olumsuz tepkileri genelde resmi kesimlerden alabiliyoruz gerçi şimdilerde daha hoşgörülü ve anlayışlılar. Bizi tanıdıkça ve bize alıştıkça tepkiler daha yumuşak oluyor. Tam enstrümanı çıkarıp, çalacağımız sırada; “ çıkarmayın, çok başım ağrıyor “, “çalmayın lütfen” diyen teyzelerimiz amcalarımız olabiliyor. Biz de onlara saygı duyuyoruz ve çalmıyoruz. Bunlar çok nadir oluyor ama oluyor.
“Beste yaparken özellikle dikkat ettiğimiz şey, hayatın içinden ve gerçek bir şey olması.”
Genelde tepki olumlu ama değil mi?
Evet, genelde tepki olumlu. Özellikle çocuklardan çok güzel tepkiler alıyoruz. Gelip etrafımızda dans ediyorlar veya ilgiyle bakıyorlar, bacağımıza yapışıyorlar çalarken.
Bu ilk albümde nasıl müzikler olacak? Yine sözleri ve besteleri size ait parçalar mı yer alacak?
Ağırlıklı olarak kendi bestelerimiz , sözü ve müziği bize ait parçalar olacak.
Daha ritmik ve eğlenceli parçaları tercih ediyorsunuz değil mi?
Evet, daha enerjik ve ritmik, dans ettiren, bizim de çalarken dans edebileceğimiz, sevdiğimiz ritimlerin ve melodilerin olduğu parçalar yapıyoruz. Beste yaparken özellikle dikkat ettiğimiz şey, hayatın içinden ve gerçek bir şey olması. Mesela bazen beste yapmamız gerekiyor; “hemen bir şey yapalım” dediğimizde olmuyor, olabilecek bir şey de değil bu. Eğlenceli ile yüzeyseli birbirine karıştırmamak lazım.
Yani siz, koşullar ve durumlar ne olursa olsun; “müziğimizi yapacağız “ diyorsunuz…
Evet sonuna kadar mutlu olmaya ve mutlu etmeye devam edeceğiz. Kendi içimizde bunu başarmış durumdayız. Bunu yaptığımız yerlerde de gördüğümüz tepkiler, bu anlamda başarılı olduğumuzu gösteriyor. Gülen yüzler ve dans ederek katılımcı olan kişiler görünce biz de başarılı olduğumuzu düşünüyoruz. Ve daha fazla insana müziğimizi ve enerjimizi ulaştırmak istiyoruz.
“Bizden müzisyenden başka bir şey olmaz.”
Müziğinizi daha özgürce yapabilmek için nasıl bir desteğe ihtiyacınız var?
Bize köstek olunmasın yeter.Destek sonradan gelir zaten, destek olunmadan da zaten biz gerek bireysel olarak gerek grup olarak tırnaklarımızla bir şekilde ilerliyoruz. Bu amacımızı gören insanlar bize zaten bunun inceliğini bunun desteğini gösteriyorlar. Genel olarak bir köstek olma eğilimi her zaman var ve bu olmazsa biz istediğimiz yere ulaşırız. Çünkü şunu çok iyi biliyoruz, bizden müzisyenden başka bir şey olmaz. Aramızda Beş yaşından beri müzik yapanlar var.
En önemli destek aile desteği değil mi? Aileleriniz ne kadar destek oluyor sizlere?
Evet, aile desteği işi gerçekten zor oldu; “Ya, oğlum doğru düzgün bir işin olsun, ayağın yere bir sağlam bassın, sigortan maaşın olsun” dedikleri de oluyor ama en büyük destek yine de ailelerimizden geliyor.
Sen yeter ki mutlu ol desteği….
Hiç onaylamasalar bile destek oluyorlar, bu anlamda çok şanslıyız. Önceki kayıtlarımızı yapıp ailelerimizin evine götürüp dinlettiğimizde; “ bakın biz bunları yaptık” dediğimizde, parçaları dinledikten sonra fikirleri değişti. Aileler genelde ne yaptığına bakıyorlar. Yaptıklarını görünce de gurur duyuyorlar.
Bundan sonra nasıl yol almayı hedefliyorsunuz? Nasıl bir yol hayal ediyorsunuz?
Müzik yapabiliyor olmak istiyoruz, şartlar zor. Türkiye’de müzik yapabilmek gerçekten de kolay değil. Ömrümüzün sonuna kadar müzik yapabilmek istiyoruz. Şan şöhret değil de, müzik ana amacımız…