Evet güzel kardeşim hep seni buluyor. Maalesef seni buluyor, çünkü senin çözmen gereken bir sorunu işaret ediyor Yaradan, Evren, Tanrı, adına ne diyorsan. Zira bir şey hayatta sürekli benim karşıma çıkıyorsa, benim canımı sıkıyor, mutsuz ediyorsa benimle ilgili bir şey vardır orada.
Benim, doğayla, evrensel yasalarla uyumlu olabilmem için o eşiği geçmem gerekiyor. Mutlu olabilmem, varlığımı geliştirebilmem, paylaşabilmem için onu aşmam gerekiyor. Bu problemi çözemediğim zaman artarak, büyüyerek bana gelmeye devam ediyor. Çünkü kabımız doluyor bir süre sonra her damla bardağı taşırır hale geliyor.
İnsan hayatta herhangi bir sorununu çözdükçe gelişiyor. Bunun idrakine varmak, farkındalık her şeyin başlangıcı. Fark ettik, yeterli mi? Hayır, zira eylemsiz farkındalık pişmanlıktır. O halde ilk adım bunu fark etmek, ardından kendimi düzeltmem için harekete geçmek. Harekete geçmek için ise bizi sıkıntıya sokan şeyin zıddı bizim şifamızdır.
Hadi bir örnekle bunu somutlaştıralım. Çok sevdiğimiz, yere göğe koyamadığımız biri var. Bir süre sonra bakıyoruz ki, bu zât bize karşı zalimleşmeye başlamış; umursamaz tavırlar, küçük görmeler, ilgisizlik. Aman Allah’ım! Bu kadar emek, ilgi, sevginin karşılığı bu mu olmalı diye aklınızda düşünceler kanat çırpmaya başlar. Sonra o kuşları zihninde asla yakalayamamaya başlarsın. Onlar kafanın içinde takla atan güvercinler gibi uçuşurken dingin olamazsın, huzur bulamazsın.
O zaman ne yapmalı? Aynayı hemen kendine tutmalısın.
Acaba ben, bu ilişkide gerekenden fazla mı verici oldum? Hep fedakârlık yapan ben mi oldum? Hep arayan ben miyim? Neyin eksikliğini hissederek bunu yapıyorum? İçimde bir sevgi, ilgi eksikliği mi var da bu kadar talepkâr oluyorum? O olmasa ben ne yaparım diye mi düşünüyorum, yoksa onsuz da pek güzel yaşarım mı diyorum?
Sorular, sorular… Ancak güçlü ve anlamlı sorular aydınlığa çıkarır bizi. İnsanlığın kadim kültürlerinde ilk kişisel gelişim öğüdü şudur: “Kendini tanı.”
Delfi tapınağı girişinde de bu yazı yazar. Kendini tanıyan insanın sırrı kadim kültürden bu yana değişmemiştir ancak kaç kişi bunun farkındadır bu muammadır. Toplumlar arasında bu soruları soran ülkeler zenginleşir, refaha erir. Komplo teorileri ile gündemden düşmeyen krizler, çatışmalar hep aynı sebeplerden çıkar, ancak o sebepleri asla kendimizde aramayız.
Dünya Savaşı’nda tayınsız, ekmeksiz kalan askerlerimize ağlar, içimiz büzüşür ancak neden bu askerlerimize biz yiyecek sağlayamadık, o dönemlerde nerede hata yaptık diye düşünmeyiz. Aslında kimsenin bize bir şey yapmasına gerek yok, biz her şeyi kendi kendimize yapabiliriz; iyiliği de refahı da bolluğu da kötümserliği de fakirliği de umutsuzluğu da umudu da bulabilir, yaratabiliriz.
Umutlu, aydınlık günler için çabaya ve sorumluluk yolculuğuna hem bireysel olarak hem de toplumsal olarak yürüyelim hep beraber.
Anıl Akın