Bugün yürüyüş sırasında kulaklıklarımı takıp telefonumdan Freddie Mercury’nin albumünü seçtim. Müzik sesinin beynime ulaşmasıyla Kasım 2018 tarihinde vizyona giren Freddie Mercury ve efsane grubu Queen’in hikayesini anlatan Bohemian Rhapsody filminin yaşattığı hisler zihnimde canlandı. Üniversite hayatım boyunca Freddie Mercury’yi kendi sesinden sevdiren can dostumu hatırladım.
Tarihleri, bulunduğunuz yerleri unutabilir, karıştırabilirsiniz. Ama insanların sizde bıraktıkları duyguları unutamazsınız. Freddie Mercury’yi can dostumun gözünden sevmiştim. O, bir Freddie Mercury hayranıydı.
Onu adı hala Gazi Üniversitesi iken İşletme Bölümü 1. sınıfının ilk gününde tanımıştım. Üniversiteye birlikte başlayıp, farklı tarihlerde tamamladık. Kalıcı dostluğumuz yıllar içinde devam etti. Fiziken ve karakter olarak birbirimizin zıttıydık. Fiziken ben koyu, burgu makarna kıvamında kıvırcık saçlı, o ise sarı, pırasa gibi düz, kısa saçlıydı. Ben, ciddi, ağırbaşlı, disiplinli iken, o canlı, atak, her an dersten kaçmaya aday yaramaz çocuk gibiydi. Ben olan bitene iyimser ama hüzünlü bir romantizm içinde hülyalı gözlerle bakarken, o en trajik olayda bile espri patlatacak potansiyele sahip mizahi yaklaşımıyla, John Lennonvari yuvarlak tel gözlüklerinin ardından olan bitene muzip gözlerle bakardı.
Kendi boyadığım renkli batik kumaşlardan elbiseler tasarlar, dikip, giyerdim. Kıyafetlerim rengarenk ve değişikti. Enteresan gümüş takılar takardım. Asker Çarşısı’ndan yeşil renkte asker çantası kullanırdım. Üzerine sevdiğim şarkı ve sanatçıların isimlerini boyalı kalemlerle yazardım. Ayağımda deri sandalet ayakkabılar olurdu. O, her an basketbol oynamaya hazır durumda, spor ayakkabı ve jean pantolunuyla dolaşırdı. Öğrencilik hayatımda onu kot pantolon haricinde bir kıyafetle hiç görmedim.
Zıtlıklarımızla birbirimizi tamamlardık.
Benim ciddi, ağırbaşlı hallerim sayesinde bize yetecek kadar birlikte ders çalışıp, onun canlı enerjisi sayesinde bol bol ders kırardık.
Bizim çok ciddi işlerimiz vardı.
Freddie Mercury’nin büyük posterinin olduğu pasaja ulaşmak amacıyla okulun bulunduğu Beşevler’den Tunalı Hilmi Caddesi’ ne onun Freddie Mercury’den söylediği şarkılar eşliğinde yürürdük. Postere ulaştığımızda onu Freddie ile baş başa bırakır, varlığımla rahatsızlık vermez, uzak bir kenara çekilirdim. O, postere uzun uzun bakardı. Bakma faslı bittikten ve Freddie ile vedalaştıktan sonra tekrar uğramak üzere oradan uzaklaşırdık.
67 Kuşağıydık; 80’li yıllarda henüz cep telefonu, internet ve sosyal medya yoktu.
Birbirimizi kablolu ev telefonlarından arar, kasetlerden müzik dinler, birbirimizle konuşamadığımızda yazılı notlar bırakırdık.
Buluşma yerlerimiz kitapçı ve pastahaneler olurdu.
Paramızı sınırlı harcar, çay içer, Ankara’nın sokak simidini ve Körfez Pastanesi’nin peynirli poğaçasını yerdik.
Müziği, resmi, romanları severdik.
Hayatı, sevdiğimiz sanatçıların şarkılarını damıtarak, algılıyorduk;
Dünyayı barış ve sevgi kurtarabilirdi.
John Lennon, Joan Baez, Bob Dylan, Dire Straits, Freddie Mercury, Simon and Garfunkel, Cat Stevens dinlerdik.
Ben, Freddie Mercury’yi ondan dinlerken, o benim evimdeyken Joan Baez dinlemeyi severdi.
Benim ruhum Joan Baez, onunki Freddie Mercury idi.
İkimiz de işletme okurken, ben resim atölyesinde resim yapıyor, günlüğüme şiir ve günlük yazılar yazıyordum. Benim misyonum ressam ve yazar olmak, sanatçı olarak, sevgi ve barış mesajı vermekti.
Okullar bitti, işlere girildi, aileler kuruldu, ben üç, o iki şehir değişikliği yaptık.
İkimiz de hayata bankada başlayan çalışma hayatına geçtik. Ben, insan kaynakları müdürü pozisyonunda 28 yıl özel sektörde çalıştım. İş hayatımı sonlandırdıktan sonra kendi bloğumda hayat ve insana dair günlük yazılar, bisiklet ve gezi turlarımla ilgili dergilere yazı yazmaya ve yoga eğitimi vermeye başladım.
O, 15 yıl çalıştıktan sonra bankadaki işinden istifa ederek ayrıldı. Hayallerinin peşinden gidip, yemek kursunu bitirdi. Tiyatro ve kitap tasarımında serbest çalışmaya başladı. Halen organizasyonlara kendi elinden güzel sofralar hazırlıyor.
Kasım 2018’de vizyona giren, yönetmenliğini Bryan Singer ve Dexter Fletcher’in yaptığı, başarılı performansıyla Freddie’yi Rami Malek’in canlandırdığı Bohemian Rhapsody’yi seyrederken, gözyaşlarıma mani olamadım.
Müziğin, sanatın, insanları duygularla birbirine ne denli güçlü bağladığını hissettim.
Filmin sonunda bende can dostum ve Freddie kalmıştı; ayrılmamalarına sevindim.
Biyografi
Ailesi aslen Azeri ve Fars kökenli olan Freddie Mercury, şimdiki Tanzanya’nın bir parçası olan Zanzibar adasında, o bölge henüz İngilizlerin yönetimi altındayken 5 Eylül 1946’da dünyaya gelmiştir. Hindistan’ın Bombay kentinde St. Peter adlı bir İngiliz okuluna devam eden Mercury, yeteneğinin ilk ışıltılarını da burada aldığı müzik ve piyano dersleri sonrasında göstermiştir. Ardından St. Mary Lisesi’ne devam eden müzisyen, devrim sonrası ailesiyle birlikte İngiltere’ye yerleşir. Burada da Sanat ve Grafik Tasarım alanından mezun olan Mercury’ nin sanat dünyasında parlaması rock müziğe getirdiği kendi özgün yorumuyla olmuştur. 1970’te Londra’da Brian May ve Roger Taylor ile Queen grubunun kurucuları arasında yer alan Freddie Mercury, rock müziğin en güçlü vokalistlerinden biri olarak adını müzik tarihine yazdırmıştır. Grubun Bohemian Rhapsody, Somebody to Love, We Are the Champions, Crazy Little Thing Called Love gibi onlarca hit parçasının altında imzası olan Mercury, 80’ler boyunca özel hayatıyla da çok konuşulan isimler arasında yer almıştır. Sanatçı 1991’de AIDS hastalığının vücudunda yarattığı komplikasyonlar sonucu 24 Kasım’da hayata veda etmiştir.