18 Mart Çanakkale Deniz Savaşlarının yıldönümüdür. Milli Mücadele’ye olumlu yönde etkisi
olan bu Savaşın geçtiği yerleri iki kez ziyaret ettim ve çok duygulandım. Şimdi sessiz ve
sakin görünen sahiller ve bayırlarda, tarihin en kanlı muharebelerinden birinin yaşanmış
olduğunu bilmek insanı ürpertiyor.
Şehitliklerimiz, Seyit Onbaşı Anıtı, Kanlı Sırt, Kırmızı Sırt, siperlerin arası 8 metre olan
Bomba Sırtı, müzedeki, şehit olan askerlerin ceplerinden çıkan özel eşyaları ve mektupları
duygusal anlamda bizi başka bir boyuta taşıdı.
Bu yıl 18 Mart’ta Çanakkale Zaferinin 100. Yıldönümünü kutladık. Mustafa Kemal
Atatürk’ün isminin öne çıktığı bu savaş, onun askeri dehası ve başarısı sayesinde
kazanılmıştır. Bu zafer, Balkan Savaşları faciasından sonra Türklerin dimdik ayakta olduğunu
bütün dünyaya göstermiş, sömürge devletler için de umut olmuştur.
Bu yazımda savaşa karşı taraftan bakmak istiyorum.
2006 yılında gittiğim ve 3 ay yaşadığım Avustralya, Türkiye’ye en uzak ülkelerden biri.
Neredeyse uzağın diğer adı diyebiliriz. Dünya haritasına baktığımızda en sağda, sanki oradan
uzaya düşecekmiş gibi duran bir dev ada. Adeta dünyanın sonu gibi…
İngilizcede Avustralya ve Yeni Zelanda için “down under” ülkeleri denir. Bu sıfatı gerçekten
de hak ediyorlar. Her iki ülke de hem “aşağı”da hem de “alt”ta. Dünya haritasında bu durum
Avustralyalıları üzmüş olmalı ki onlar haritayı farklı biçimde çizmişler: Haritalarda
Avustralya dünyanın tam ortasında görünüyor. Doğusunda Amerika kıtası, batısında ise Asya,
Avrupa ve Afrika kıtaları var.
Uzak ülkelere giderken saat farkı yaşanır; Avustralya’ya giderken sadece saatler değil,
mevsimler de değişiyor. Sıcak bir Haziran günü Ankara’dan ayrıldım, Melbourn’a
indiğimizde mevsim kış oldu. Güney yarım kürede Haziran ayı, kuzey yarım kürenin Aralık
ayına tekabül ediyor. Biz de soğuk bir kış günü bu ülkeye indik.
Birinci Dünya Savaşı başlarında bu iki ülkeye ait birliklerin katılmasıyla kurulan Avustralya
ve Yeni Zelanda Kolordusu, önce Çanakkale’de, daha sonra da Ortadoğu ve Avrupa savaş
alanlarında müttefikleri hesabına savaşmıştır. ANZAC, bu kolordunun (Australian and New
Zealand Army Corps) kelimelerinin baş harflerinden oluşturulmuş bir kelimedir.
Zamanla ANZAC kısaltması bu kolorduda görev almış en büyük komutandan rütbesiz ere
kadar tüm askerleri belirleyen bir anlam taşımıştır.
Bizim tarihimizde cumhuriyete giden yolun en önemli kilometre taşlarından biri olan
Çanakkale Savaşları, Avustralyalılar için bir milattır. Her ülkenin bir kuruluş miti vardır ve bu
ülkenin kuruluş miti de Çanakkale savaşlarıdır. İşte tam da bu nedenle, ülkede nereye
giderseniz gidin, Gallipoli (Gelibolu) ve ANZAC sözcüklerine rastlarsınız.
Sokakta rastladığınız bir ortaokul –lise öğrencisine kısa vadede ne yapmak istediğinizi
sorduğunuzda, Gelibolu’ya gidip, yakın ya da uzak bir akrabasının yattığı kendi şehitliklerini
ziyaret etmek istediğini söyler. Bu gençler, Türkiye’ye gelebilmek için o yaşlarda çalışıp, para
biriktirmeye başlıyorlar.
Hangi yaştan olursa olsun bir Avustralyalı ile karşılaştığınızda ve Türk olduğunuzu
söylediğinizde size muhakkak ailesinden Gelibolu’ya gitmiş birinin hikâyesini anlatır.
Shrine of Remembrance: (Müze)
Melbourn’un orta yerinde, geniş bir parkta yer alan ve TC Melbourn Başkonsolosluğu’nun da
tam karşısında olan bu müze, Birinci Dünya Savaşı’nda ölen 114.000 Avustralyalı erkek ve
kadınların anısına inşa edilmiştir ve yıl boyunca bu müzede 100’ü aşkın tören
düzenlenmektedir.
İnşaatı Temmuz 1928 ile Kasım 1934 yılları arasında yapılmıştır. Binanın mimarisi tanıdıktır:
Eski Dünyanın yedi harikasından birisi olan, Bodrum’daki Karya Kralı Mausolos’un anıt-
mezarından esinlenerek yapılmıştır.
Bu müzede, Gelibolu’nun bir Avustralyalı için herhangi bir savaştan ziyade ülkelerinin
kuruluş miti olduğunu fark edersiniz.
Melbournlular her yıl 25 Nisan’da çoluk çocuk şafak vakti bu parka gelip, ellerinde mumlarla
Çanakkale Savaşlarını anma etkinliğine katılırlar. 25 Nisan günü, ANZAC askerlerinin,
yarımadanın kayalık ve dağlık olan batısına çıktığı tarihtir. Aynı tören Gelibolu’da da “şafak
ayini” olarak yapılmaktadır.
Gelincikler, bazen Müze’nin dükkânında, bazen de parktaki heykellerin önünde sık sık
karşınıza çıkar. Bunlar gerçek gelincik değildir. Kâğıttan yapıldığı için on iki ay boyunca
bulmak mümkündür. Müzenin dükkânında da satılmaktadır.
Bu çiçek kolaylıkla yetişir, ömrünün kısalığı nedeniyle savaşta genç yaşta ölen askerleri
simgeler. Renginin kırmızı oluşu da savaşta dökülen kanların anımsatır. Bu nedenlerle bir
sembol çiçektir.
Gazilerin rozetlerindeki çiçekler, kimine göre Flandr Ovası’nın, kimine göre ise Gelibolu’nun
gelincikleridir.
Melbourn’da kaldığım sürede bir düşünce kuruluşuna davet edilmiştim. Diplomat, gazeteci ve
akademisyenlerin konuşma yaptığı bu toplantıda programda olmadığı halde benim de bir
konuşma yapmamı rica ettiler.
Ben de, Atatürk’ün 1934 yılında söylediği:
“Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın
toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçikle yan yana, koyun
koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen Analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz.
Evlatlarınız, bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat
uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız
olmuşlardır” sözlerini İngilizce ve ezbere okuduğumda salonda önce derin bir sessizlik oldu,
arkasından alkışlar geldi. Ben dâhil, hepimizin gözlerinde yaşlar vardı.
Toplantının sonunda Avustralyalı bir emekli büyükelçi, “Bunlar, ülkenizi istilaya gelen bir
devletin askerine söylenecek en anlamlı sözler; saygı ve merhamet dolu, ne mutlu sizlere ki
böyle bir kahramana sahipsiniz” dedi.
Gerçekten de bu sözler, muzaffer bir komutanın yendiği devletlere meydan okumasıdır.