Cırcır böceklerinin korosuna karışan radyonun sesi ve uzaklardan gelen dalgaların kumsala her değişinde ruha verdiği notalar ile dingin bir gece…
Dinlediğiniz bu şarkı İstanbul’da mı? Yoksa kaçtığınız bir yerlerde mi?
İnsanoğlunun kodlamasına uygun olan tek yaşam biçimi doğaya sarılarak ve bütünleşerek yaşamak iken, bizler telaş içinde o kaldırımdan bu kaldırıma sekerek, zamanla yarışmaktayız, zaman yolculuğunda yarışan maratoncularız.
Ellerimizde içinden fotoğraflar, yazılar fışkıran zaman makinaları, sürekli içindeki pencerelerde yaptığımız odaklanması muhteşem değerdeki sanal ve vakitsizliğe bahanelenmiş baloncuklar…
Mutlu muyuz peki bu denli koşuyor olmaktan?
Molasız, heyecansız, hırsla ve betonlaşan çimen izlerinin gölgelendiği yollarda kanıksamış yürümekten?
Arkadaşımın kiralık ev aramaktan bitap düştüğü günlerden birinde belki yorgunluğuna çare olurum ve ikinci bir göz olarak keşfe katılırım düşüncesiyle peşine takıldım. Gerçekten de bir süre sonra gezdiğimiz evlerin odaları, mutfakları, pencereleri, yolları birbirine dolambaç olarak kafamın içinde dans etmeye başladı. Bir evi hatırlamaya çalıştığımda diğer evin balkonunu onun içine yerleştirmiş, olmayan renkleri uydurma çabası ile halüsinasyon görmeye başlamıştım. Son olarak bir emlak ofisine daha girme fikrine karşı çıkamadığım arkadaşım içeri girer girmez ilk gördüğü kanepeye oturup ağlamaklı ifadesini zapt ederek gülümsedi ve olanca gayretiyle istediği evi tüm özellikleri ile bir kez daha anlattı. Gayrimenkul uzmanı hanım oldukça hatta fazlasıyla sakin, konuşmanın sonuna kadar çok nazik bir şekilde dinleyip, gülümseyerek aradığı evin kendi portföylerinde olduğunu söyleyince dönüp arkadaşıma baktım, çok inanmamıştı ama yine de hemen görmek istediğini belirterek ve adeta zıplayarak kapıya doğru yürüdü. Tabii ki bendeniz de… Umutla kapısından girdiğimiz ev bizi kucakladı, mutluluktan yeni boyanmış odaların duvarlarına baktım, balonu elinden kaçıp da geri gelmiş çocuk gibiydik, bir fiyonklarımız eksikti saçlarımızda…
Aslında bu zamanlarda arkadaşım Fethiye’nin bir köyünde yeni işinde ve evinde, doğa harikası bir sayfa ile istediği düzene başlayacaktı. Tüm odaklanmasına ve hazırlanmasına rağmen ertelemesi gerekmişti. Bir ay kadar yaşayarak içine çektiği tüm dinginliği ve cırcır böceklerini, kolilerini yerleştirirken yorgunluk attığı bahçedeki civcivleri, erik ağaçlarını, beyaz minik şirin evini… “Sadece erteledim” dedi emlak ofisi sahibine… “Ben İstanbul’un tüm bu karmaşasını, kalabalığını, stresini, koşuşturmasını seviyorum” dedi o da.
Arkadaşım “Ben ise cırcır böceklerini özledim, düşümde şarkı söylüyorlar” dedi.
Arada molalar verebilmeniz, düşlerinizi ertelemeden kaçamaklar yapmanız, düşünüzdeki o yer ile ara sıra da olsa buluşabilmeniz inanıyorum ki kaoslarınıza yeni pencereler açacaktır.
Hatta belki de bu pencerelerden cırcır böceklerinin ve dalgaların sesi duyulacaktır.
Orkide Erol