Çocukken büyümeyi düşlemek büyüleyicidir. Ben hep annemin topuklu ayakkabılarını giyerdim örneğin. Topuklu ayakkabılar bir semboldü ilerlediğim yolda. Yıllar geçtikçe ayak numaramın anneminkini geçmesi de yıldırmadı ayna karşısı provaları. Büyümenin şekilsel cazibesi gerisini de hiç düşündürmedi doğrusu; nerede, nasıl giyilecekti bu yüksek ökçeler, aklımın ucundan geçmedi.
Yıllar peşi sıra devrildi elbet, şimdi dolabında çift çift topuklu ayakkabıları olan bir kadınım. Aynadaki görüntüme bakarken memnuniyetle kıvrılan dudaklarımın nedeniyse farkındayım çocukluğumdakinden çok farklı. Çünkü sadece topuklu ayakkabılarımda değil gözlerim. Kıyafetime, saçlarıma, makyajıma, duruşuma da bakıyorum eş zamanlı ve katılacağım toplantıyı düşünüyorum. Büyüdüğümün göstergesi olan nerede, neden ve nasıl soruları ile meşgul artık beynim, sorgulayanım ben, bir erişkinim.
Çocukken büyük olmaya özenmek, büyüdüğümüzde ise çocukluğumuzu anmak herhalde bir tek insanlara özgü bir ruh halidir.
Kazanılanlar hanesine sorgulama yetimizi yerleştirirsek kaybedilenler tarafına neler yazabiliriz?
Çocukken sahip olup da, büyüdükçe elimizden yitip giden becerilerimiz hangileri?
Hayal gücümüz ve yaratıcılığımız çokça, gönlümüzce gülebilme hallerimiz belki, az bilgiye sahip olmanın verdiği özgürlük ve sonunu düşünmeden kaygısızca geçirdiğimiz, hızla akıp giden saatler, günler, aylar ve yıllar …
Kelimelerim biraz buğulu görünse de şimdi sorsanız tekrar çocuk olmak ister miydim diye, cevabım çok net olurdu: Hayır. Kanımca çocukluk yıllarını bir erişkin olarak hatırlamak ve onu ne kadar muhteşem geçirdiğime kanaat getirmek hayatın bana verdiği en güzel armağanlardan.
Şimdiki hedefim doksanlı yaşlarıma ait. O yıllara kadar zihinsel ve bedensel saatimi çalıştırabilirsem eğer, bu yazımı, yeni girdiğim otuz dokuz yaşımı hatırlayacağım ve dudaklarımda beliren hafif gülümseme ile dış dünyadan çok iç dünyamı görebilen gözlerimi hafifçe yumacağım. Ne şanslıyım ki, ben hep mutlu bir insan olacağım.
İpek Aral Kişioğlu