Çağdaş sanatın genç temsilcilerinden Dilek Yalçın’ın, zaman olgusunu eğlenceli olduğu kadar kavramsal olarak da ele aldığı resim ve heykelleri kapsayan “Zaman Yolculuğu/Time Travel” sergisi 49 eserden oluşuyor. Sergi, sanatçının geçen sene İstanbul’da, Tophane-i Amire’de gerçekleştirilen ve büyük ilgi gören Nesnelerin Masumiyeti sergisinin ardından üçüncü kişisel çalışmasıdır.
2016 yılından bu yana Contemporary İstanbul dahil olmak üzere yurt içinde ve yurt dışında pek çok fuara, karma sergiye katılmış olan sanatçı Dilek Yalçın, bu sergisinde günümüzde kullanımdan kalkmış birçok objeyi tuvaline aktarıyor.Bu objeler artık kullanılmıyor olsalar da arşivsel olarak, tarihin bir noktasında asılı haldeler. Objeleri tuvalde görmek izleyiciyi belki eski çağlara belki kendi geçmişindeki bir sese, kokuya ya da bir anıya ulaştırıyor. Sanatçıya göre; objeler zamanı algılamamızı sağlıyor.Bu fark ediş ve bellek olmasa, belki de zaman hissimiz olmayacaktı. Yalçın, “Zaman Yolculuğu” sergisinde daha çok tedavülden kalkan veya evrilerek elektronikleşmiş ya da sanal dünyada yerini almış nesneleri, sanat eserine dönüştürerek onlara ölümsüzlük atfediyor. Guaj ve akrilik boyalarla oluşturduğu eserlerinin kökeni M.Ö. 5. yüzyıla dayanıyor. Objeleri insanlık tarihinde kullanılmış en eski kumaş olan keten bezinden oluşan tuvallere resmeden Yalçın, zaman kavramının geçmiş ile şimdi arasında kurduğu köprüye antik sayılabilecek bir malzemeyi güncel sanata uyarlayarak bir nevi göndermede de bulunuyor.
Dilek Yalçın resimlerini keten kumaş üzerine yapma nedenini şu sözlerle açıklıyor: “Ketenin kadim bir kumaş olduğunu ve batı sanatında birçok ustanın ilk kullandığı malzemenin de keten olduğunu biliyoruz. Tarihçesine baktığımızda ketenin kullanımının Mısır medeniyetine kadar gittiğini görüyoruz. Milattan önce 5’inci yüzyılda mumya sarmak için kullanılan bir malzeme aslında keten. Daha sonra kıyafetler yapılıyor ve sanatsal unsur olarak kullanılıyor. Dolayısıyla keten malzemesinde çok fazla bilginin ve bilgeliğin yüklü olduğunu düşünüyorum. Benim de çalışmalarımı çok güzel gösteriyor. Keten üzerine yaptığım çalışmaları daha canlı ve parlak renkler kullanarak biraz daha modern sanat akımlarından ilham alarak günümüze taşıyorum. Dolayısıyla eserlerimde güncel sanat ortaya çıkmış oluyor”
Zaman yolculuğunda ilerlerken izleyicileri birçok objeyle buluşturan Dilek Yalçın kara tahtanın hikayesini; ”Sergi hazırlığı benim için keşif süreci idi. İzleyeciyi geçmişe götüreceğinden emin olduğum için sergimde bir de kara tahta olmasını istedim. Bu enstelasyon çalışmam için kara tahta arayışına girdim. Birçok okulumuzu aradım fakat kara tahtaya ulaşamadım. Depolarında dahi şu an kara tahta yokmuş. Onun yerine akıllı tahtalara geçmiş tüm okullarımız. Teknoloji ve dünyayla uyum sağlamak için aslında bu bir anlamda güzel fakat bir anlamda da sanki geçmişin üzerine bir perde çekiyormuşsunuz hissi veriyor. Bu beni korkutuyor açıkçası. Dolayısıyla kara tahtayı da günümüze taşımak istedim. Bunun üzerinde de Beethoven’ın dokuzuncu senfonisi ile güzel bir mesaj vermeye çalıştım. Avrupa Birliği’nin de giriş marşıdır. Türkçe çevirisinde ‘Hür doğmuştur insanoğlu, hür yaşamak hakkıdır’ sözü vardır.” sözleriyle açıklıyor.
Platon’a göre zaman, insan usunun var olanları bir bütün olarak bir anda kavrayamaması nedeniyle idealar dünyasının yetkinlikten yoksun bir taklididir. Aristoteles ise “Zaman var mıdır, eğer var ise onun doğası nasıldır?” sorularına cevap aramıştır. “Zaman-insan-kâinatın belleği” arasındaki ilişki ise nesnelerle kurulur, belki de zaman nesneler üzerinden var olur. Çivi-tablet yerini kalem-deftere, kalem-defter çoktan tedavülden kalkmış bir diskete, disketse görünmeyen bir alemde “bulut” denen bir sisteme bırakırken; nesneler amaçları doğrultusunda hayal sınırılarımızın ötesinde evrilirken; insanlık, sanat ve eşyalar üzerinden dünyasal arşivini oluşturmaya ve zamana meydan okumaya devam eder.
2 Şubat’a kadar Ziraat Bankası Kuğulu Sanat Galerisi’nde izlenebilecek “Zaman Yolculuğu” sergisi ironik bir şekilde seyirciyi geçmişe doğru yolculuğa davet ederken, varoluşsal bir kaygı unsuru olan zaman olgusunu “geçmiş-şimdi-gelecek” üçlemesi olarak ele almak yerine, “bellek-neşe-beklenti” kavramları üzerinden yeniden tasarlıyor.