“Ağaç maziyi istikbale bağlar, size sabrı öğretir, beraber yaşamanın, birbirine faydalı olmanın zevkini verir.”
Bu sözle başladım doğadan öğrenmek konusuna; sözün sahibi de Marcel Proust. Kendisi Fransız, romancı, deneme yazarı ve eleştirmen. En tanınmış eseri 1913-1927 yılları arasında yayınlanmış, 20. yüzyılın en büyük eserlerinden biri olarak kabul edilen 7 ciltlik Türkçedeki adıyla Kayıp Zamanın İzinde.
Başladım bu kitaba, yazarın yazma sabrıyla okumaya emek veriyorum. Evet okumak da gelişim gibi emek verilmesi gereken bir süreçtir. Zaman ayırmak, tüm enerjimizi aynı anda kitabı okuma eylemine ayırmak gerekir. Bedenin de kitabı okuyacak, zihnin de ruhun da.
Bu konuda doğadan çok örnek alırım. Hatta kendi kitabım Kariyerim Gelecek şu satırlarla başlar:
“Sevgili okurum, hiç çiçek diktin mi?
Bahar ayları çiçek dikmek için en güzel zamandır. Sürekli gelişimini izleyerek çiçek yetiştir cam önünde, balkonda, bahçede. Gelişmesi ve büyümesi için yapılması gerekenleri yaparak.
Mevsime en uygun çiçeği seçip, uygun bir saksı, toprak, ışık ve su ile buluşturman yeterli. Senin özel ilgin, çaban ve dokunuşun olursa senin çiçeğin olur. Ve ilk yetiştirdiğin çiçek, ilk çiçeğini açtığında onu sevdiklerin arasından seçtiğin birine hediye et.
Hoş geldin…
Elindeki kitabın sana ulaşması çok zaman aldı. Kendimi bir ‘yazar’ olarak hissedemedim, bir ‘konuşan’ olmayı daha çok sevdim. Bildiklerini yaşayan, yaşadığı deneyimlerini anlatan, hissettirmeye çalışan, yol gösteren bir ‘konuşan.’ İyi bir ‘konuşan’ olmak içinse çok okumak ve yazmak gerekiyor. Hem okuyor, hem yazıyor, hem de yaşıyorum.
Ve işte kitap elinde.”
Okuyan var mı aranızda benim Kariyerim Gelecek kitabımı?
Hayatımızda her şeyin oluşumunda süreç önemli. (Süreç kelimesinin anlamını, aralarında birlik olan veya belli bir düzen veya zaman içinde tekrarlanan, ilerleyen, gelişen olay ve hareketler dizisi, vetire, proses – olarak tanımlamış TDK)
Başlıyor, sürüyor, devam ediyor… -Belirli bir düzen veya zaman içinde ilerleyen, gelişen hareketler dizisi.- Devam ederken yaşadığımız şeyin adı da hayat. Bir tohum toprağa düşüyor ve eğer şartlar uygunsa, toprağın hali, su, güneş, tam zamanında birlikte ise, işte sonra o tohum çatlar, minik bir filiz gökyüzünü görmek üzere yukarıya doğru bir yolculuğa başlar, milim, milim her gün nihai varlığını sürdürmek için emek verir. Ve her yıl yeniden, tam mevsiminde. Tomurcuktan çiçeğe, çiçekten meyveye.
Acele eder mi bir ağaç?
Zamanından önce açar mı çiçek?
Zamanından önce olgunlaşır mı meyve?
Yıllardır işim nedeniyle de en çok kullandığım kelime olan #Gelişimdeyiz derken, içimden geçen bir tohumun yolculuğu, umutla iyiliğe, güzelliğe. Bu nedenle önce zihinsel süreçte kendimize hazırlamalı, yani toprağa tohumu ekmeliyiz. Sonra gelişim şartlarını, toprağın kıvamı, güneşi, suyu ve gerekli vitaminleri ekleyerek iyi bir hazırlık. Yaşamak istediklerimize odaklanarak, kendimize iyi gelenleri bilerek, seçerek, yaparak gün, gün akışta, düşlediğimiz çiçeğe ve meyveye dönüşmek mümkün olacak.
Doğadan öğrenmek demek sadece gözlemek değil, elbette bu konuda yazılan kitapları da okumalıyız.
Geçen yıl okuduğum Nobel Edebiyat Ödülü sahibi yazar Hermann Hesse’nin ağaçların hayata ve ait olmaya dair bize neler öğrettiğini anlattığı kitabı Ağaçlar’ı öneririm. Altını çizdiğim birkaç satırı ekliyorum yazıma. (Evet ben kitapları okurken beğendiğim, sevdiğim, sevmediğim satırların altını çizerim, hem de farklı renkli kalemlerle. Post it eklerim sayfalara. Başka bir yazımda anlatayım bunu.)
Ağaçlar kitabından devam edelim: “Üzgün olduğumuzda ve hayata katlanamadığımızda bir ağaç şöyle konuşabilir bizimle: Sus! Bak bana! Yaşamak kolay değil, yaşamak zor değil. Bunlar çocuksu düşünceler. Bırak konuşsun içindeki Tanrı, o zaman susacaklar. Yolun seni anandan ve yurdundan uzaklaştırdığı için endişelisin. Ama attığın her adım, her yeni gün seni anana yaklaştırır. Orası ya da şurası değildir yurdun. Yurt ya içindedir ya da hiçbir yerde.
Yollara düşme özlemiyle kederlenir yüreğim, akşamları rüzgârda uğuldayan ağaçları duyduğumda. Sessizce, uzun uzun dinlerseniz, bu özlemin esası da anlamı da çıkar ortaya. Sanıldığı gibi acıdan kaçıp gitme arzusu değildir bu. Yurda, ananın belleğine, hayatın yeni kıssalarına duyulan özlemdir. Eve götürür insanı. Her yol eve götürür, her adım doğumdur, her adım ölümdür, her mezar anadır.
Böyle uğuldar ağaç, çocuksu düşüncelerimizden ürktüğümüz akşam vakitlerinde.
Ağaçları dinlemeyi öğrenen, ağaç olmayı arzulamaz artık. Kendisi dışında başka bir şey olmayı arzulamaz. Yurt budur. Mutluluk budur.”
Doğadan öğreniyorum, bütünsel bakışla, hayatımızı farklı bakış açılarıyla, farklı alanlarla ilişkilendirerek, kitap, film, şiir, müzik, oyun yani kültür ve sanat, doğa, felsefe ve daha pek çok kaynakla buluşturmalıyız zihnimizi. Damıtmalıyız düşünürken, nefes alırken tadını hissetmeliyiz yavaş yavaş.
Şimdi izleyerek, araştırarak, okuyarak, yaparak doğadan öğrenme ve uygulama zamanı, çünkü #gelişimdeyiz hayat boyu.
Ağaçlar kitabından bir satırla ben yazımı bitireyim, siz de okumayı bitirince çevrenizdeki bir ağaçla buluşmaya doğru harekete geçin…
“Bırak çiçeklensin! Bırak her şeyi akışına.
Sorma sana getirisini!”
Sevgiyle nefes aldığımız, baktığımız, adımlar attığımız anlar diliyorum.
Yasemin Sungur
Gelişim Lideri, Yazar, Eğitmen