Ayşe Nur 20’li yaşlarında bir nü model. Nü kelimesini görünce ardından gelecek kelimelerden dahi korkan ya da utanan bir toplumda nü modellik yapmaya çalışan, kendi cümleleriyle oldukça normal bir hayat süren bir kadın. Her şeyden önce sanata, edebiyata, cinselliğe, kısacası insana dair her şeye ilgi duyan bir homo sapiens. Peki, nü modellik nedir, ne değildir? Bir nü model nasıl hisseder? Bu işin gerekleri nelerdir? Yanıtlar Ayşe Nur’da…
Soru 1: Ayşe Nur kimdir? Bana biraz kendinizden ve hayatınızdan bahseder misiniz?
Ayşe Nur, Anadolu’nun bir ilinde doğmuş, bir müddet başka yerlerde yaşasa da hayatının büyük bir kısmını o şehirde geçirmiş 29 yaşında bir kadındır. Pek de güllük gülistanlık bir yaşamım olmadı açıkçası. Modelliği bir yana koyarsak da zor bir çevrede büyüdüm ve olduğum insan olabilmek için ekstra çaba harcadım. Herkes kadar okuyorum, büyük bir kısım insan gibi yazıyorum, müzikle aram iyi, tarihle aram fena değil, matematikle bir ayrılıp bir birleşen sevgili gibiyiz ama kısa dönem akademik anlamda haşır neşir olduğumuzdan biraz da böyle bu. Üç üniversiteyi toplamda 5 kez bıraktım bir daha da akademiye dönmeyi düşünmüyorum. 8 senedir modellik yapıyorum. Ne yazık ki Türkiye’de ancak ek iş olabiliyor modellik ama uzun bir sure daha yapamayacağımı da biliyorum.
Soru 2: Ülkemizde maalesef nü modellik en yanlış anlaşılan ve yargılanan uğraşlardan bir tanesi. İnsanlar nü dendiğinde sanattan ziyade erotizmi, pornografiyi algılamaya meyilliler. Sizce nü modellik nedir, ne değildir? Siz bir nü model olarak toplumsal bir misyonunuzun olduğunu düşünüyor musunuz ön yargıları kırmak açısından?
Nü modellik; heykel, resim, fotoğraf için çıplak modellik yapmaktır. Nü modellik; taytla, bikiniyle ya da iç çamaşırıyla poz vermek değildir. Bunun toplumsal açıdan bir misyonu elbette vardır ama dolaylı yoldandır. Hepimiz özgürlüklerimiz için mücadele veriyoruz. Kimi zaman kişisel, kimi zaman örgütsel, kimi zaman da kitlesel anlamda özgürlük istediğimiz. Ve bana göre bir toplumun özgürlüğü, cinsel anlamda özgürleşmekle başlanırsa kazanılabilir.
Bunun da dışa vurumu pek çok yolla olabileceği gibi sanatla da olabilir. İnsan bedeni de sanatın en önemli materyallerinden biridir. Bugün binlerce yıl önceden kalan heykellerin tarihi değerleri üzerine konuşabiliyorsak, sanatın hayatımızdaki etkisini de hiç tartışmayalım. Bizim toplumumuzun özelinde tartışacak olursak da bu konuyu, 80 darbesine dek, özellikle 70’li yılların başında nü modelliğin mesleki olarak bir yeri vardı. Model sendikasının o günlerde yaptığı eylemlerden bilebiliyoruz bunu da. Şimdilerde “nü modelim” diyebilen insanların büyük bir kısmı yabancı uyruklu. Türkiyeli olanlar ise az önce “nü modellik ne değildir” diye açıkladığım kısımda yer alıyor ne yazık ki. Ön yargılar kırılır mı? Belki bir gün. Ama açıkçası ben pek de umutlu değilim.
Soru 3: Toplum dedik. Bu zamana kadar mesleğinizi icra ederken yaşadığınız sıkıntılar nedir? Herhangi bir hukuksal problem ile karşılaştınız mı?
Hukuksal bir problemle tek sefer karşılaştım. Sözleşmesiz çalışmıyorum ve bazen o sözleşme de benim haklarımı koruyamıyor. Fotoğrafçıyla çekimden önce imzaları atıyorsunuz ama fotoğrafçı çekimden, hatta sergiden sonra bir galeriyle anlaşma imzalayabiliyor.
Bu anlaşma sizi bağlamadığından (fotoğraflar üzerinde hak talep etmiyorum, sadece benim haberim olmadan alakasız internet sitelerine konmamasını rica ediyorum) habersiz oluyorsunuz. Bu problem de bununla ilgiliydi. Bir online erkek dergisiyle röportaj yaptık. O röportajı ana akım medyadan bir gazete online olarak kullandı. Bir anda küçüklü büyüklü pek çok internet sitesinde o röportaj yayınlandı. Ve röportajda kullanılmak üzere, fotoğrafçının sergilerde kullandığı çalışmaları da değil, sadece artistik figürlerin olduğu bendeki fotoğrafları göndermiştim ve galeri fotoğrafçıyı sıkıştırdı, fotoğrafçı bana patladı. Şimdi aynı figürleri portfolyomda kullanıyorum ama fotoğrafçının adıyla birlikte galerinin de adını belirtmek durumunda kalıyorum. Galeri o sergiye ait çalışmaların haklarını alır, o çalışmaların her birinde onlarcası kullanılan bir artistik figürün değil. Böyle saçma sapan bir sorun yaşadık. Sonuçta ben o büyüklü küçüklü internet siteleriyle de, dergiyle de, gazeteyle de muhatap olmak ve her fotoğrafın altına galerinin adını ekletmek zorunda kaldım. Tek bir günlük büyük sıkıntıydı benim için. Ama sanıyorum asıl zararlı fotoğrafçı çıktı. Çünkü aramızdaki arkadaşlığı bitirdiğim gibi tekrar benimle çalışmak istediklerinde reddettim.
Soru 4: Peki, bu işin bireysel zorlukları nedir? Kimliğinizi saklama ihtiyacı, gizlilik gibi şeylere siz de ihtiyaç duyuyor musunuz?
Taciz ediliyorsunuz, toplumda “ahlaksız, hafif meşrep, kolay” kadın muamelesi görüyorsunuz, sanatsal bir çalışma umarken pornografik beklentilerle karşılaşıyorsunuz, cinselliği bin bir türlü çetrefilli yollarla keşfetmiş nice “ergen” zihne sahip koca koca insanlarla muhatap oluyorsunuz, tehdit ediliyorsunuz, anlaşılmıyorsunuz ve bu işten gerçekten nefret etmeye başlıyorsunuz. Kimliğinizi saklama ihtiyacı elbette güdüyorsunuz ama bu da bir yere kadar oluyor. Artık internet var hayatımızda ve gerçek hayatta bile aileyi ve onun getirisi çevreyi ayrı bir dünyaya, modellik yaptığınızı bilen arkadaş çevresini bir başka dünyaya sokuşturmuşken bir de internette iki ayrı kimlikle var olamıyorsunuz.
Nü model olan Ayşe olarak siyasi bir yorum yazdığınızda ve sizinle karşıt görüşte bir insan bunu okuduğunda, “sen ne anlarsın, sen git soyun” diye minimum zekayla dahi edilmeyecek seviyesizlikte bir tepkiyle karşılaşıyorsunuz. Nick kullanıyorsunuz, takma adınızı kullanıyorsunuz ama yine de birileriyle tanışıyorsunuz ve ortalığa yüzünüzü koymasanız dahi zaten gizli kalamıyorsunuz.
Bize bu zorlukları hissettiren elbette toplum. Gerek internet ortamında, gerekse gerçek hayatta. Sokak ortasında bir performans sanatçısıyla birlikte çalışmak isterdim. Senelerdir body paint bir projede yer almak istiyorum ve bunu gerçekten anlamı olan bir sebeple (internet sansürü, katliamlar, özgürlük mücadeleleri vs.) yapmak istiyorum. Hiçbiri olamıyor. Dünya genelinde çıplak eylemleriyle sesini duyuran FEMEN dahi Türkiye’ye geldiğinde giyinik eylem yapıyor.
Yine sesini yurt dışında epeyce duyuran performans sanatçısı Şükran Moral, 3 sene önce Amemus gösterisi için Türkiye’ye geldi. Ki Şükran Moral, istismarın göbeğinden kurtulmuş inanılmaz bir kadındır özünde. Fakat bir anda sanatla popülarizmi birbirine karıştırdı ve son dönemlerde çok talihsiz açıklamalarda, çok “bayat” performanslarda yer aldı. Yine de Amemus gibi bir gösterinin amacı bu toplumda çok farklı olmalıydı. Lezbiyen bir çiftin sevişmesini pornografi gibi vermek yerine toplumdaki homofobiyi alaşağı edebilmek için yapmalıydı. Cesaret tek başına yeterli olamıyor ne yazık ki, biraz da içini doldurmak gerekiyor o cesaretin. Yoksa yıkmaya çalıştığınız tabu sizin tırmandığınız bol neonlu popüler dünyada basamak oluyor sadece.
Soru 5: Nü modeller bir ressam, müzisyen ya da yazar gibi sanata hizmet ediyorlar. Aslında oldukça keyifli bir şey olsa gerek bedeninizin kanvas üzerinde hayat bulması ve ölümsüzleşmesi. Siz ne düşünüyorsunuz?
Yaşanan sorunları bir yana koyarsak ve ortaya çıkan şeye ve yönteme odaklanırsak evet, çok keyifli. Hele ki resimle, sanat tarihiyle biraz ilgili bir insansanız, bir an geliyor ve kendi bedeninizi orta çağda resmedilmiş bir modelin vücuduyla kıyaslıyorsunuz. Sizden yüzlerce yıl önce yaşamış bir model var orada. Sadece resim için de değil, fotoğraf için de aynısı geçerli, heykel için de. Koşullar keşke daha rahat olsaydı, bana mail atan gencecik kadınlara tavsiyeler verirken önce kendilerini korumayı tembihlemek yerine başka şeyler anlatıyor olsaydım.
Soru 6: Nüdizm her ne kadar günümüz toplumlarında marjinal bir kavram olarak ele alınsa da insanlığın çıplak doğduğu ve belki de doğal olanın çıplak olduğu gerçeği yadsınamaz. Bugün Afrika’ya baktığımızda ilkel dediğimiz kabilelerde çıplaklık oldukça olağan bir durum. Bu da toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlıyor. Nü model olmak dışında düşünce yapısı olarak da nüdist misiniz? Bugün Türkiye’de nüdist bir hareket olsa katılır mıydınız?
Nüdist olduğum için modelliğe başlamadım. Ama evet nüdistim. Türkiye’de bir hareket başlarsa ve az önce dediğim gibi de içeriği dolu bir hareket olursa mutlaka katılırım.
Soru 7: Eğer ünlü bir ressam ya da fotoğrafçıya model olmak isteseydiniz kimi seçerdiniz? Kimle çalışmak size daha çok zevk verirdi?
Ressam: Artemisia Gentileschi Fotoğrafçı: Helmut Newton Heykeltraş: Camile Claudel
Soru 8: Modellik yaptığınız çalışmalarda akımlara önem verir misiniz? Mesela ekspresyonist bir resimde yer almak isterim ya da postmodern bir fotoğrafçılık anlayışı beni daha çok cezbediyor gibi?
Akımları sanat tarihi içerisinde, elimden geldiğince fikir ediniyorum, takip ediyorum ama benim olayım insan bedeniyle ilgili. “Deformasyon” bazen oluyor çalışmalarda evet ama açıkçası postmodern, ekspresyonist ya da konstrüktivist bir resimde kendimi görsem, sanırım ağlardım. Ya da çok başarılı olurdu ve bayılır, satın alıp evimin duvarına asmak isterdim, bilemiyorum. Sanırım sanatçıya bağlı bir şey bu.
Soru 9: Bir kadın olarak öncelikle vücudunuzla barışık olduğunuz anlaşılıyor. Sizce nü modellik ya da nüdizm kadının kendine olan özgüvenini yerine getiriyor mu? Siz bir kadın olarak böyle bir değişim hissettiniz mi kariyeriniz boyunca?
İşim elbette özgüveni yerine getiriyor ama bu daha ziyade çalışmalar sergilendiğinde oluyor. Çalışma sırasında siz kadın olmaktan çıkıyorsunuz, sanatçı sizi kadın olarak görmekten çıkıyor. Materyalsiniz sadece ve bir şey hissetmiyorsunuz açıkçası. Bir değişim elbette yaşadım. Başlarda amatör olarak, resim öğretmenliği öğrencilerine poz veriyordum ve hepsi tanıdığım insanlardı. Bir kafede oturup kahve içebildiğiniz, tiyatroya gittiğiniz, eylemlere katıldığınız insanların önünde soyunuyorsunuz. Sonra kısa film projesi geldi ve açık mekan çekimlerinde yine çıplak değildim ama kapalı mekanda küçük ve havasız bir odada, tepede parlak ışıklar varken, biri fotoğrafçı, ikisi yönetmen, biri kameraman ve hepsi erkek insanlarla kapalı kaldım o odada. Yan odadaki monitörden hiç de hoş yorumlar etmediğini bildiğim bir grup erkek daha varken üstelik. Tüm bunlarla birlikte bir de ekipten birinin tacizlerini hesap edin. Yönetmenler ve makyözüm neyse ki çok yakın arkadaşlarımdı, herhangi bir tatsızlık olmasını, benim sorun yaşamamı engellediler fakat şu durumu hayal eden herhangi bir kadın da gerilirdi benim yerimde olsa. Zamanla attım bu gerginliği elbette ama ilk beş dakika yine de kasılıyorum bunca sene sonra dahi.
Soru 10: İlk modellik deneyiminizde ne hissettiniz? Çıplaksınız ve karşınızda sizi çizen bir topluluk var. Bazen rüyalarımızda çıplak olduğumuzu fark ederiz toplum içinde ve utanıp ürpeririz. Buna benzer bir duygu diyebilir misiniz?
Şanslıyım ki ilk yıllarda, kısa filme dek hiç topluluk önünde soyunmadım. Ama o filmin gösterimlerinde de çok huzursuz oldum mesela. Salonların en arkasında duran insandım hep. Aksi gibi her gösterimde de bir söyleşi durumu oldu ve sahneye çağrıldım. Sonraki yıllar toplulukla çalıştığım oldu ama dediğim gibi ilk beş dakika sıkıntılı sadece. Elini kolunu nereye koyacağını bilemediğin anlar yani.
Soru 11: Biraz da magazin. Birlikte olduğunuz insan ya da insanlar bu zamana kadar sizin nü modellik kariyerinizle ilgili neler söyledi? Maço tavırlarla karşılaştınız mı hiç?
Elbette karşılaştım. Atölyede ya da stüdyoda olduğumu bilen sevgililerin, ne iş yaptığımı da gayet bilmelerine rağmen kıskançlık krizlerine girmeleri gayet alışıldık durum. Düşünün ki resim ya da heykel atölyesindesiniz. Bir poz veriyorsunuz, platform üzerindesiniz. Sabit durmanız şart. Telefonunuz çalıyor. Çalıştığınız insandan izin isteyip üzerinize havlu ya da bornoz geçirip telefona gidene dek içlerinden, yanıt verdiğiniz andan sonra da doğrudan yediğiniz lafın haddi hesabı yok. En rahat görünen insan dahi sorun yaşayabiliyor bununla.
Soru 12: Peki, Ayşe Nur nü modellik dışında neler yapar? Mesela evde nasıl bir kadındır? Hayata nereden bakar ve neler yapmayı düşler?
Modellik benim doğrudan geçim kaynağım değil ne yazık ki. Ek işim sadece. Metin/reklam yazarlığı, editörlük, redakte, deşifre vs. yaparak hayatımı kazanıyorum. Bu yaşıma dek de bir çok işe girip çıktım. Halkla ilişkiler asistanlığından promosyon işlerine, sekreterlikten öğretmenliğe dek, doldurun içini. Ama hayatımı önüme gelen işlerden değil de editörlük ve metin/reklam yazarlığından kazandıklarımla, bir de daha kaç sene yapabileceksem artık nü modellikten kazandıklarımla geçirmek istiyorum. Evde dizi/film izleyen, yemek yapan, temizlik yapan, internette vakit öldüren, oyun oynayan, kitap okuyan gayet normal bir kadınım. Temizlik konusunda belki biraz obsesif de olabilirim aslında. Sinemaya gitmeyi çok sevmiyorum, hatta tiyatro salonlarını sinema salonlarına tercih ederim.
Özellikle beklediğim bir film yoksa gitmiyorum sinemaya. Evde izlemeyi seviyorum daha çok. Ve evet asıl eğlencem diziler benim. Israrla bir tür de seçmiyorum ama daha ziyade izlediklerim bilimkurgu, gerilim, polisiye/suç dizileri oluyor. Ne düşlüyorum, net söyleyebilirim bunu da, dizi/film senaryoları yazmak istiyorum. Aylardır notlar tuttuğum biyografik (otobiyografik değil, yanlış anlaşılmasın) bir senaryo fikri var ve cesaret edebilmiş değilim girişmeye. Belki biraz daha düze çıktığımda cesaret de gelir diye umuyorum.