Dünyada Görmek İstediğin Değişimin Kendisi Ol

“İnsanoğlu ağzından çıkan cümlelerin, beyninden çıkan düşüncelerin bütün evreni dolaşıp tekrar onlara geri döndüğünü bilse eminim çok daha dikkatli olurdu.”

Einstein’ın bu sözü son 10 yıldır, günlük hayat akışımda, hedeflerime yürüdüğüm yolda, bireysel gelişim yolculuğumda kendime hatırlattığım mottom oldu.

Ve bu konuda farkındalık kazandıkça, çevremde sıkça tekrarlanan karamsarsözlere ve yakınmalara karşı ister istemez daha duyarlı oldum.

Son dönemde çok sık duyduğumuz şu tür cümleler sizin de benim kadar dikkatinizi çekiyor mu?

“Bundan daha kötüsü olamaz dedikçe daha kötüsü oluyor!”

“Her gün daha beterine uyanıyoruz!”

“Bir gün de iyi birşey olsa şu memlekette!”

Yakın zamana kadar iki kişi biraraya gelse pahalılık ve ekonomik zorlukları konuşurdu. Ancak son dönemde yaşanan pek çok üzücü ve şiddet içeren olay neredeyse ekonomiyi geri planda bıraktı.Hemen her sohbette “bundan daha beteri ne olur” minvalinde umutsuzluk ve karamsarlık içeren cümleler dolaşır oldu.

O kadar çok öfkeyle, acıyla doluyuz ki…

Suçluluk, utanç ve çaresizlik hisleri neredeyse her huzurlu anımızda içimizden yükseliyor.Bizi kıskıvrak yakalayıp göğsümüze bir kaya gibi oturuyor.

Kontrol edemediğimiz öyle çok şey oluyor ki…

Ne etki edebiliyor ne de kayıtsız kalabiliyoruz. Ne gerçekten bir eyleme geçebiliyor ne de “yapacak bir şey yok” deyip hayatımıza devam edebiliyoruz. Arafta kaldık.Ne duruyor ne ilerleyebiliyoruz sanki.

İş bu haldeyken elimizden gelen en iyi şey, öfkemizi, çaresizliğimizi eşimize, dostumuza, sosyal medyada takipçimize söylenerek püskürtmek oluyor. Ağzımızdan (ya da klavyemizden) çıkan cümlelerin rengi her geçen gün daha da kararıyor.Kelimelerimizzift gibi simsiyah içimizden dışarıya akıyor.

İçinde bulunduğumuz çaresizlik ortamında bu insani duyguları dışavurmanın psikolojik bir baş etme mekanizması olduğu ortada. Ancak bunun bize gerçekten bir faydası oluyor mu? Öfkemizi kustukça daha mu rahatlamış hissediyoruz? Çaresizlikle birbirimize ah var ettikçe çözüm mü bulunuyor olanlara? Sosyal medyada olan biteni en dramatik söz ve görüntülerle ortaya serdiğimizde, sayfalarca şiddet ortamı yarattığımızı farkediyor muyuz? Ve bu bize iyi geliyor mu?

Ne Düşüncelerimiz Ne Sözlerimiz Evrende Kayboluyor!

Bu noktada en başa dönüp, 100 senekadar önce söylenip bugün bana motto olan Einstein sözünü hatırlamakta fayda var.Şunu iyi bilelim ki ne düşüncelerimiz ne sözlerimiz evrende kayboluyor.Her biri kollektife, bütüne negatif enerji olarak yayılıyor ve dönüp yine bize zarar veriyor.Hissettiğimiz duygular biz onlarla ilgilenmediğimiz sürece yok olmuyor.Hayattaki gerçekliğimiz olarak ortaya çıkıyor. Ve aynı şekilde her bir dikkatlice seçilmiş pozitif ifade, farkındalıkla tercih edilmiş bir olumlu düşünce de hayata, evrene bizden bir armağan aslında.

Bu konuda Amerikalı psikiyatrist, bilim insanı Dr.David Hawkins’in araştırmalarından bahsetmek istiyorum.

Hawkinsfrekansların bilinç düzeyindeki etkisi üzerine 20 yıl süresince binlerce araştırma yapmış ve sonucunda Bilinç Haritası adı verilen şemayı ortaya çıkarmıştır.

“Güç Kuvvete Karşı-Bilincin Anatomisi”  adlı kitabında bu araştırma sonuçlarını detaylıca anlatmış olup, buna göre yüksek frekanslı duygu ve düşünceler, düşük frekanslı olanlardan daha güçlü ve etkilidir.

Hawkins Bilinç Haritası

 

Hawkins kritik seviye olan 200’ün altındaki duygularınve düşüncelerin hem kişiyi hem de çevresini aşağıya çektiğini ortaya koyuyor.

Bir başka ilginç bulgu ise, yüksek bilinç frekanslarının, kendi seviyelerinden düşük frekansları dengelediği yönünde. Yani bir kişinin frekansı yükseldikçe, çok sayıda düşük frekanslı bilinci etkileyip dengeleyebiliyor.

Buna göre:

Frekansı 300 seviyesindeki bir kişi 200’ün altındaki 90,000 kişiyi

Frekansı 400 seviyesindeki bir kişi 200’ün altındaki 400,000 kişiyi

Frekansı 500 seviyesindeki bir kişin 200’ün altındaki 750,000 kişiyi

Frekansı 600 seviyesindeki bir kişin 200’ün altındaki 10 milyon kişiyi

Frekansı 700 seviyesindeki bir kişi 200’ün altındaki 70 milyon kişiyi dengeleyebiliyor.

Bu inanılmaz sonuçlar bize ne gösteriyor?

Her birimizin kendi enerji seviyesi ve iyilik hali için çalışmasının önemini ve gerekliliğini elbette.

Bir kişinin zihninden ve dolayısıyla ağzından çıkacak yüksek frekanslı bir ifadenin binlerce hatta milyonlarca insanın yaşam enerjisini yükseltebilmesi bir mucize.

O halde öfke, suçluluk ve çaresizlik gibi frekansı düşük duyguların içinde boğulmak ve birbirimizi de boğmak doğru mu? Bunun yerine kendi düşünce yapımızın, duygu yönetimimizin ve ağzımızdan çıkan sözlerin sorumluluğunu alsak nasıl olur? O zaman karanlıkları aydınlığa dönüştürmek üzere bir adım atmış olmaz mıyız?

 

Kendi ruhsal ve zihinsel gelişimimizle ilgilenmeyi bencillik olarak görmemeliyiz. Bunun yerine her birimizde gerçekleşecek küçücük bir iyileşmenin kelebek etkisi yarattığını fark etmeliyiz.

Ufak adımları küçümsemeden, ‘sadece benim çabamla ne düzelir’ diye düşünmeden, zihnimize olumluyu seçebilme becerisini öğretmeliyiz.

Hayatın iyisiyle kötüsüyle, acısıyla neşesiyle bir paket olduğunu hatırlamalı, acıyı ıstıraba dönüştürmeden de yaşayabileceğimizi bilmeliyiz.

Sözlerimizi temiz tutabilmek için düşüncelerimizi ve duygularımızı dönüştürüp iyileştirmeyi öğrenmeliyiz.

Söz Büyüdür

Başucu kitaplarımdan Dört Anlaşma’daToltek bilgeliğini modern topluma aktarmaya çalışan Don MiguelRuiz‘Söz büyüdür’demiştir. Yazar ağzımızdan çıkanların aslında tüm hayatımızı, gerçekliğimizi yaratacak güçte olduğunu, bu sebeple sözlerimizde özenli olmamız gerektiğini vurgulamıştır.

Yine aynı kitapta Ruiz, ya hep ya hiç tuzağına karşı bizi uyarmış, elimizden gelenin en iyisini yapmanınyeterli olduğunu belirtmiştir.

Dr. Hawkins ise araştırmasında, insanlık frekans seviyesinin %85’inin 200’ün altında titreştiğini ifade etmiştir. Günümüzde yaşananlara ve insanlığın tepkisinebakılacak olursa, kitabın yazıldığı 2000’lerden sonra bu frekansın çok daha fazla düştüğü düşünülebilir.

Kendi iç dünyamıza dönmeye, içsel kaynaklarımızı besleyip hayatımıza iyi gelmeyenleri ayıklamaya ve iyilik halimiz için adım atmaya en çok ihtiyaç duyduğumuz zamanlardayız.

Dilerim ki Gandhi’nin dediği gibi;

Dünyada görmek istediğimiz değişimin kendisi olalım.

Önceki İçerikYeniden Başlayan Hayat: Çini Tutkusunun Peşinde
Sonraki İçerikAlplerde ‘Sözleşmeli Çocuklar’