Önümüzde, bundan sonrasında neye dönüşeceğini bilemediğimiz, kestiremediğimiz ama kesinlikle başka bir şeye dönüşeceğini de bildiğimiz bir dünya duruyor. Bizler de bu esnada yaşadığımız duygulara ve durumlara birer anlam arayışı içerisindeyiz. Bizleri kaygıya ve endişeye düşüren konularla ilgili “Ne olacak? Nasıl etkileneceğiz? İlerleyen süreçte başımıza daha farklı neler gelecek?” gibi soruları kendimize sıkça sorduğumuz bir dönemdeyiz. Bu süreçte bu gibi zorlayıcı durumlara karşı ne kadar dayanıklı olduğumuzu, kendimizi bu alanda daha iyi gözlemleme fırsatı bularak elde edeceğiz.
Duygusal Dayanıklılık Nedir?
Zor koşullara olumsuz olaylara baskı ve stres durumlarına uyum sağlayabilmek veya çözüm geliştirebilmek anlamına gelir. Stephen R. Covey’in “Etkili İnsanların Yedi Alışkanlığı” kitabında bahsettiği gibi yaşamımızı etkileyen iki alan vardır: “İlgi alanı ve etki alanı.” İlgi alanımızda odaklandığımız konular genelde kontrol edemediğimiz konulardan oluşur. Bu da duygusal dayanıklılığımızın zorlaşmasına neden olur. Bu durumlarda belki de “Ne yapabilirim de bu durumlarla baş edebilirim?” sorusunu sorarak etki alanımızda nelerin olduğunu tespit etmek gerekir. Yani bizi kaygı durumuna iten durumların neler olduğunu ve hangisinin ilgi alanımızda veya hangisinin etki alanımızda olduğunu bulmak gerekir. Ardından etki alanımızda olanlarla ilgili harekete geçmek, ilgi alanımızla ilgili olanları da nasıl etki alanımıza çekeceğimize bakmamız gerekir.
Duygusal Dayanıklılığımızı Nasıl Artırabiliriz?
Normal hayatta etki alanı içerisinde kontrol edebileceğimiz konu olan fiziksel sağlığımıza dikkat ederek hijyeni sağlamamız bağışıklık düzenimizin artması adına önemlidir. Çünkü fiziksel sağlığımız aynı zamanda birebir duygusal sağlığımızı etkileyen bir faktördür. Düzenli olarak bazı aktiviteleri planlamak, yemek ve uyku saatlerimizi net olarak belirlemek, günlük rutinlerimizi sürdürmek önemli olup düzenimizin devamlılığını sağlamak, kendimize iyi gelmek ve bedenimizi güçlü tutmak adına önemli bir etkendir.
Duygusal dayanıklılığı güçlendirmekte gerçeği kabullenmek önemli bir faktör. Öfkelendiğimizde veya endişe duyduğumuzda “Bu durum benim başıma neden geldi?” veya “Neden şanssızım?” gibi sorular sorarız. Onun yerine “İçinde bulunduğumuz durumun gerçeklerini tam anlamıyla anlıyor ve bunun doğurabileceği sonuçları kabulleniyor muyum?” sorusunu sormak daha çözümcü olabilir. Çünkü o duyguları yok saymak yerine kabul etmek gerekir. Bunların oluşma sebebine bakıp kendi kendimize açıklamak ve geçici veya normal olduğunu kabul etmek gerekir. Böylece bu duyguların bizi kontrol etmesi yerine biz onları kontrol etmiş oluruz. Nitekim sosyal canlılarız, yalnız değiliz ve bir grubun içinde ne kadar dâhil olduğumuzu hissediyorsak o kadar güçlü oluruz.
Duygusal Dayanıklılık İçin İletişim
Sevdiklerimizle bağlantıya geçmek, iletişimi güçlendirmekte duygusal dayanıklılığımızı arttırır. O nedenle ev içerisinde bulunan veya çevrim içi olarak ulaşabildiğimiz sosyal ağ ile kaliteli zaman geçirmek, sevdiğimiz insanlarla görüntülü konuşmak ve onlardan destek istemek kaygımızı azaltmada bize yardımcı olabilir. Ayrıca yeni bilgi kazanımı da yeni beceriler elde etmemizi ve kendi potansiyelimizi farkına varmamızı sağlar. Ancak doğru kaynaklardan bilgi almak bizi rahatlatan şeyler elde etmede bize iyi gelir. Çünkü kaygı düzeyimizi arttıracak gereksiz ve yanlış bilgiler stres katsayımızı yükseltir. Duygusal dayanıklılığımızı sekteye uğratır.
Bakış Açımızı Değiştirmek
Bazen olumlu değişiklikleri fırsat bilmek, olumsuz değişikliklerde ise buna uyum sağlamak ve bunları fırsata çevirmekte önemlidir. Bu durumları fırsata çevirip “Bana ne iyi gelebilir?” sorusunu kendimize yöneltebiliriz. Online eğitimlere katılma, uzun zamandır okumadığımız kitabı okuma, ertelediğimiz şeyleri yapabilme, izlemeye vakit bulamadığımız film, belgesel izleme gibi etkinlikler planlayabiliriz. Kendi kendimize geçirdiğimiz keyifli zamanlar kendimizde olumlu durumlar yaratacak duyguları ortaya çıkaracağı için kendimize kişisel zaman ayırmakta duygusal dayanıklılığı güçlendirir. Ayrıca olumsuz örneklerden ziyade olumlu örneklere bakmak gerekir. Çünkü olumlu olaylara bakmak bizde daha yapıcı duygular oluşturacaktır. Bu da olayları daha netlik ve sakinlik ile ele almamızı sağlar. Bununla birlikte yeniliğe, değişime ayak uydurmak, yeni rutinler oluşturmakta etkili ve önemlidir. Örneğin, evden çalışacaksak ev içerisinde yeni bir düzen oluşturmak, masamızı güneş ışığı gören bir yere koymak, ev içerisinde yürüyüşler ve egzersizler yapmak, kendimize hobi alanı oluşturmak gibi kendimize iyi gelen birçok şeyi uygulamakta bizde yapıcı duygular oluşturacaktır.
Dayanıklılık, her sorunun içerisinde bir gelişim fırsatı olduğunu kabul etmek ve “Bunu nasıl hiç yaşamayız?” diye değil, “Bununla nasıl başa çıkabiliriz?” diye düşünmekten geçiyor. Aslında insanı ruhen güçlü, dayanıklı yapan da bu “anlam” oluyor.
Sevgilerle
Aybike Akgün