İstanbul’da baharın çoşkusuna ve renkliliğine yakışır, müzik dolu bir ayı geride bıraktık. Her renkten, her türden müziği canlı dinlemek mümkündü. Nisan ayının açılışını Ege’nin iki yakasını bir araya getiren bir konserle yaptık. 3 Nisan’da Zorlu Center PSM’de, Yunanistan’ın yıldız isimlerinden, pekçok şarkısı Türkçe’ye de çevrilmiş Haris Alexiou ile bizim müziğimizin en özgün temsilcilerinden İncesaz birlikte sahne aldı.
Konserin açılışını İncesaz yaptı, ekip hayli heyecanlıydı ve bunu sık sık dile getirdi. Ardından Haris Alexiou sahneye geldi coşkuyla. İlk olarak bizim, “Cevriye Hanım” olarak bildiğimiz “Aman Katerina Mou”, ardından da Maskeli Balo’yu (Pes Mou Pos Ginete) seslendirdiler birlikte. Daha sonra Haris Alexiou ikinci yarıdaki kendi sahnesine kadar ayrıldı. İncesaz ilk bölümü, solistleri Ezgi Köker ve Bora Ebeoğlu’nun söylediği, “Geçsin Günler, Bahriyeli, Sevdayla Hesaplaşılmaz, Üsküdar’a Gider İken, Sarhoş” gibi şarkılarıyla tamamladı. İkinci yarıda iki Yunan müzisyenin dahil olduğu İncesaz, coşkun alkışlarla sahneye gelen Haris Alexiou’ya eşlik etti. Peş peşe çok iyi bildiğimiz, “Olmasa Mektubun (Ola Se Thimizoun), Telli Telli (Teli Teli Teli), Aman Doktor (O Giatros)” seyircilerin de eşliğinde söylendi. En çok alkışıysa “Proseyxi” adlı şarkısı aldı. Sebebiyse Cengiz Onural’ın yazdığı son derece anlamlı Türkçe sözlerdi: “Allah’ım bana barış ve huzur ver / Ne para, ne pul, ne iktidar / Sağlıklı bir nefes yeter”… Şarkı o kadar beğenildi ve alkışlandı ki, biste tekrar hep birlikte söylendi. Konser sırasında da çıkışta da aynı şeyi düşündüm: “Keşke yaz aylarında Harbiye Açıkhava Tiyatrosu gibi bir mekanda tekrarlansa, ne şahane olurdu!” Geçtiğimiz ay yalnızca Ege değil, Latin sıcaklığı da İstanbul’daydı. Önce Pedro Almadovar’ın “Yüksek Topuklar” filminin unutulmaz sesi Luz Casal’ı, 21 Nisan akşamı Cemal Reşit Rey’de dinledik. Bu film için seslendirdiği Augustin Lara klasiği “Piensa En Mi” ile tüm dünyanın tanıdığı Luz Casal, son albümü “Almas Gemelas”ın dünya turnesi kapsamında İstanbul’daydı. Hem yepyeni çalışmalarını, hem de 30 yıllık kariyerinin en güzel şarkılarını söyledi. “Gracias A la Vida”, “Historia De Un Amor” gibi klasikleşen yorumlarından da mahrum kalmadık. Salonda bir tek boş yerin bile olmadığı konserin biletleri günler önce tükenmişti. Luz Casal da kendisine gösterilen bu ilginin hakkını verdi konser boyunca. 2007 yılında kansere yakalanıp, yenen, bu arada müzik çalışmalarına ara vermeden devam eden Luz Casal, 2010’da yeniden bu hastalığa yakanlandığını açıklamıştı. Ancak bu durum, yine O’nun hızını kesemedi ve 2011’de dünya turnesine çıktı. Kanserle mücadele eden kuruluşlar yararına konserler verdi. 4 yıl aradan sonra yepyeni şarkılardan oluşan albümü, böylesine zorlu bir sürecin sonunda yapıldı. Sahnede hiç bunları yaşamamış gibi duran zarif ve güzel bir kadın, son derece başarılı bir ses vardı… Latin sıcaklığını
İstanbul’a taşıyan diğer ses, İspanyol diva Paloma San Basilio’ydu. Tüm dünyada müzikaller kraliçesi olarak tanınan Paloma San Basilio, 1975’den bu güne kadar 30’dan fazla albüm yayınlamış, Latin Müzik Akademisi’nin “Yaşam Boyu Başarı” ödülünü almış, Latin müziğinin Avrupa’dan çıkan en ünlü yıldızlarından biri olmayı başarmış bir isim. Grammy dahil onlarca ödül almasına, Placido Domingo ve Jose Carreras gibi sanatçılarla düetler yapmasına, 40 yılı aşkın kariyerine rağmen bu güne kadar ülkemizde hiç konser vermemişti. 25 Nisan’da İstanbul’da, İş Sanat’taki ilk konserine gidenler olarak, oradan ayrılmak istemedik. Çünkü sahnede 64 yaşına rağmen, taş gibi fiziği ve çağlayan gibi sesiyle gerçek bir süperstar duruyordu. Konserin ilk bölümünde İspanyolca kendi şarkılarını, ikinci bölümdeyse unutulmaz müzikal parçalarını dinledik. “Somewhere Over The Rainbow”, “Don’t Cry For Me Argentina”, “Memory” derken bir buçuk saat nasıl geçti anlamadık. Şarkıların aralarında anlattığı hikayeler, yaptığı espriler ve estetik danslarıyla hepimizin kalbini kazandı. Biste söylediği, Beatles şarkılarından oluşan potpuriyse, tatlı üzerine kaymak kıvamındaydı. Bu ilk gelişiydi ama eminim ki son olmayacak.