Fantastik Edebiyat ve Düşleme Sanatı

Hepinize selamlar sevgili Martı Dergisi okurları…

İlk yazımı yazmanın heyecanıyla dolu içim, bundan sonra sık sık sizlerle belirli konular üzerine hasbıhal edeceğiz kalemim yettiğince. Bugün naçizane, ilgilendiğim üzerine okumalar yaptığım ve yazılar yazdığım bir alanla başlamak istedim: Fantastik edebiyat.

Ülkemizde belirli edebiyat çevrelerince her ne kadar çocuk edebiyatı ya da ikinci sınıf edebiyat olarak görülse de fantastik edebiyat insanlığın ilk anlarından beri var olagelmiş, dünya folklorunun satır aralarına gizlenmiştir. Modern fantastik edebiyat ürünlerine baktığımızda fark ederiz bu durumu. Çeşitli kültürlerin mitolojilerinden, destanlarından ve masallarından birçok ize rastlarız. Sözlü geleneğin nadide birer örneği olan bu arkaik anlatılar bugün yapay destanlar, kurmaca dünyalar ve hikayeler oluşturan yazarlar için sağlam birer can damarıdır.

Öyle ya, eskilerin söylediği meşhur bir söz vardır: “Gök kubbe altında, söylenmemiş söz yoktur” diye. Bir yanıyla bu doğrudur. Ancak insanoğlunun hayal gücü, bir yanıyla bu sözü çürütür. Eskinin üzerine bir yorum getirir ve ona biçim verir, ters düz eder. İçini dışına çıkarıp başka bir anlam kazandırabilir bir karaktere veya sembole. Ancak sanırım eskilerin bu malum sözü, ne kadar üzerinde oynanırsa oynasın, kavramın tözünden kopmadığını, ne kadar farklı yorumlarsak yorumlayalım tıpkı bir Ouroboros gibi başa döndüğümüzü ifade ediyor.

Peki, düşleme sanatı bu işin neresinde? Her yerinde, başından sonuna kadar hem de. Mitolojiler, destanlar ve masallar bir kültürü oluşturmuştur elbette ancak bunun bir de nasılı vardır en nihayetinde. Doğayı anlama çabası, doğaya duyulan korku ve saygı, toplumsal normların arkaik modelleri hep bu destan ve masal örneklerinde karşımıza çıkar. İnsanoğlu, tanımlayamadığı şeyden, bilinmezden her daim korkar. Düşleme sanatıyla beraber o korku ve anlam ete kemiğe bürünür, canlanır. Sonunda da masallar, efsaneler oluşur, teoloji mekanizması kurulur.

Arkaik dönemde düşleme sanatı, bir anlam arayışının ve korkunun sağaltılması ve tanınması için kullanıldı dedik. Peki ya günümüzde? Genelde yine malum çevrelerce fantastik edebiyat “kaçış edebiyatı” olarak eleştirilmiş ve gerçeklikten kopmakla suçlanmıştır. Evet, belki de burada bir kaçıştan bahsedebiliriz ancak bu kaçış nereyedir?

Zamanımızın çoğunu işlere, güçlere ayırdığımız, en önemli sermayemiz olan zamanı, tıkır tıkır işlemekte olan mekanik bir üretim zinciri için harcadığımız günümüzde, elbette ki kendimize, tözümüze ve sıklıkla da unuttuğumuz çocukluğumuza elbette. Hayatta bir ton dert ve sorunla zaten uğraşıyoruz. Derslerden geçemiyoruz, işimizde sıkıntılar çıkıyor, dış dünya çok üzerimize geliyor bazen. Onca yoğunluk arasında oturup hayal kurmak, düşlerimizi-düşüncelerimizi kaleme almak, biriyle bunlar üzerine konuşmak iyi geliyor insana. Fantastik kurgu eserlerde belki biz o düşlerin sahibi değiliz ancak elimize alıp okuduğumuzda o dünyanın bir parçası oluveriyor, insanlığımızın en temel yetisi olan düşleme sanatıyla bir yandan okurken, bir yandan da tahayyül edip bir macerayı tecrübe ediyoruz. Evet, dolayısıyla bu yazılı ürünler bir kaçıştır ancak bu kaçış zararlı bir kaçış değildir.

Hem insanların çoğu bazı fikirleri ve hayalleri saçma bulmaz mı? İşte bugün, kullandığımız birçok teknoloji de esasında düşleme sanatının, fantezilerin ürünüdür, tıpkı fantastik kurgu eserler gibi. Tıpkı atalarımızın nesilden nesle aktardığı ve bugünkü kültür hafızasını oluşturan anlatılar ve birikimler gibi. Düşleme sanatına hasret kaldığımız bu çağda, bize hayal kurmanın, hayalleri okuyup ve yazmanın ne kadar şifalı olduğunu gösteriyor bize bu eserler. Edebiyatın kendisi de büyük ölçüde kurmacayken ve hayalden mamulken, düşleme sanatının bu denli yoğu ve çarpıcı kullanıldığı bu ürünlere yapılan muamele ne yazık ki, üzücü.

Düşü olanın ruhu vardır. Her fiilin temelinde düş yatar. Zaten düşünce kelimesinin kökeni de düş değil midir?

Sağlıcakla kalınız.

Abdullah Emre Aladağ

Önceki İçerikOkurun Gözünden: Sezgisel Yeme, Elyse Resch
Sonraki İçerikKonuşan Hikayeler- Dijitalleşme- Cicimhalleşme