Füruzan Diye Bir Öykü

“Ben sana kürk alamam doğrusu

Güzel bileklerine bilezik alamam.

Bir kap yemek, bir elbise,

Öyle bir tat var ki fakirliğimizde

Başka hiçbir şeyde bulamam.”

Turgut Uyar

Füruzan da yazdığı öykülerinde bu tadı bırakıyor insanın yüreğinde. Yoksulluğun, yokluğun içerisinde sarmalanmış sıcacık insanlar, acıyla, umutla, bazen de çaresizlik içinde bir kabullenişle…

Öykülerinde anne ve kızlarının hikayelerini, kimi zaman anne, kimi zaman çocuklarının bakış açısıyla izliyoruz. Kahramanlar kalabalıklar içerisinde ya da kendi içlerinde yalnızdırlar. Anne ve kızları birbirine yabancı olabildiği gibi, çocuklar da günlük uğraşının getirdiği sorumluluklar ve daha alt sınıftan olmaları nedeni ile yalnız ve toplum içerisinde de sosyal olarak kabul görmemektedirler. Üzerinde düşünüldüğünde insanın yüreğini sızlatan bu hayatlar, Füruzan’ın satırlarında küçük ayrıntılar ardında ve doğal akışında, usulca verilir. Usulca girer öykü yüreğinize ve üzerinde düşünüp odaklanırsanız eğer bir vida gibi gömülür içinize…

Yazdıklarında yüksek bir adalet duygusu, temelinde varsıllık ve yoksulluk ile iç içe “insan” vardır… Unutulmaz öykülerinin başında tabii ki, adeta Füruzan’ın adı ile birlikte anılan “Parasız Yatılı” geliyor. Küçük kızın, parasız yatılı okuldaki çocukların da yoksul olup olmadığını sorguladığı ve yoksul oldukları cevabına sevinerek “O halde ben bu okulu kazanırım, orada arkadaşlarım da olur.” deyişi unutamadıklarımdan… Bu minik yüreğin yoksul olduğu için dışlanmış ve yalnızlaştırılmış hayatı daha güzel anlatılamazdı.

Nehir adlı hikayeden, Su Ustası Miraç’a; öyküdeki küçük kızın çocukluktan kadınlığa evrilerek, dünün mazlumunun bugünün zalimi oluşunu okuruz. Satır aralarında öyküyü okurun zihninde kurgular Füruzan… Bütün karakterler içimizde kendi yollarını bulurlar… Benim Sinemalarım ve Kuşatma adlı öykülerde kız çocukların bilinç gelişimi ile batağa sürüklenişlerini, çaresizliklerini… Yoksulluğun çıkışı olarak görülen, çocukların mutlaka okutulması gerektiği telaşını… Bugün de toplumda aynı çaresizliklerin ve aynı uçurumların var olduğunu, hiçbir gelişmenin olmadığını bilerek… Aynı zamanda bugünün gelişen teknolojisi ile bu uçurumun daha da derinleştiği dünyasında, yoksulun, “Edirne’nin Köprüleri” adlı öyküdeki çocukların “Bilmezdik biz fakir olduğumuzu” dediği gibi mutlu ve sevgi dolu bir yoksulluk yaşama şansı bulunamıyor maalesef. Her mecrada varsıllığın ve tüketimin ön plana çıkarıldığı bu dönemde, yoklukta çocuk olmak, isteyip ulaşamamak daha büyük acılara sebep oluyor.

Parasız Yatılı kitabı için son dönemde Haydar Ergülen’in “Sen Güneş Kokuyorsun Daha” adlı şiir kitabında özel bir bölüm var ve bu bölümde kitaptaki tüm öyküler, basılış sırasına göre şiir olarak yerini alıyor. Zaten şiir gibi yazan Füruzan’ın öyküdeki satırları çoğu yerde birebir kullanılmış ve harika şiirler çıkmış ortaya… Füruzan’ın karakterlerine özlemin daha kısa zamanda giderilebileceği müthiş bir kaynak oldu benim için.

Bütün bu öykülerin yanı sıra Füruzan’ın hayatı ve hayata karşı duruşu müthiş etkiliyor beni. Okuma yazmayı okula gitmeden küçük yaşta öğrenen Füruzan, okumaya tutkuyla bağlanıyor ve hayatı boyunca devam ettiriyor. Bir söyleşisinde kendi kendini eğittiğini dile getiriyor. Konuşurken adeta hipnotize ediyor insanı kullandığı güzel Türkçe ve anlatımındaki akıcılık, duraksamadan bir kitap gibi dökülen sözcükler insanın içine işliyor. 68 Mayıs’ında yazmaya başlıyor Füruzan ve hala bilgisayar kullanmıyor, internet kullanmıyor. Kendi ile ilgili yazıları aralarının iyi olduğu zamanlarda kızı basarak getiriyor.

15 yıl önce okuduğum o güzelim öykülerin birçoğunu tekrar okudum son günlerde ve özellikle son üç günüme, YKY’den çıkan ve Tüyap fuarı için hazırlanan kitabı “Füruzan diye bir öykü” ile Füruzan adeta yanı başımda, kulağıma fısıldar gibi eşlik ediyor. Ne kadar dolu dolu bir okuma, öğrenme aşkı ve hayata karşı bitmez tükenmez bir merakla bakıyor Füruzan… Dün ne ise bugün de aynı tutku ile. Hayatı, önemli durakları ve yazmaya başlama sürecini birebir kendi ağzından okuma fırsatı buluyor okur. Yıllardır biriktirdiği hayat gözlemlerini bir sohbet havasında dinlercesine okumak müthiş bir keyif verdi… Son sayfalara yaklaştığımda bitmesin diyerek okudum tüm o satırları. Bittiğinde özleyeceğimi bilerek…

“İç Denizin İlk Geçilişi” adını verdiği romanının üzerinde yıllardır çalışıyor. Hatta “Sevda Dolu Bir Yaz” kitabının bu romanı yazarken araya girdiğini belirtiyor. Umarım en kısa zamanda tamamlar ve yeni bir Füruzan romanı okumanın keyfine varırız. Keşke daha çok yazsa… Daha çok söyleşiler, röportajlar yapsa dediğim dolu dolu bir kadın.

Beni annem ve İstanbul eğitti diyor kitabında… Kentler birer birey yetiştiricilerdir, diye ekleyerek. Kitapta İstanbul’un izlerini de sürüyorsunuz onunla birlikte. Tam bir İstanbul kadını, İstanbul aşığı…

Sağlıkla ve huzurla nice güzel yaşları olsun ve bol bol yazsın dilerim…

Ayşen Atalay

Önceki İçerikZeytinyağlı Biber Dolması
Sonraki İçerikEn Güzel Hediye
Ayşen Atalay
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü mezunuyum. İş hayatında çeşitli sektörlerde satış ve pazarlama alanlarında hizmet verdikten sonra, kendi kanatlarımla özgürce uçmaya karar verdim. Evliyim ve 2011 doğumlu bir oğlum var: Umut, Ada Atalay. Yazının gücüne her zaman inanırım. Söz uçar yazı kalır sözü benim için sadece genel geçer bir kavram olmayıp içselleştirilmiştir. Yazmak, yazdıkça tutkuya dönüşen bir eylem aynı zamanda, tutkuyla yapılan ve okudukça beslenen. İşte tam da bu nedenle, Martı Dergisi’nin sayfalarında hayata, kitaplara, ilgi duyduğum alanlara dair izdüşümlerimi paylaşıyorum. İlginizi çeken her satırda birlikte kanat çırpmak dileği ile…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz